gezi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
gezi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

30 Temmuz 2016 Cumartesi

BALIKESİR'İN CENNETİ; CUNDA

00:51 0 Comments

Yine pek sevdiğim çok sevdiğim bir yer hakkında azıcık duygu düşüncelerimi aktarayım dedim siz tatil yapmak için can atan, hatta yetmeyip şafak sayar gibi izin gününü sayan yılın yorgunluğunu atmak isteyen nice canlar için J Sonra düşündüm düşündüm tabii ki de güzelim Cunda’da karar kıldım. Ay ama nasıl anlatmayayım Cunda’yı, nasıl önermeyeyim size? Evet arkadaşlar sıkı tutunun, bugün sizi hayallerinizde Cunda’ya götürüyoruuummmmmmJ

Arkadaşlar Cunda; Balıkesir’in Ayvalık ilçesine bağlı şirin mi şirin, güzel mi güzel, canlı mı canlı bir ada. Yalnız Ayvalık’ın da hakkını yememek lazım hani. Yalnız şöyle bir düşündüm de, Balıkesir’in birçok ilçesi de güzel hani, tam tatillik hatta tam yaşamalık. Ama bugünlük Cunda. Bir de Cunda’nın şöyle bir özelliği var ki, Ege Denizi’nde bulunan en büyük dördüncü ada hani. Bu ek bilgiyi de verdikten sonra gönül rahatlığıyla detaylara girebilirim J Cunda Adası’nın diğer bir adı hatta en eski adı Alibey’dir millet. Bu ismi almasının sebebi ise, zamanında hani Yunanlarla çatışmalar kavgalar oldu ya hani hah işte o dönem “Yunanlara teslim olun” emrine uymayan ve ilk silahlı çatışmaya başlayan Yarbay Ali Çetinkaya’dır. Yani Cunda’nın Türkiye’ye ait olmasının nerden baksanız en büyük nedeni Ali Yarbaymış. Padişaha uysaymış teslim olsaymış ve o çatışma başlamasaymış demek ki güzelim ada gidecekti elden. Vay anasını yaa işte zamanında ahan da böyle böyle kazanılmış bu ülkenin toprakları. Tüyler diken diken oldu yalnız birden J

Canıııımmmm Cunda’nın nüfusu 3000’dir arkadaşlar ancak hak verirsiniz ki bu sayı yaz mevsiminde katlanarak artmakta. Ama yani nasıl artmasın. Denizi deseniz mis, sokaklar deseniz canlı ve rengarenk, insanları deseniz ay nasıl güler yüzlü nasıl tontonlar. Şöyle de ekstra bir şirinlik var adada, yaşlı insanların birçoğu Rumca ve Yunanca biliyor millet. Ay bir de tatlış konuşuyorlar sormayın gitsin. Yalnız var ya Cunda’ya sırf o insanlarla sohbet etmek için bile gidilebilir inan olsun. Ne anılar ne yaşanmışlıklar hey yavrum heyy. Bir çok insan da emeklilik dönemini geçirmek için yerleşmiş Cunda’ya. E yani onca yılın yorgunluğu, stresi, sıkıntısı başka türlü nasıl çıkar. Herkes birbiriyle samimi herkes pek candan, valla ben de koydum kafaya kesinlikle emeklilik dönemimde yaşayacağım yerdir Cunda, ahan da buraya yazdım şahitsiniz J

Cunda Adası, taaa 1976 yılında doğal güzellikleri ve tarihi yapılarında mütevellit koruma altına alınmış güzide bir yer. Neden koruma altına alındığını inan olsun gidip gördüğünüzde daha iyi anlayacaksınız arkadaşlar. Her sokağı korunmalık, her tarihi yapı restorasyonluk valla. Adada, birçok manastır ve kilise mevcut millet yine taaa mübadele döneminden kalma. Tüm haşmetleriyle adada boy gösteriyorlar. Birçoğu yıkılmaya yüz tutmuş bildiğiniz restorasyonu bekliyor. Adada bir de Aşıklar Tepesi diye bir yer var ki, Allah’ııımmmm nasıl güzel, nasıl buram buram huzur kokuyor nasıl da şahane bir manzaraya sahip anlatamam size. Bir de eski bir değirmen bulunuyor bu adada. Onun restorasyonu tamamlanmış millet. Bu tepeye gittiğinizde değirmen başımıza yıkılır mı diye tedirgin olmanızı gerektirecek bir durum yok yani. Sevdiceğinizle rahat vakit geçirebilir, manzaranın ve huzurun tadını çıkarabilirsiniz.

Cunda’nın belki de en güzel tarafı ne biliyor musunuz? Sokakları. Ya da ben sokak çok sevdiğim için mi bana öyle geliyor diyeceğim ama yok yok inan olsun çookk güzel. Böyle dar, çiçekli, rengarenk, sıcacık sokaklar. Fotoğraf çekmeyi sevenler için Cunda’da yine bu anlamda bolca malzeme sunuyor sizlere arkadaşlar. Sahilinde ıssızca salınan her renkten size göz kırpan kayıkları, gün batımının Arnavut kaldırımlarını kızıla boyadığı ve saniyede bir çok adım sayacağınız hareketli sokakları, sıkıntıdan stresten arındırılmış insanları… Cunda dünyadan olamazmış hissi uyandıran sessiz kalabalığı. Yapacak hiç bir şey bulamadınız mı? Sahilde cirit atan balık lokantalarında denize ve manzaraya nazır içkinizin tadını çıkarabilir ya da nefis kavuniçi dondurma yiyebilirsiniz. Yalnız dondurma sevenler yaşadınız benden söylemesi. Cunda’da bir dondurma yapıyorlar anaaaammmm o nasıl bir lezzet, o nasıl ismini hatırlayamadığım birbirinden güzel dondurmalar. Ama tabii ki de benim favorim tamamen gerçek kavun içinde servis edilen dondurmalar. Böyle bir lezzet inan olsun yok. Tam yazlık tatlı, keşke bu konuya girmeseydim şu an hiç iyi hissetmiyorum kendimi yaa canım çok fena kavuniçi dondurma çekti J

Arkadaşlar adada büyüklü küçüklü pek çok kilise ve manastır var dedik ya, ha işte bunlardan bir kaçı şöyle ki;

-         -  Çamlı manastırı,
-          - Koruyan Meryem Manastırı,
-          - Ay Işığı Manastırı,
-          - AyosApostolos Manastırı,
-          - Tavuk Adası Manastırı,
-          - Güvercin Adası Manastırı,
-          - İlyas Peygamber Manastırı,
-          - Kızlar Manastırı,

Cunda’ya gittiğinizde mutlaka kültürel gezi de yapın ve bu manastırları da görmeyi ihmal etmeyin arkadaşlar. Mimari zenginlik, kültürel çeşitlilik her şeyi bulabilirsiniz adada ama özellikle kadınlar bu kısım tam da sizi ilgilendiriyor J Cunda hediyelik eşya açısından da cennet niteliği taşıyor diyebiliriz. Allah’ım minnak hediyelik eşya dükkanları, birbirinden şık biblolar, tablolar ve daha neler neler. Ay valla gittiğinizde mutlaka ama mutlaka eliniz boş dönmeyin demeyeceğim zaten öyle bir şansınız olmayacak ve inanın gittikten sonra ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız JHaaa hediyelik eşyaların yanında Cunda’da bir de tamamen doğal sabunlar var kızlar bu kısım da yine daha ziyade sizleri ilgilendiriyor J Anam kefir sabunu mu ararsınız, lavanta sabunu mu? Her biri doğal ve her biri cilde faydalı. Haa o dükkanları gördükten sonra eliniz boş zaten dönemeyeceksiniz dedim ya bir de zeytinyağı almadan dönmeyin derim ben. Nasıl doğal nasıl taze ve mis kokulu zeytinyağları. Hatta benden söylemesi bence birkaç kilo alıp da dönün. Çünkü sadece ekmek banıp da tüketebileceğiniz bir lezzette bu zeytinyağları e tabi yine Ayvalık zeytinleri J

Yalnız var ya konuyu yine yiyecek şeylere getirdim ya ben daha ne diyeyim kendime J Ayvalık’a çok yakın Cunda, gün içinde Ayvalık’a da geçer orada da gezer akşam yine teknelerle Cunda’ya dönebilirsiniz tabii ki de. Ve emin olun koşa koşa dönmek isteyeceksiniz zaten J Yani genelde hafta sonları gezi notları yazıp ulaştırmak istiyorum sizlere ama yeminle bu haftaki beni benden aldı. Pek özlediysem demek güzelim Cunda’yı J

Valla arkadaşlar benden bu kadar. Eminim hayallerinizde az biraz canlandırabilmişimdir güzide adayı. Anlatmak ya da fotoğraflara bakmak yetmez inanın. Gidin güzelim o havayı soluyun, sahilinde çakır keyif olun, hatta yine sahilde bulunan eski güneş saatinde günün hangi saatinde olduğunuzu öğrenin e ben daha ne diyeyim J

Cennet’in Cunda’da vuku bulmuş haline şahit olmak istiyorsanız yaz bitmeden mutlaka gidin, gezin, gelin derim J İyi tatilleeeeeerrrrrrrJ


18 Haziran 2016 Cumartesi

ROTALAR CENNETE, ABANT GÖLÜ'NE

02:41 0 Comments

Yine geldi mi bi hafta sonu daha. Yine başladı mı kavurucu sıcaklar. Yine durulmaz mı güzelim cumartesi evlerde. Yine ihtiyaç mı var biraz cennete? O zaman istikamet Abant Gölüüüüüü J Ay bir de tam Abant havaları bu havalar. Mis gibidir mis. Akşamında üşütür hatta biraz, kavruluyoruz ya burda bi nefes alamıyoruz ya binaları aşıp da. Gidin yaa atın kendinizi cennetin kollarına. Seyir yapın güzelim göl kenarında belki faytonla diyeceğim de kıyamıyorum atlara. Yürüyün güzelim ağaçlarla döşenmiş gölün yamacında, ne yapacaksınız faytonu atı. Yani atın kendinizi bi Abant’a da J

Demek ki neymiş, bu hafta sonu planlara dahil etmemiz gereken yegane cennetlerden biri, Abant Gölü. İstanbul’da yaşayanlar pek çok defa gidip görmüştür zannımca. Ama hayıflanıp üzülenler de vardır; “ulan İstanbul’da yaşıyoruz ama bi vakit bulup gidemiyoruz bir yerlere” diye. Alın size fırsat işte. İstanbul’a yakın ama bir o kadar uzak, oksijen bahçesi. Ama gitmişken kalın da bir gece. Bakın sabahında nasıl da dinç ve huzurlu nasıl da enerjik uyanıyorsunuz. Yalnız ben yaşlanıyorum galiba ha. Dikkat ettim de son yazılarda ne bileyim hep böyle bi huzurdan yok efendim dinginlikten rahatlıktan bahseder oldum. Ayy kıyamam kendime beeenn. Daha nice yazılarla buluşacaktım sizinle, daha nice rotalar oluşturacaktım naçizane. Ayy daha içimi tam anlamıyla dökememiştim satırlara. Omzuma yıllar ağır geliyorsa demek. Ben elimi eteğimi çekeyim kapitalist sistemden de oturayım evimde şu aciz ömrüm yettiğince yazıp durayım. Yorulunca iki film birkaç satır kitap okuyup tekrar yazayım hatta. Hem belki yazmak için ben de Pierre Loti misali bulurum gizli kalmış bi köşe J Neyse Abant’ı bitireyim de düşünürüm bu konuyu bilare yine J


Arkadaşlar baktığımız zaman İstanbul deyince taşı toprağı altın diyoruz ya bir yok öyle bir şey iki altın olsa ne olur cenneti vermedikten sonra derler bu sözü ortaya atan adama. Dünya kadar paran olsun var olan güzellikleri keşfedemedikten sonra değil mi ama. Geçtiğimiz hafta Atatürk Arberotumu’nu ele almıştık yine cennet misali. Böyle yerlerin nesli tükenmeden, gezin görün arkadaşlar. Madem bir kereye mahsus bahşedilmiş bu hayat bize, amaann hayatınızı yaşayın valla. Yarını düşünmekten günü kaybediyoruz. Onun için al yanına sevdiceğini arkadaşım basın gidin kafa dinlemeye, gezmeye, aşkınızı tazelemeye, göle nazır romantik bir akşam yemeği yemeye. 

Etrafındaki dağlardan eriyen kar suları ve dereler el birliğiyle Abant Gölü’nü besliyor arkadaşlar. Bundan mütevellit gölün suyu hep berrak hep tertemiz. Gerçi çevresi de tabiat parkı kapsamında hunharca koruma altında. Göle yakın da 4 adet piknik alanı var. Bu da demek oluyor ki Abant’a gittiğinizde illaki kalmak zorunda değilsiniz tabii ki de. Günübirlik piknik yap dön ohh valla bu bile yeter. Ama bana sorarsanız bir gece kalın derim. Sabah erken saatte inin gölün yanına, tertemiz göl havasını ve ağaçların yaymakta cimrilik yapmadığı o oksijeni çek ciğerlerine. Sonra bak bakalım günün nasıl geçiyor. Hey yavrum heyy böyle bi mutluluk böyle bir enerji hali yok. Hayır bir de o kadar temiz ki havası hakkaten, öğleye kadar uyuma ihtiyacı hissetmiyorsunuz. Sabahın erken saatlerinde gece ne kadar geç yatmış olursanız olun gayet de uykusunu ziyadesiyle almış insan mutluluğuyla uyanıyorsunuz. Aldınız mı temiz havanızı e haliyle karnınız acıkır. Gölün etrafında hem otellerin restoranları hem de kendi halinde o kadar leziz restoranlar var ki, gidin misss gibi kahvaltınız edin. Evet evet hemen gölün kenarında. Yemelere doymuyorsunuz inan olsun J yalnız söylemeden geçemeyeceğim, Abant Gölü çevresi dağlarla çevrili. Yüksek yüksek hem de. Haliyle kışın yaban domuzlarıyla karşılaşma ihtimali baya yüksek oluyor bilginize arz ederim. Hatta bu dağlarda tilki bile yaşıyormuş aldığım duyumlara göre. Ama yani gitmişken dağa çıkacak haliniz yoktur zannımca J


Normal tempoda yürüyüşle gölün çevresini turlamak 1 ila 1,5 saat sürüyor. Tabi isterseniz bisiklet, at, fayton da kullanabilirsiniz ama yürümek en sağlıklısı yahu temiz havayı ciğerlerde yer kalmayıncaya kadar soluyarak. Ay millet bir de gölün manzarası, göl kıyısından bile olağanüstü. Bir de etrafındaki tepelere çıkınca oradan bakın seyrine. Allaaahhhhh o ne manzara J Abant’ın işte en güzel özelliklerinden biri belki de en önemlisi belki de değil direkt en önemlisi, doğal güzellikler olması. Bıktık tabi yapay güzelliklerin seyrinden, onun için bulunmaz nimet İstanbul’da yaşayanlar için. Yani tabii ki sadece İstanbul’da yaşayalar için yazmıyorum bunları. Ankara’daki dostlar siz de gelin yaa bakmayın siz bana J Yalnız var ya gölde yetişen alabalığın tadı Abant Alası diye geçiyor, yok böyle bi lezzet. Balığa düşkün olmayan ben bu tada bittim desem yeridir. Eğer gideceksiniz Abant’a gölün alabalığından yemeden dönmeyin valla. Mis missss JArkadaşlar tabi gitmişken biraz kültürlenip dönmekte de yarar var. Yani tamam göl dedik, balık dedik, ağaç dedik de bir de Tabiat Parkı içinde bulunan tanıtım merkezi var yani şey adı tam olarak bu mu emin değilim ama içeride bölgede var olan hayvanların doldurulmuş halleri sergileniyor. Tamamen doğal müze, biraz ürkütücü ama pek güzel bir yer. Gitmişken buraya uğramayı ihmal etmeyin derim.

Daha ne diyeyim bilemedim ki ben J Velhasıl, havalar da dediğim gibi kavurucu olma yolunda emin adımlarla ilerlerken, en iyisi hengameden kaçıp biraz kafa dinlemek. Doğal güzellikleri keşfetmek için geç kalmayın millet. Al yanına sevdiğini, eşini, arkadaşlarını, aileni ya da her kimiyse çıkın çıkın gidin Abant’a. Güvenin bana pişman olmayacaksınız. Haa yookk ben bina seviyorum, ben kalabalık seviyorum, vay efendim ben gürültü seviyorum diyorsanız, o da sizin tercihiniz beeeee der konuyu noktalarım J




Herkese mutlu mu mutlu hafta sonları olsuuuunnnn J

18 Mayıs 2016 Çarşamba

BODRUM CUP VE FAYDALARI

01:54 0 Comments


Merhaba yine ben. Ama bu sefer gezdim, gördüm, çektim, ettim, eyledimle huzurunuzdayım efenim J

Bodrum Cup’a gideniniz var mıdır acaba? Hayır gitseniz de gitmeseniz de ben yine yazımı yazacağım ve mümkün olduğunca duygularımı şelale edeceğim ancak gidenler bir tık daha iyi anlayabilir beni diye şey ettim yoksa gayet yalın olacağım yine millet dert etmeyin :D
Arkadaşlar Bodrum Cup, taaaa 1989’dan günümüze değin tüm ihtişamıyla süregelen ve birbirinden şık, güzel, gözalıcı, bilimum etkileyici ahşap yelkenlerin masmavi sularda yarışıdır. Yarış ama ben niye o moda girememiştim, hayır “hayatında ilk kez mi tekne görüyosun kızım, yarışa odaklan” da diyemedim ki kendime güzelim teknelerden gözümü alıp da ve tabii ki fotoğraf aşkıyla yandı tutuştu şu naçiz bedenim. ( yukarıda ve aşağıda görüldüğü üzere ) Bir de unutmadan eklemek gerekir, 
Bodrum Cup aynı zamanda içinde yolcularıyla birlikte yarışabilen teknelerden oluşuyor arkadaşlar. Hayal edin yaa yolcusun, teknedesin ve bizzat –yolcu olarak- yarışın içindesin. Yuhh derler adama :D

Yahu herkesin bi hobisi bi tutkusu var zira olmalı da. Yoksa bi sıkıntı vardır arkadaş yaşama git öl. Şey yani bana kalmadı tabi bunun kararı ama madem yaşamaya çalışıyoruz güzel yaşa genç öl yakışıklı ve güzel olsun cesedin. Ayy durun yaa fikir firar etti şu an :O Demem o ki; filmlere bile konu olur ya örnek vermek gerekirse, güzelim oyuncular Morgan ve Jack amcalarımız gayet güzel özetlemiş aslında “Şimdi ya da Asla” filminde. Ölmeden yapılması gerekenler, haydi alın elinize kalem kağıt notunuzu düşün, listeniz uzaaarr uzaaarrr uzaaaarrrr ama Bodrum Cup yarışlarını mutlaka görmelisiniz arkadaşlar. O heyecanı, o büyüleyici manzarayı, o teknelerin kıyasıya rekabetini ama bir o kadar birbiriyle haşır neşir yolculuklarını ölmeden görünüz yaa. Hele de siz de benim gibi fotoğraf çekmeyi seviyorsanız Allaaahhh bulunmaz nimet olup çıkıveriyor canııımmm yarış. Yarışa odaklansan fotoğraf çekemiyorsun fotoğrafa odaklansan e yarışı kaçırıyorsun. Ben yine de ikisini dengede tutup biraz fotoğraf biraz da yarış derken şu gördüğünüz kareleri yakalamış bulunmaktayım. Tüm alkışlar banaaaaaa :P



Neyse yarışa gelmek gerekirse, “Ulan benim ki de hobi mi?”diyo insan valla. Farka bak arkadaş!
Her yıl sırf hobi olsun diye Bodrum Cup’a katılan biriyle es kaza sohbet etsem ve bana sorsa “ee Gamzeciğim senin hobilerin nelerdir?” diye, içimden en sessizinden çığlıklar yükselir “yer, rica ediyorum yarıl al beni içine, zira bu ezikliği kaldıramiciiimmm”. Laann düşünsenize bi? “ehem şey efendim ben de, geleneksel olarak her hafta sonu sinemaya giderim. Bu bir aile geleneğidir” mi diyeceğim adama :D Herkesin hobisi kendine tamam mı? Hiç kimsenin hobisine herkes karışamaz bikere :D Ben belki minnak şeylerle mutlu olabiliyorumdur nerden biliyosun yani.

Millet şaka bi tarafa, tabii ki de adı üstünde “kişisel hobi” bu arkadaş. Herkes farklı şeylerden zevk alır ve mutlu olur. Haa ben böyle söylüyorum diye illa gidin, görün, katılın, gelenek haline getirin yarışları diyemem ki ne haddime ama inanın müthiş bir tecrübe. Ölmeden görülmesi gereken yarış olarak düşünün :D hayır bir de benim açımdan çok daha güzel bir anısı oldu Bodrum Cup’ın. Yarışmış, ahşap tekneymiş, aman efendim mavi turizmmiş hikaye geldi valla. Hayır insanı aşık da edebiliyor hiç yokken, tee yareppim yaa :D :D

Velhasıl Bodrum Cup faydalarını özetleyecek olursak;

-         -  Ömür boyu unutulmayacak bir tecrübe,
-          - Yolcu olarak da yarışın ve heyecanın içinde birebir rol almak,
-          - Güzelim Bodrum’un turistik özelliğinin bu yarışlar ile her yıl katlanması,
-          - Bodrum Cup sayesinde Yunanistan ile dostluğumuzun gelişmesi,
-          - Görsel şölen,
Ve liste uzar gider gideeerr.

Hayat kısa mı uzun mu bilemeyeceğim. Bu tecrübeyle de sabit değil ki ahkam kes burada vay efendim çok uzun yok efendim göz açıp kapayıncaya kadar…

Onu bunu bilmem. Madem geldik yaşıyoruz, en güzeliyle yanımızda ne kadar anı, mutluluk biriktirebiliyorsak işte o zaman yaşanmış olur süresi hakkında fikir sahibi olamadığım hayat J Neleri yapmayı seviyorsanız geciktirmeyin sakın ola ertelemeyin. Bazı hayaller maddiyatla doğru orantılı evet ama minimum seviyede de hayallerinize yaklaşmayı ihmal etmeyin. Yarışmış, hobiymiş, eğlenceymiş, geziymiş, fotoğrafmış mış da mış.




Neyse ne anam babam, mutlu yaşa mutlu bas git dünyadan işte o kadar :D