yeşillik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
yeşillik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

1 Ekim 2016 Cumartesi

İNCİ BİR GERDANLIK MİSALİ SÜZÜLEN; MİHRABAD KORUSU

01:15 0 Comments

Heyy tatilciler döndünüz mü ülkenize, memleketinize, kışlık evinize :) Nasıldı ama güneşin denizle aşkı, nasıldı ama kumsalların rengarenk cıvıltısına eşlik eden enerjik bünyeler, nasıldı ama uzaklaşmak yoğunluğun yaratmış olduğu kendi içimizdeki savaştan? Cevaplarınızı biliyorum biliyorum, sakin :) Tatil pek tabii ki güzeldir, iyi gelir, beden yıkanır, huzur dolarsın. Ancak tilkinin dönüp dolaşıp döneceği yere geldiğinize göre, eldeki mevcut şartlarla gezmeye tozmaya devam edeceğiz yapacak bir şey yok. Haa bunu derken sanılmasın ki, sırf gezmek için yerler bulunup gidilmiş olmak için gidilsin. Aslaaa. Yahu ben sizi çirkin, değmeyecek yerlere yönlendirir miyim? Hayııırrrr. Zaten ülkemin her köşesi bile görülmeye gezilmeye değerken, aklınızdaki soru işaretlerine yol verin lütfen :)

Arkadaşlar, gez gez bitmez İstanbul'un güzelim bağları bahçeleri koruları sokakları. Bugün de yine, boğazın nazını dize getirecek güzellikte, inci misali köprünün boynunu saran doğal güzellik; Mihrabad Korusu'na gidiyoruz. Gidenler bilir ve pek de beğenir. Huzur doldurmaz mı insanın içine, "işte bu beee" nidasıyla İstanbul'u kucaklamaz mı insan her ne kadar kaçmak istese de şehirden. Hava da biraz sonhabarın ılık esintisine dönmüşse, sıcacık çayınızla dinlenmek istemez misiniz denizden gelen tuzlu yosun kokusuyla?  İşte Mihrabad Korusu da tam da böyle bir yer dostlar.


Mirhabad Korusu; İstanbul'un güzelim yoğurtlarının ana vatanı Kanlıca'da bulunuyor. Yani millet taaa Osmanlılarda bile varmış, ben diyeyim başlık parası siz deyin çeyiz hediyesi. Sultan 2. Abdülhamit'in Berlin Büyükelçişi Sadullah Paşa'nın eşi Necibe hanım tarafından Mısırlı Abbas Halim Paşa'nın kızı Rukiye hanıma yüzgörümlüğü olarak hediye edilmiş güzelim koru. Yahu hediyeye bak. Hey yavrum heyy. Zamanında insanların birbirlerine hediye ettikleri şeylere bakın. Henüz kapitalist sistem köleleştirmemişti insanları. Ehemm şey yani ne diyordum :) Ha evet Mihrabad Korusu'nu sen git yüzgörümlüğü olarak hediye et. Günümüzde de güzide anlamı yaşatılmaya, doğal güzelliği korunmaya devam edilsin. E edilmeyip de ne olacaıdı sanki :) Cennet misali kucaklamıyor mu kocaaaa İstanbul'u?

Koru hakkında ne dizeler kaleme alındı, ne sözler söylendi ölse de unutulmayacak nice şairin dudaklarından. Mihrabad Korusu fark ettiğiniz üzere görkemli bir tarihe sahip. Şimdi de İstanbul sevdalılarına gönüllerine taht kurmuş durumda. Sadece İstanbul'da yaşayanlar için değil tabii ki de, şehre gezmeye gelen insanları da kendi bünyesinde ağırlıyor canııımmm koru. Sadece harika bir manzaraya sahip koru olarak görmeyin baylar bayanlar. İçinde aynı zamanda, Erguvan, Çınar, Servi ve daha bir çok ağaç türünü barındırıyor. İşte bahar aylarında bir gideceksiniz, binbir çeşit ağaç kokusunu içinize hapsedeceksiniz. Tam bir doğal cennet, tam bir yeşillik şöleni. Hepsi bir arada koruda. Manzara, huzur, boğaz, yeşillik... Peki akşam vakitleri ay ve yıldızların denizdeki aksine ne demeli?


Bu arada Fatih Sultan Mehmet Köprüsü'nün en rahat görülebildiği yerlerdendir kendisi. Ben artık bir şey demeyip sizleri Özdemir Asaf'ın Mihrabad Korusu'nun güzelliği ve değerini anlatan satırlarıyla nokta koyuyorum olaya :)

                Şuanda İstanbul'da olmak isterdim...
                Mihrabad Korusu'nun dar yollarında seninle,
                Yan yana, yana yana yürümek.

                Bir de martıların kanatlarında seyretmek İstanbul'u...

1 Temmuz 2016 Cuma

İSTANBUL’A KUŞBAKIŞI SUNUMU, OTAĞTEPE

02:49 0 Comments

Ayy yalnız nasıl bir manzaradır o nasıl bir güzellik. İstanbul güzel çok güzel ama bazı köşelerden daha bir güzel sanki. Hatta daha bir aşık olunası, daha bir hayran kalınası, hatta bazen o nefret ettiğimiz İstanbul’u daha bir sevici J Çok yer var böyle seyre dalıp çıkmak istemeyeceğiniz. Çok var her gittiğimizde İstanbul’a tekrar tekrar aşık olacağımız. Bazen kızıyoruz bu şehre. Lanet okuyoruz her Allah’ın günü içinden çıkamadığımız trafiğine ve kalabalığına. Ama “gider misin buradan” diye sorulduğunda, hemen cevap veremez, şöyle durup bi düşünürüz. Bilemeyiz ki nasıl bir cevap yakışır güzelim şehirden ayrılmak için sebep sunmaya. Kızıyoruz, yoruluyoruz, isyan ediyoruz ama çıktıkça bi Otağtepe’ye unutuyoruz kafadaki kötü İstanbul imajını. Şehre yeni yerleşmiş yabancı mutluluğuyla gülümsüyoruz boğaza. Maslak gökdelenlerinin el salladığı yakada, hisar da karşılar bizi bütün heybetiyle. Taaa uzaklardan da Galata nazlı nazlı göz kırpar hani, “ben de buradayım” der gibi. Tüm bunları aynı kare içinde görmek mümkün millet, tabii ki de Otağtepe’de…

Bilen bilir ama bilmeyenler için kısaca bahsetmek gerekirse Otağtepe; İstanbul’un Anadolu Yakası’nda Beykoz ilçesi sınırları içinde kalan güzelim bölge. Fatih Sultan Mehmet köprüsünün de hemencik üstü hani. Tepeden elini uzatsan uzanacakmışsın gibi hissedersin köprünün sağlam ayaklarına. Ayy şimdi, “ismini nerden alıyor acaba” diye merak edenleri duyar gibiyim ve hemen söylüyorum. Hak verirsiniz ki İstanbul’daki birçok bölge adını taaaa Osmanlı döneminden alıyor. Otağtepe de; Fatih Sultan Mehmet’in şehri fetih hazırlıkları yaptığı ve ilk “otağı hümayun”u kurduğu tepedir. İşte bundan mütevillittir ki adı Otağtepe olarak da kalır. Valla arkadaşlar gerçi ben bilgi olsun diye isim hakkında yazdım ama bölgeye gittiğinizde o güzellikten adını bile unutacaksınız tepenin J Aaa bir de Otağtepe hakkında şöyle de bir bilgi vermek isterim; Sultan Mehmet şehrin fetih planını burada yapıyordu dedim ya hah işte o esnada toprağa iki tohum eker veee şu an ki selvi ağaçları ortaya çıkar. İşin garip tarafı şu, uzaktan bakıldığında at üzerinde insan sureti sunar bu ağaçlar ziyaretçilerine. Valla Allah’ın hikmeti mi dersiniz göz yanılsaması mı bilemem ama gidin görün ve kendiniz karar verin derim J


Ay tamam yaz geldi herkes tatile gitti, birçoğu planlarını yapıyor derken tatiline daha vakti bulunanlar evde oturacak değil ya. İşte hep dediğim gibi hazır bu şehirde yaşıyorken güzelliklerini keşfetmeden gitmeyelim buradan. Sadece Beşiktaş, Beyoğlu, Çamlıca değil arkadaşlar şehrin sokakları bile büyülerken en tarih kokan haliyle ziyaretçileri, manzaraya nazır hülyalara dalmak paha biçilemez olsa gerek değil mi? İşte diyorsunuz, “burası İstanbul” gidemem bu şehirden deme nedenlerimizdir hengamesinin içinde bizlere sunmuş olduğu cennet bahçeleri, görsel şölenleri.

Millet tepe zaten yemyeşil bir tabiat parkı. Cennet gibi işte yeşil, huzur kokan bol oksijenli havası var. Ve tepe içinde 711 ağaç ve 89 çalı türü yaşamaktadır. Az bir sayı değil ama tepenin toplam alan ölçüsü 30 bin metrekare.  Bunu da göz ardı etmeyelim hani J Korkuyorum ki buraya da binalar dikilmesin, avmler açılmasın. Avm belki uç bir önrek oldu ama ülkecek bayılıyoruz ya böyle güzelim alanlara pahalı ve lüks gökdelenler dikip kişilerin yaşam düzeyini artırmaya. Bundan dolayı insan korkmadan edemiyor hani J Yani şimdiye kadar gidip gördüğüm yerleri az biraz anlatmaya, sizlere tavsiyede bulunmaya çalıştım ama Otağtepe için ne söylenebilir inanın bilemiyorum. Çünkü bu güzelliğin anlatılmasından ziyade bizzat gidip görülmesinden yanayım. Ha tabi gerçi ben de onun için yazıyorum bu satırları ama yazarken bile gözümde canlandı güzelim tepenin her bir köşesi. Arkadaşlar parka ilk girdiğinizde, “ya bu muydu” diyebilme ihtimaliniz kuvvetle muhtemel. Çünküüüüü manzaraya biraz yürümeniz gerekecek. Ama sabırsız olmayın nihayetinde manzaradan önce, güzelim ağaçlar hoş geldin seremonisi sunuyor sizlere. İçinize çeke çeke yeşilin bin bir tonunun sunduğu oksijeni, yavaştan hayret ve hayranlık da ilk sinyallerini vermeye başlar. Dındın dındın dındın… Veeeee “öldüm de cennetteyim galiba” dedirtecek bir final. İstanbul ayaklarınızın altında J Uzatın elinizi, FSM köprüsü hemen sağınızda uzanın tutabilirsiniz belki. Peki kocaman merdivenleri süsleyen trabzanlardan başını uzatmış rengarenk görüntüye ne demeli? “manzara tek başına bir şey ifade etmez, bizler bakışları süslemedikçe” der gibi salınır kırmızı bordo çalılar, gölgeler vururken yapraklarını aşıp toprak zemine. Hayranlık belki az kalır, büyülenmiş bir şekilde dalarsın önce koca topraklara yayılmış İstanbul’a. Evet çoğu köşeden çok güzel, vapurla bile yakalar arası geçiş yaparken bizleri etkileyen şehri, bir de yüksekten gördüğünüzü hayal edin. Hayal etmeyin, gidin tecrübe edin derim.


Tepe aynı zamanda çok da kullanışlı hani manzarası dışında. Yürüyüş ve koşu parkurları da temiz hava soluyarak spor yapmanıza olanak sağlıyor ama zannetmiyorum ki güzelim yere sırf spor yapmak için gidilsin. Arkadaşlar manzara dedik az çok fotoğraflarla da tahayyül etmenize yardımcı olmaya çalıştım ama bir de burada günbatımı renginin buram buram güzellik ve tarih kokan İstanbul’u sardığını düşünün. Tam da tepede otururken tam da seyre dalmış hayal dünyamızdan çıkmamak için direnirken tam da huzur bulmuşken. Maalesef ki ben gün batımı saatlerini çekemedim ama az çok canlandırın aklınızda, paha biçilemez olmaz mı? Buraya gidin hiçbir şey yapmadan oturun. Valla bakın sadece oturun manzaraya nazır. Büyülenin, dinlenin, vuku bulmuş ruhlarınızı şenlendirin. Dönmek istemeyeceksiniz hengameye haliyle. Buradan bakılınca şehir o kadar masum duruyor ki, sanki aynı zamanda onca stresi o yaşatmıyormuş gibi süt dökmüş kedi misali uslu uslu süzülüyor karşınızda. Hiç olaysız, trafiksiz, stressiz, huzursuz değilmiş gibi bambaşka bir dünya sunuyor size Otağtepe. Daha keşfedilecek çoookk yeri var şehrin, yıllarca gezseniz bitmeyecekmiş gibi. Bazen sırf o trafiği çekmemek için çıkmak istemiyor insan evinden. Yapmayın millet, şehrin tadını çıkarın. Güzelliklerini keşfedin, huzurunu yakalayın, sunduğu güzelliklerden sonuna kadar yararlanın. Ki biliyorsunuz ki, güzellik sunmak açısından İstanbul pek cömert J


Oturmuş izlerken şehrin heybetli manzarasını, martı sesi duyarsınız uzaklardan şehre selam eden. Simgelerindendir İstanbul için, olmazsa olmazları. Selam dururken tarihe, boğaza, Galata’ya ve size bir kez daha yüzünüzde oluşan küçük tebessümle, “Ahh İstanbul, dost musun düşman mısın bilemedim ama, şükür olsun varlığına” dersiniz her gün isyan eden dilinize inat, en sessizinden.  


11 Haziran 2016 Cumartesi

İSTANBUL’UN OKSİJEN CENNETİ: ATATÜRK ARBEROTUMU

01:11 0 Comments


Millet ilk başta şunun açıklamasını yapmayı kendime görev belledim, ondan sonra geçeceğiz yazıya da hazır mısınız duyacaklarınıza J Ay olaya heyecan katmak istedim azıcık yok bir şey yani. Diyeceğim hepi topu şudur ki; ben tabii ki de gezdim gördümcü değilim. Zaten bu işi çok ama çok iyi yapan arkadaşlar var. Ben naçizane hafta sonları özellikle hani belki çorbada azıcık tuzum bulunur diyerekten gezi rotanıza yardımcı olmaya çalışıyorum o kadar. Hah bunun açıklamasını yaptığıma göre gönül rahatlığıyla rota defterimizi yazmaya başlayabiliriz J

Canııımm arkadaşlarım bugün sizlere azıcık tavsiyede bulunmak istediğim yer, İstanbul’un yine cennet köşelerinden biri; Atatürk Arberotumu. Cennet diyorum çünkü cennet de tasvirlerde hep böyle işte yemyeşil, ağaçlı, gölleri olan, rengarenk çiçek bahçelerinin olduğu yer olarak anlatılır ya e tamam işte Atatürk Arboretumu tam olarak bu tasviri hak eden özel yerlerden. Ama ilk önce Arboretum ne demek onu açıklamak isterim. Arkadaşlar dünyanın birçok bölgesinde çeşitli arboretumlar mevcut. Zaten olmazsa olmazlar. Peki nedir arboretum diye sorduğumuzda da; kısaca adı ağaç bahçesi olan arboretum, çeşitli ağaçlar, ağaççıklar ve çalı topluluklarının koleksiyon halinde sergilendiği botanik bahçe olarak tanımlanmaktadır. Botanik bilimciler için nimet olmakla birlikte, kendileri buralarda araştırma ve gözlemlerini rahatlıkla yapmaktadırlar. Vay anasını ha, hakikaten bulunmaz nimet. Düşünsenize bin bir çeşit ağaç, bin bir çeşit bitki türü. Araştır araştır bitmez valla J



Tamam arboretumun ne olduğunu öğrendikten sonra gelelim bizdeki güzelim botanik bahçemize. Atatürk Arboretumu, İstanbul’un Sarıyer ilçesi içinde yer alıyor. Ve içeride 1500’ün üzerinde değişik bitki ve ağaç bulunuyor. Ayy ama bir görün sanki İstanbul değil de Rize J O kadar yeşil, o kadar doğal, o kadar oksijenli. Gidin hiçbir şey yapmayın valla kafanızı dinleyin, az biraz oksijen soluyun, göletin yanında oturup ördekleri izlerken sevdiceğinizle romantik dakikalar yaşayın, bilmediğimiz ne çok ağaç türü varmış diye bilgi sahibi olun ve en sonunda da huzura erişin. Valla bakın, içeriye girer girmez yüzünüzde minnak tebessümler oluşturacak güzellikle eşsiz bir yer. Belki de büyüleyici demek daha doğru olur. İstanbul’da yaşayanlar ne demek istediğimi çok daha iyi anlayacaklardır. Trafik sıkıntısından uzak ve tabi o hengameden, gürültü ve görüntü kirliliğinden arındırılmış tabiat köşesi Atatürk Arberotumu.

Yalnız tabi gezilecek yerler listesinde olduğundan dolayı hafta sonları ziyadesiyle kalabalık oluyor bilginize J Arboretumda 3 adet gölet bulunuyor arkadaşlar. Biri daha minik. Ay ama bir görün içinde vuku halde yüzen ördekler ve suyun rengi tabii ki de ortamın rengine bürünmüş, yemyeşil. İçeriye motorsiklet, bisiklet ve evcil hayvan sokmak yasak bu arada. E tabi nihayetinde o güzelliklerin korunması şart. Kaldı ki bu kadar değişik bitkiyi ve ağacı aynı ortamda başka bir yerde göremezsiniz, koruyalım ve dikkat edelim bi zahmet değil mi J Ha tabi tüm aile çoluk çocuk gelip mangal yapmak da yasak aklınızda bulunsun. Arabanın arkasına güzelim etleri ve mangalı atıp gelmeyin. Hevesiniz kursağınızda kalır benden söylemesi J



İçeride sizleri, birbirinden renkli ve büyüklü küçüklü ağaçlar karşılıyor. Ancak arboretum düzenleme bakımından da ziyaretçilerinden tam not almıyor değil hani. Burada bulunan ağaçları önlerindeki bilgi levhalarından tanıyabilirsiniz dostlar. Her biri için ayrı ayrı bilgi verilmiş öğrenebilmemiz adına. Düşünsenize ya yüzlerce hatta binlerce çeşit ağaç tanıyorsunuz. Canlı canlı görerek tabii ki valla harika. Bir de arboretumların şöyle bir özelliği var ki, her mevsim ziyaret edip her ziyaretten de ayrı keyif almanız mümkün. İlkbahar ve yaz aylarında daha cıvıl cıvıl rengarenk bir dünya sizi karşılarken, sonbaharda yapraklarını dökmüş ama güzelliklerinden asla ödün vermemiş ağaçlar size merhaba diyor. Kışın da yaprakları dökülmüş ağaç dallarında kendince huzuru bulmuş kar taneciklerinin oluşturduğu o bembeyaz ve yalın görüntüye ne demeli peki? Yani demem o ki, “ayy dışarıda kar yağıyor ne işim var arboretumda” demeyin ve kış da olsa gidin görün arkadaşlar. Dediğim gibi her mevsim için tam bir şenlik sunuyor Atatürk Arboretumu sizlere.



Fotoğraf tutkunları için de tabii ki Atatürk Arboretumu bulunmaz nimet. Her bir köşesi ayrı bir fotoğraf karesi. Ölmeden görülmesi yerler listenize burayı da ekleseniz hiç fena olmaz gibi ne dersiniz J Profesyonel çekimler de tabii ki yapılıyor bu botanik bahçede. Film çekimleri mi ararsınız, düğün nişan çekimleri mi hepsi valla. E tabi bunlar haliyle ücretli çekimler olmakla birlikte verilen parayı tam olarak hak eden cennet ama bunu da es geçmeyin derim. Yalnız burada gezerken acıkabilirsiniz tabi oksijen acıktırır yani temiz hava ne olacaktı J Ama işte içeride yiyecek satışı yapılmamaktadır. Buna göre tedbirli gidin arkadaşlar. Açlıktan dolayı tam olarak bu cennet bahçeyi bir an önce gezip bitirmeye uğraşmayın. Açlığınız sizi ele geçirmeden önlem alın emi J




Yani millet, bugün cumartesi alın işte yarın da Pazar. E yaz da gelmiş hava fazlasıyla mis. Evde durulmaz. Ne yapsam ne yapsam diye düşünenler için buyurun size fırsat. Hazır İstanbul’da yaşıyorken, her gün belki de farklı bir özelliğine kızdığınız bu şehirden biraz da olsa uzaklaşmak adına Atatürk Arboretumunu mutlaka ziyaret edin derim. Unutmayın, ölmeden gidilen cennet burası J