Bu ikisi arasındaki engin ve görünmez çizgi. Engin çizgi
çünkü ucu bucağı yok. Öyle mi böyle mi düşün dur. Görünmez çizgi, çünkü bu
sadece histir hislerle alakalıdır.
Hayal et, düşün, taşları yerine oturt. Hadi bakalım ayıkla pirincin taşını :)
İnanmak ve inanmış gibi yapmak, işte asıl mesele
budur arkadaşlar. İnanmak bir şey değil de kişi hangi durumlarda inanmış gibi
yapar ve bunu yapmaya iten geri plandaki güç nedir? Ben size söyleyeyim, gerçi
birçok nedeni var bunun. Ama ana etken kaybetmekorkusudur
emin olun. Sonrasında konuyu uzatmak istememe gelebilir, sonrasında şu gelir bu
gelir. Maddeleri çoğaltın ama unutmayın, kaybetme korkusunun yaptıramayacağı
hiçbir şey yoktur dünyada. İşte bundan dolayı çoğu olaya susar sessizliğe
bürünürsünüz. Karşı taraf size söyler de söyler anlatır da anlatır. Kafa
sallarsınız, tamam dersiniz. Oysaki büyük bir olaydır içinde bulunduğunuz
durumun tam karşılığı. Ama sizin içinizde öyle bir kaybetme korkusu vardır ki,
haklı olsanız da susarsınız, gururunuz ayaklar altına alınsa da susarsınız,
size yalanlar söylense ve bunun yalan olduğunu
bilseniz de susarsınız. Sanılmasın ki bunu yapanlar eziktir, güçsüzdür,
gurursuzdur, onursuzdur. Bunu yapanlar aşıktır aşık. Ama aptal aşıkişte işin kötü tarafı bu. Siz bunları kaybetmekten
korktuğunuz için yaparsınız karşı taraf sizi aptal ya da enayi diye yaftalar.
“yine kandırdım”, “yine susturdum”, “yine unutturdum” yav he he…
Güven… Tek
kelime, kocaman bir anlam. insan güvenmediği biriyle arkadaşlık eder mi? Peki
ilişki? E ya peki evlilik? Oppss, durun ağır geldi bana da :) Cevaplar tabii ki de
hayır. Kaldı ki hayır olsun zaten bir zahmet. Ama yapanlar yok mu var.
Güvenmediği halde karşı tarafa, ilişkisini yürütmeye çalışır zavallı aşık.
Aşkına zeval gelmesin ister, şanslar
verir her defasında. Hep bir düzelme umuduyla, yitirilen güven geri kazanılır
mı? Kazanılır kazanılmasına bu konuda olumsuz düşünmeyin. Yitirilen güven
tekrar yerine getirilir ama burada güvenilmeyen kişiye büyük bir rol düşüyor
işte. Hele hele biliyorsa kendisine güvenilmediğini, tekrardan güveni kazanmak
için çalışacak savaşacak arkadaşım. Haa yapmıyor mu, gram önemsemiyor, gram
sevmiyor, gram değer vermiyor derim ben o insana işte. Peki her defasında
güvensizlik yaşayarak hala bir şeyler için didinenlere ne demeli? Bu da tek
kelime; aptal!
Herkesin bir değeri var arkadaşlar, herkesin hayat
karşısında bir duruşu. Gücümüzü alaşağı eden de ne yazık ki içinde bulunduğumuz
duygu yoğunluğudur. Aşk…
Size yok aşkınız için gidin her şeyi yapın asla diyemem.
Kimisi tutkulu sever, kaybetmekten korkar, aşk gözünü kör eder gurursuz olarak da görülür onursuz da.
Bunu kimsenin anlamasını beklemeyin zaten. Kimdir gurursuz? Sevdiği için birçok
şeye tölerans gösteren mi? Sevdiği için karşı tarafın bir çok yalanına susup
geçmek mi? Sevdiği için başkalarına tercih edilmeye susmak mı? Nedir ya sizce
gurursuzluk? Siz nasıl yorumlarsınız? Gurursuz kimdir biliyor musunuz? Karşı
tarafın sevgisi göre göre onun aşkını ayaklar altına alandır. Karşı tarafın
aşkını bile bile duygularını kötü şekilde kullanandır. Gurursuz kimdir biliyor
musunuz? Karşı tarafın masumluğu karşısında tek ayak üstünde bin bir çeşit
yalan konuşandır.
Aşk, içinden nasıl
geliyorsa yaptırır insana. Oyun işi, plan işi değildir. Yürek işidir diyoruz ya
işte, içinizden nasıl geliyorsa yaşayın aşkınızı. Bırakın insanlar sizi
gurursuz sansın, bırakın karşı taraf sizi “nasıl olsa bana aşık ve beni
kaybetmekten korkuyor zaten” diye görsün. Siz kendinizden emin olduktan sonra…
Ama ne olursa olsun, sakın ola karşı tarafa inanıyormuş gibi görünmeyin. Ya
bunu yapmayın. İnanmadığınızı o kadar iyi biliyorsunuz ki ama işte kaybetmek
istemiyorum telaşıyla konu uzamasın tedirginliğiyle sus pus olmayın. Kadınlar
erkekler… Kimseniz, asla ayrım yapmadan hepinize söylüyorum bunu. Bunun
pişmanlığını sonradan çok fena yaşarsınız benden duymuş olmayın ama :) İnsan en çok
yaptıklarına değil de yapamadıklarının pişmanlığını yaşarmış, bunu sakın göz
ardı etmeyin.
Büyük bir kudret aşk ve kabul edelim ki kolay bulunmuyor.
Bulunmak değil de kolay hissedilmiyor çoğu yürek tarafından. Günümüz aşklarından daha doğrusu aşk
gibi görünenlerinden bahsetmiyorum. İki göğüs bir bacak arası değil bahsettiğim
aşk. Anlamı gel zaman git zaman içinde değişince affınıza sığınarak aşkın
açıklamasını yapar oldum yazıklar olsun bu duyguyu buralara getiren organlar
arası nöbet tutan hissiyatlara. Ha belki benim de yaşım pek yetmiyor asıl aşkı anlatmaya ama aşık olmayı
biliyorsanız, ve içinizdeki duyguyla gördükleriniz arasındaki farkı çok rahat
algılayabiliyorsanız, en önemlisi de yatağa gitmekten çok gözlerine bakmayı
tercih ediyorsanız yaşa başa bakmadan ahkam kesebilirsiniz.
Engel olamaz ki insan duygularına. Fışkırıverir vallahi
içinden Niagara misali. Ama engel olabileceğiniz konulardan lütfen kaybetme
korkusundan arındırıp kendinizi ona göre davranın. Dediğim gibi aşık olmanın
pişmanlığı olmaz. Değer vermenin sevmenin önemsemenin asla pişmanlığı olmaz.
Ama inanmıyor olmanıza rağmen, kafanızda soru işaretlerinin önü arkası
kesilmiyor olmasına rağmen siz hala inanmak istiyor ve inanmış gibi
görünürseniz işte bu sıkıntı. Çünkü sonrası gelir, inanmadığınız şeylere
inandırılmak zorunda bırakılırsınız. Haykırmak istersiniz karşı tarafın yüzüne
bazı şeyleri ama bir şey tutar ya size, kahrolasıca kaybetme korkusu diyoruz
buna. Ama unutmayın ki, kaybedilen şeylerin yerine yenisi pek tabii ki de
koyulabiliyor. Kah uygun kah değil.
Demem o ki; aşık olun, gözünüz bağlansın, yüreğiniz seler
sular gibi aksın ama aşkınızın kişiliğinizi değiştirmesine lütfen izin
vermeyin. Ödün verilen bazı huylar üzgünüm ama geri kazanılamıyor. Ya inanın ya
da inanmış gibi görünmeyin…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder