Uzun hatta upuzuunnn bir aradan sonra yine huzurlarınızdayım
millet, nabersiniz:) Şey bir süre ilham gelsin diye bekledim de ondan ara verdim. Hayır yani yazmak
da içsel bir mesele, ne bileyim bir ilham neyin gelir dedim daha bir geniş
kitlelere hatta uluslararası platformda aranan bir blogger olurum dedim ama
baktım olmuyor dedim kaldığın yerden devam et kızım Gamze ilham senin neyine :) Amaaa sanmayın ki bu
uzun sessizlikte notlar almadım, yazı malzemeleri çıkarmadım kendime. Doluyum
çok doluyum millet. En dolu olduğum konudan başlamak istedim zira birçoğunuzun
yarasını da tuz basacağım zannımca.
Arkadaşlar sormuyorum bile, eminim ki hepinizin başından
geçmiştir değer verdiğiniz bir şeyi (bakın sadece insan demiyorum ama
anladığınız üzere konu başlığı aslında değer verilen insan üzerine kurulu)
unutma kararı alıp da o “unutmak” fiilini etkin kıldınız. Peki nasıl oluyor bu,
tecrübe edinmiş olanlar beri gelsin. Unutmak bir şey değil de anasını satayım o
verilen değerler ne olacak insan ona mı yanar daha çok? Ya da değer vermek
nedir arkadaş unutmak gibi zorlu bir süreç beklerken der ikilem mi oluştururuz
algıları yanmak üzere olan beyinde?
Belki en yakın arkadaşınız, belki kardeşiniz, belki
sevgiliniz belki de aman her neyse. Önemli olan zamanında çılgınlar gibi değer
verdiğin kişiyi unutmaya meyletmek. Hep derler ya, hak edene verin değeri diye.
Peki soruyorum bu sözü söyleyenlere; değer vermeden o kişinin o değeri hak edip
etmediğini nasıl anlayabiliriz ki? Eminim ki birçoğumuz da o kadar ileri
görüşlü değildir. “yok ya bu değer verilecek kişi değil en iyisi o değeri
başkasında kullanayım” yahu var mı böyle bir şey? Değer verirsin, gel zaman git
zaman içinde o değeri verdiğin kişinin hak etmediğini görürsün ya da tam tersi
o kişinin gerçekten hak ettiğine kanaat getirirsin. Ama kimse kusura bakması,
adım atmadan ve o değer elden çıkmadan doğru yanlış ayrımı yapamıyor insan. Ama
ben şuna inanan bir insanım, ne olursa olsun ya da kim olursa olsun değer
vermeden de görüşülmez be. Siz hiç değersiz gördüğünüz bir insanla arkadaşlık
ettiniz mi? Ya da sevgili oldunuz mu? İnsan değer verdiği kişinin hayatında
olmasını ister, ve gün be gün o değer ya artar ya da azalır. Ama her kim olursa
olsun, “değer” dediğimiz kelime hayatımızda olan kişilere adanmış bir olgudur
diye düşünüyorum.
Zaten verilen değerin azaldığını hissettiğiniz an o kişiyi
de hayatınızda daha fazla tutmanın anlamı yoktur zaar. Bir ilişki içinde olmazsa
olmaz şu üçlemi hiçbir zaman unutmayın arkadaşlar; sevgi, saygı ve değer. Bu
üçü olduktan sonra mutlu olmamak için bir neden yok esasında. Neyse konu firar
etmeden asıl içimdekileri paylaşmak istiyorum sizinle. Tamam en başta değer
vardır zaten dedik kişinin içinde. Arkadaş, eş dost, sevgili fark etmez.
Değersiz gördüğümüz kişinin zaten hayatımızda bir yeri olamaz ki. Peki, o
değeri abartarak karşı tarafa vermek ve sonrasında hayal kırıklığı yaşamak…
Buna ne demeli? Burada hak edenle hak etmeyen ayrımı yapmıyorum bakın, sadece
hayal kırıklığına uğramak diyorum. Birçok örneği olabilir bunun. Belki
verdiğiniz değerin yarısını anca görüyorsunuzdur, belki o kadarını bile değil.
Belki de verdiğiniz değer tamamen uçup gidiyor karşı taraf sahiplenmeden. Hani derler
ya, “karşılık beklemeden seviyorum seni” diye. Ya yok öyle bir şey millet.
İnanmayın ve kimseyi de inandırmaya çalışmayın. Kimse kusura bakmasın ama
herkes sevdiği kadar sevilmek ister. Kaldı ki değer de işte öyledir. “sen
vermesen de olur ben sana yeteri kadar değer veriyorum” he oldu başka? Herkes
yaptıklarının karşılığını almak ister arkadaşlar. Sevginin de, saygının da,
değerin de, mutluluğun da. Eğer karşılık alamıyorsanız işte, üzülmeye kendinizi
alıştırsanız iyi olur.
Unutmak peki, asıl konu bu değil mi? Ha pardon unutmanın
çaresi varmış ya hani, zaman diye nitelendirdiğimiz. Peki neden geçmek bilmiyor
bu zaman unutma çabasında? Tamam zaman her şeyin ilacı olabilir ama gerekli
olduğunda neden ilerlemiyor ya bu tarzına küfrettiğimin zamanı? Güzel şeyler
olurken akreple yelkovan yarış halinde birbirlerinin önüne geçmeye çalışırken,
nedir alıkoyan içinde bulunulan olumsuz durumdan bir an önce kurtulmaya
çabalarken bu ikisini geri sardıran? Çok değer verdiğiniz birini unutmaya
çalıştınız mı? Neler yaptınız? Fotoğrafları mı kaldırdınız? Eşyalarını mı
attınız? Telefondan da sildiniz? Beyninizi mi resetlediniz? Aa olaydı öyle bir
şey ya işte, ölümler de kolay unutuluyor olsaydı yaşanılan talihsiz olaylar da.
Eternal sunshine of the spotliss mind, galiba gerçek hayatta da sana ihtiyacımız
var :)
Ne var biliyor musunuz? Her şey karar almakla başlıyor
bence. Ee boşuna demiyorlar başarmanın yarısı başlamaktır diye. Kararı aldıktan
sonra galiba bir tık daha iyi olabilir her şey bu süreçte. Hele de o unutmaya
çalıştığınız insandan yana ziyadesiyle ve acımasızca bozguna uğradıysanız o
kararı almak kolaylaşıyor emin olun. Ama işte insanız arkadaşım uygulamada
sıkıntı yaşayabiliyor insan.
Peki insan en çok hangisine üzülür? Zamanında verilen
değerlere mi? Verilen değerin karşı taraf açısından bir kısmının alınmasına mı?
Ya da verilen o kadar değerden sonra her şeyle birlikte onların da unutulmasına
mı? O kadar siniz bozucu bir sistem işliyor ki millet yeminle kafayı yiyeceğim
ben en sonunda :) Gönül ilişkilerini ele alalım, kaldı ki bu kadar yazıdan sonra neden
bahsettiğimi zaten anladınız :) neyse gönül ilişkilerini ele alalım. Bazen kalbin istemediğini mantık evettt
diye bağırır bazen de tam tersini düşünün, beynin istemediğini de kalp
sahiplenir. Yoktur valla bunun ortası. Hem akla hem gönle kabul ettirmek pek
çokları için zor zanaat. Ama genelde gönül galip çıkar ve inatla akla uydurmaya
çalışır sevdiği kişiyi. Ve başarır da hani. Çok azdır mantığı kabul etmiyor
diye yüreğe yol veren diye tahmin ediyorum. Unutmak eylemi gerektiği zaman niye
akıl devre dışı kalıyor peki? Ama böyle düşünüp olumsuzluğa kapılmayın değerli
dostlar, isteyip de yapılamayacak hiçbir şey yoktur zannımca. Yani öyle düşünüp
avunmak istiyorum :)
Hangisini unutmak güçtür; verdiğin değerleri mi değer verdiğin kişiyi mi? Çare bulamayınca ortaya çözüm olarak “zaman” kavramını atan insan
evladına sesleniyorum, çok biliyorsun sen!!! Ve en acısı ne biliyor musunuz;
maalesef ki unutulmaz işte yara açtıysa içinizde unutmaya çalıştığınız şeyler
ve kişi, maalesef ki unutulmuyor. Ha sanmayın ki ilk günkü acı gibi taptaze
yıllar boyu yaşayıp yeşeriyor içinizde. Değil tabi ama kırıntılar kalıyor işte.
Çoğu şeyde aklınıza gelebiliyor. Kah üzülüyor kah mahzunlaşıyor kah ağlıyor kah
gülüyorsunuz. Yıllar geçse de duyulan bir ismin algınızı açtığı ya da tınısını
duyduğunuz şarkının içinizde oluşturduğu çarpıntı. Hiçbir şey tam olarak
unutulmuyor işte. Sadece zamana yenik düşüyor o çok bilmişlerin savundukları
gibi; zaman her şeyin ilacıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder