26 Ocak 2017 Perşembe

MEVSİMLERİN DUYGULAR ÜZERİNDEKİ ETKİSİ

00:52 0 Comments

Aşk denen meret her mevsim güzel ancak kışın daha bi tatlı yapıyor hisleri acaba? Hani sıcak şarap eşliğinde şömine başı romantizm falan ha ne dersiniz? Sevgilisi olmayanlar hayıflanırken, olanlar mutluluktan dört köşe, sevgilisi olup da birbirinden uzakta yaşayanlar ise küfür ediyordur şimdi bana. Ne ya nihayetinde herkesin duygularına tercüman olmaya çalışmak suç mu arkadaşlar :)

Aslında bugünkü yazımın konusu bu değildi açık konuşmak gerekirse, ama baktım dışarıda nazlı nazlı savrulurken kar taneleri ve soğuğa kesmişken hava parmak uçlarını üşüterek, anammm böyle bi hüzün bastı işte bana, böyle bi tuhaf oldum, böyle bi ah ulan ahhh isyanlarıyla hayal dünyasına daldım. Sonra dedim ki, kim ne derse desin mevsimlerin duygular üstünde etkisi var. Ha sanılmasın ki kışın daha çok seviyorken yaz gelince aşkımız bitiyor. Bundan bahsetmiyorum tabii ki de, ama şimdi bana olmasa da kendinize itiraf edin dostlar, siz de yanınızda sevdiğiniz, böyle birbirinize sokulmuş bir halde battaniye altında güzel bir film açıp izlemek istemez miydiniz? Ya da elinizde kahveniz karın yağışını izlerken birbirinizin gözlerinin taaa içine dalıp da mutluluktan ölmek istemez miydiniz? Ya da karın oluşturduğu soğukla karışık mutlulukla birlikte sevdiceğinizle birlikte elele soğuğa aldırış etmeden dolaşmak istemez miydiniz? Kabul edin isterdiniz, kabul ediyorum ben de isterdim :(


Mevsimlere göre aşkınızın şiddeti artıyor ya da azalmıyor hayır. Ancak mevsimlere daha doğrusu hava şartlarına göre duygu yoğunluğunuzda değişiklikler oluyor arkadaşlar. Ben dedim olacak olmalı :) Mesela yazı ele alalım, tamam yine aşıksınız yine buram buram sevda kokuyorsunuz ancak ne bileyim böyle bir romantik ortamdır ya da romantik hayallerdir sanılmıyorum ki çok kurulsun. Tatildir, gezmedir, sıcaktır, denizdir, plajdır, kumdur, güneştir... Romantizme zaman mı kalıyor beee :) Anammm anında ilişkilerden soğudum iyi mi :) Şaka bir tarafa tam olarak bahsetmek istediğim de bu işte. Yazın baktığınız zaman belki kafanızı dağıtacak çok şey olduğundan, belki terden yapış yapış olduğunuzdan, belki tatil aşkınızdan, belki de bahanesi her neyse işte. Ağustosun sıcağında evde oturup sevgilinizle film izler misiniz? Hayır! Nemin artık ağlayacak boyuta getirdiği o sıcağın altında şehri sevgilinizle elele karış karış gezmek ister misiniz? Hayır! O zaman kimse bana gelip de aksini iddia etmesin. Yine seviyorsunuz yine aşıksınız ama romantik değilsiniz valla kabul edin bak bizbizeyiz şurada :)

Kasım'da aşk başkadır misali, mevsimlerin duygularımız üzerinde etkisi de değişkenlik gösteriyor. Baharda mesela parlamaya yüz tutmuş çimlerin üzerine sarılıp pırıl pırıl göğe bakmak istemez misiniz yahu? Görünce dışarıda lapa lapa yağan karı valla da tutamadım kendimi arkadaşlar. Evde sevdiceğimle oturup peş peşe film izleyesim geldi, geldi valla doğruya doğru.

Velhasıl kelam, aşk öyle güzel bir duygu ki millet, her daim değerini bilip ona göre yaşamalı. Mevsimler, hayaller bahane aslında. İçinizden nasıl geliyorsa yaşayın aşkınızı, ama hakkıyla yaşayın. İlişki adı altında birbinizle oynamadan oyalamadan hakkını verin, değeri azalmaya yüz tutmuş aşkın.


25 Ocak 2017 Çarşamba

SEVMEK ŞIMARTIR MI?

02:30 0 Comments

Başlığı atarken ben de dahil olmak üzere aklınızdan geçen soruları duyar gibi oldum; "kime göre neye göre" nidalarıyla yükselen. Şöyle açıklayayım sevgili millet, densizse şımarır sevilen kişi. Bu da böyle biline. Kızdım bakın şu an. Hayır yani sen kim köpek şımarıyorsun be. Otur işte adam gibi sevildiğinle övün, hayret bir şey. Hayıırrrr yo yooo yanlış anlaşılmasın, hanım kızlarımız için de geçerli bu durum ha. Sanılmasın ki tek pencereden bakıp erkekleri topa tutuyorum, kat-a öyle bir şey söz konusu değil :)

Şimdi arkadaşlar, sevmek sevilmek, el üstünde tutulmak, aşkını tüm samimiyetinle sonracıma efenim içtenliğinle yaşamak. Hem sev hem çılgınlar gibi sevil, böyle mutluluktan endişe etmeye bile başla yani nazarlara gözlere geleceğim diye. Nihayetinde başka türlü geçmez yahu bu hayat sevmeden ve illaki sevilmeden. Ama haddini bileceksin arkadaşım sevilirken de. Sevenlerden ziyade sevilen durumunu ele alacağım millet. Hani şöyle tipler var ya, karşı tarafın sevgisinden emin, e seven de el üstünde tutuyor böyle, Allah'ııımmm bi güzel sözler, bi güzel mesajlar, bi ilgiler, bi alakalar. Seviyor yahu yani içinde mi tutsun kızımız ya da abimiz. Yansıtacak tabi çok sevdiğini. Böyle geceler boyu mesajlar ataaarrr, sonracıma yanında böyle okşar, öper, yanaklarını mıncırır falan. Hah buldum, çocuk gibi sevmek derler ya tam o misal işte. Çocuk gibi sever kişi anaaaa bi bakarsın adam şımarmış. Böyle kafalara çıktı inmiyor aşağıya. Ya sen bi kendine gel arkadaşım, bi destur yani. Bu ne havalar bu ne afralar tafralar seviliyorsun diye. Ya sen hayatında hiç mi ilgi görmedin, yahu sen hayatında ilk kez mi sevildin, anan da mı sevmedi yavrum seni egosunu yediğim :)


Demem o ki, sevmek şımartır valla. Yalnız kurunun yanında yaşlar da ziyan olmasın. Herkes aynı mı değil? Tüm parmakların hepsi aynı mı? Değil. Ama baktığımız zaman çoğunluğa yoğun ilgi, sevgi şımartıyor arkadaşım kim ne derse desin. Ha bazısı bunu belli eder, bazısı içinde yaşar şımardığını. O nasıl oluyor diyeceksiniz hemen açıklayayım. Şimcik şöyle ki, şımarmıştır kişi ama seven kişiyi ilgisinden sevgisinden uzaklaştırmamak için güya susar böyle, hani belli etmez. Oysa ki nasıl da hoşuna gidiyordur ha, nasıl da böyle içten içe kaynıyordur damarlarında deli şekline bürünmüş akan kanı. Başkalarına anlatır hava atar işte. "Ya aga kız beni bir seviyor bir seviyor anlatamam. Yani benim bir şey yapmama gerek yok o zaten ikimize yetecek kadar sevgi gösteriyor. E el üstünde de tutuyor. Yani ben de sevilmeyecek adam değilim hani. Baksana şu yüze, baksana şu tipe. E kız da haklı bulmuş tabi yağız delikanlıyı sever de şımartır da" der. İşte böylelerine halk arasına, sen kim köpek diyoruz :)

Yani çocuk çok severim iyi de anlaşırım ama oldum olası şımarık çocuk bile sevmem. Şımarık insanlara yok tahammülüm yahu elimde değil millet. Hani böyle bazı ablalar var, ağzını yaya yaya konuşur, böyle bir hareketler bakmalar. Minnak kız çocukları gibi. Hah işte onları da sevmiyorum ben. Ay durun yaa bunun konumuzla alakası yok sanki :) Kendini bilen insan, görmüş geçirmiş, sevgili tecrübe etmiş insanlar şımarmak nedir seven insanı el üstünde tutar işte. Armut piş ağzıma düş yapmaz. Sevildiğinin farkındadır, ve bunun mütevaziliğiyle süzülen insanlar var ya hah işte onları yeme de yanında yat. Şey yani mecazi mürsel yaptım burada :) Bu tip insanlar, çocukken aile sevgisini ve şefkatini en ince ayrıntısına kadar yaşamış ve doymuştur. Doymak ne kadar doğru bir kelime bilemedim ama, biliyordur yani nasıl davranacağını. Ama hiç sevgi görmemiş, sevgisiz bir aile ortamında yetişmiş bir insan, sevgilisinin biraz sevgisini görünce dahi hemen havalara uçar. Çünkü sevgi karşısında nasıl hareket edeceğini bilemez. Yani ben buna bağlıyorum şımaran insanların davranışlarını.


Siz siz olun arkadaşlar, baktınız ki sevdikçe karşı taraf şımarıyor, böyle sen kimsin havalarına giriyor, aman efendim ben zaten sevilen bir tipim diyerek kasılmaktan şekilden şekle giriyor, yapmayın şımartarak sevmekten vazgeçin. Çünkü bazı insanlar sadece severken bazıları ise şımartarak sever. Böyle bir gerçek var nihayetinde, şımartarak sevmek. Baktın ki karşındaki şımartarak sevilecek bir tip değil, boşver içindeki coşkuyu hak ettiği şekilde sev gitsin. Hayret bir şey ya. Değene bin sevgi feda sevilmeyi bilmeyene de tüm yollar köle olsun :)

24 Ocak 2017 Salı

SEVGİ YORULUR MU?

00:06 0 Comments

Sevgi diyorum sevgi yorulur mu dersiniz? Şimdi içinden, "bu kız da iyicene saçmalamaya başladı ha" diye gıybetler yapıyorsunuz ama inanın millet yorulur sevgi dediğimiz kendi soyut gücü ise bizden büyük duygu. Yani siz de hayretsiniz yani, vardır elbet bir bildiğim yazdığıma göre :)
Arkadaşlar, tek başına düşündüğünüzde "sevgi yorulur mu?" diye belki hayır diyorsunuzdur ancak insan sevmekten de sevgisinden de o kadar yorgun düşüyor ki, bir daha kimseyi sevemeyeceğinizi bir daha öyle bir sevginin içinizde oluşmayacağını sanıyorsunuz. Ve inanın yanılıyorsunuz :) Hepimiz aşkı tattık en azından büyük bir çoğunluğumuz bu duygunun nasıl bir his olduğunu gayet iyi biliyor. Ve birçoğunuz gel zaman git zaman içinde, hele de deneyimlediğiniz acı bir ayrılık varsa, bir daha kimseyi sevemeceğinizi söylemişsinizdir hatta düşünmüş hatta uzun bir süre de bu sözününüz arkasında durmuşsunuzdur. Ancak gün geliyor yine aşık olup yine benzer duygularla birine tutuluyoruz. Demek ki neymiş büyük konuşmamak gerekiyormuş. Tamam sorunu çözdük haydiyin eyvallah :) 

Şimdi düşünün arkadaşlar, bazen düşünmekten yoruldum dersiniz, bir konu hakkında yoğunlaştığınızda dinlenmek için kahve molası verirsiniz. Nihayetinde beynimizin ve kalbimizin aynı anda aynı duyguyu hissettiğini düşünün. Yorucu olmaz mı dersiniz? Elbette ki olur. Ancak nüans var arada tabii ki. Eğer sevginizi en sorunsuz en sıkıntısız haliyle yaşıyorsanız ohh mis, ne yorulacaksın anasını satayım, düşünmelere hissetmelere doymazsın. Amaaaaa varsa karşınızda sevginize layık olmayan, layık olmadığı gibi de sevginizi yerle bir eden, yerle bir ettiği gibi o kadar sevginize ufacık da olsa değer verip saygı göstermeyen biri bakın bakalım o sevgi hala içinizde dinç bir şekilde yaşamaya devam ediyor mu? Aslında bir insanı düşünün kendinizi düşünün yahu. Cenin, bebek, çocuk, genç, olgun, yaşlı... Hislerimiz de böyle arkadaşlar yani bir nevi. Tohumdur sularsınız, filizlenir büyür yaşar yaşar yaşaaarrr ve gün gelir ölür. O misal!


Ne var biliyor musunuz dostlar, sevginin aşkın ölmesi değil de mevzu bahis o yorulması var ya işte o asıl can yakan acıtan kızdıran susturan insanı. "Canı yanmış bir insan öyle bir susar ki tribine hasret kalırsın demiş" üstad. Öyle işte biraz da. Seviyorsunuz, canınızı dişinize takıp seviyorsunuz hem de. Yatıyorsunuz o kalkıyorsunuz o yemek yiyorsunuz o su içiyorsunuz o. Tüm benliğinizi kapladığını düşünün karşı tarafa duyduğunuz aşkın. Ha diyeceksiniz ki var mı öyle aşıklar, var mı gerçekten böyle seven. Var inan olsun var millet, uzakta da aramayın. Bilin ki ne yazıyorsam bizzat yaşayıp tecrübe ettiklerimden yola çıkarak yazıyorum. Neyse, evet öyle sevgiler öyle sevenler var. karşınızdakinin sizin sevdiğinizin yarısı kadar sevmesine razı gelirsiniz. O al aşağı eder aşkınızı, kıymet bilmediği gibi saygı göstermez hislerinize. Sanki bu duyguları ona karşı hissetmeye mecburmuşsunuz gibi davranır size. Değer bilmediği yetmezmiş gibi, sizin o kadar sevdiğinizi bile bile kütük misali durur yani karşıdaki işte o zaman başlar sevginiz yorulmaya. Aslında şöyle bir şey var, siz siz olun gerçekten sevginiz karşısında ufak da olsa kılını kıpırdatmayan biri varsa yapmayın arkadaşlar, sevmeyin demiyorum içinize hakim olamazsınız çünkü ama sizi yıpratmasına izin vermeyin sevginizin içinize sığmayacak enerjisinin. İşte o zaman yoruluyorsunuz. Ben yapamadım, başaramadım. Bunun için size yapmayın diyorum. Canımdan oluyorum sandım, akıl sağlığımdan da. Ya öleceğim sandım sevmekten, öyle bir sevgiyle öyle bir aşkla bağlandım. Ve ne oldu sevgim içimde patladı, güvenimden oldum, sevgimden oldum, karakterimden oldum, hislerimden oldum, duygularımdan oldum, kendimden oldum ya en önemlisi. Yapmayın ulan söz dinleyin anasını satayım. Ne zannediyorsunuz beni bu kadar yazmaya yönlendiren hey yavrum heyyy :) 


Sevmek birine karşı heyecan hissetmek, devamlı aklınızı yüzünüzde tebessüm oluşturacak bir yürek olması çok güzel şeyler arkadaşlar. Ancak sevgi yorulduğunda, o içinizde bitmesini izlemeye başladığını görmek off diyorum yani off ki ne offff :) Sevin sevilin, değer bilin ve değerinizi gösterin. Ayarında, kararında yapın ve yaşayın. Sevginizin yorulmasına izin vermeyin. Hızlı koşan atın çiftesi pek olur misali, bilmem anlatabildim mi :) 

23 Ocak 2017 Pazartesi

GARİP BİR AŞK HİKAYESİ...

00:29 1 Comments

Arkadaşlar bugün size bir hikaye anlatacağım ve bu hikayedeki tüm yer ve kişiler tamamen gerçek olup yaşanmış bir hikayeye dayanmaktadır :) Bilen bilir, genelde tecrübeyle sabit, bizzat yaşayıp şahit olduğum olayları yazarım. Ancak bu anlatacağım olayda asla kendi duygu ve düşüncelerimi katmadan, tamamen sizin düşüncelerinizi sizi bırakıyorum.

Bundan 1 ay kadar önce Bakırköy'de bir arkadaşımla oturmuş laflıyoruz. Yan masamızda bir abla, tabi bizim kendisinden haberimiz yok. Biz iki kız, o gıybet senin bu veryansın benim hem gülüyor hem sövüyoruz. Derken ne zaman sonra bilemiyorum, abla masamıza eğildi gider ayak. Ve aynen şu cümleyi kurdu; "bakın güzel kızlarım. Ne yaparsanız yapın önce kendinize saygı duyun. Eğer kendinize saygı duymazsanız karşı tarafın gelip size saygı göstermesini beklemeyin." bu sadece ablanın küpe olsun misali kulağımıza taktığı. Biz tabii ki ilk etapta bir şey anlamadık, bakakaldık ablaya. Yüzümüzdeki şaşkın ifadeden anlamış olsa gerek açıklama yapma ihtiyacı hissetti ve ekledi; "istemeden de olsa kulak misafiri oldum sohbetinize. Gençsiniz güzelsiniz, bu kadar isyan edecek bu kadar kendinizden ödün vereceğiniz şeyler yaşamayın ha yaşıyorsanız da tadını çıkarın onu da yapamadınız s...r edin." gülüşmeler girdi tabi araya. O kadar sevdik ki ablayı, yoğun ısrarımıza dayanamayıp bir çay içmeyi kabul etti bizimle. Ve hikaye başladı...

Ablamız Almanya'da varlıklı bir ailenin tek kızı. Tıp okuyor ve o dönem henüz 21 yaşında. Diploma hediyesi olarak ailesi ona Antalya'dan bir daire alır ve o yaz Antalya'ya tatilini geçirmek için gelir. Ancak evi aldıkları emlakçı kendilerini dolandırmak suretiyle kayıplara karışır. Bir dünya para da gitti, evin tapusu da yok ortada derken düşer aile avukat aramaya. Derken esas oğlanı bulur güzel ablamız. Abimiz Antalya'nın ünlü ve sayılı avukatlarından biriymiş. Hem başarılı, hem yakışıklı hem de zengin. Esas oğlan değil Ediz Hun mübarek :) Neyse, ablamız gider abimizin bürosuna, şikayette bulunacak parasını geri alacak falan. Gitmiş, ama adamdan bi nefret etmeler bi laf sokmalar. Tam bir kavga kıyamet abla çarpmış kapıyı çıkmış. Ondan sonra da bir çok avukat gezmiş ama nasıl olduysa kader bu ikisini bir araya getirecek ya, doğru düzgün bir avukat bulamamış. Neyse tatilini bitirip Almanya'ya geri dönmüş ablamız. Ama avukat abimizin aklına yer etmiş ablamızın güzelim gözlerinin ışıltısı. İnan olsun abartmıyorum, abla bir güzel yok böyle bir güzellik. O döneme ait bir fotoğrafını çıkarıp gösterdi bize 21 yaşında afeti devran. Abi haklı olarak aşık olur bu duru güzelliğe. Düşer o da ablanın peşinden Almanya yollarına, çiçekler mi ararsınız hediyeler mi yüzükler mi. Ama abla istemiyor, görüşmüyor adamla. Telefonları susmuyor ablanın. Kaçak bile gitmiş abi Almanya'ya, evimizin altında 3 gün boyunca yattı diye anlatıyor abla. Tam 3 gün...


Gel zaman git zaman ablamızın babası kızmış bu olaya, "git şu adamla görüş bakalım derdi neymiş." diye, abla da arar adamı Antalya'ya geliyorum der, konuşmak için haa bu arada eklemeden geçemeyeceğim bu ortadan kaybolan emlakçıyı avukat abimiz bir şekilde bulmuş en azından ablaya öyle anlatıyor o da hem iş hem de konuşma olsun diye düşer yollara ve abi karşılar onu Antalya havaalanında. Sonrasında abladan tam 3 yıl haber alınamaz. Evet evet doğru okudunuz kimse ulaşamaz ablaya bir türlü. Abla geliyorum deyince abimiz hemen gitmiş denize sıfır bir ev tutmuş, ablanın da en sevdiği çiçek gül ve zambakmış. Evin içi diyor kızlar, tam bir çiçek bahçesi. Adam her yeri çiçek tarhlarıyla süslemiş. Buram buram çiçek kokuyormuş evin her bir tarafı ve koridorlar boyunca. Abla şok geçirmiş ama tabi başına gelecekleri o an anlayamıyor haliyle daha 21 yaşında ve bundan 46 yıl öncesinden bahsediyorum. 3 yıl boyunca abla yanında abi olmadan balkona bile çıkamamış millet, düşünün tam bir hapis hayatı yaşamış bir nevi. Abi sabahları işe gidiyor, ablayı eve kitliyor. Kesici hiç bir alet yok evde, balkon kapıları ve camlar kitli. Ve simsiyah perdeler..,

Ailesi ulaşamıyor kızlarına, geliyorlar Antalya'ya görüşüyorlar adamla ama kız burada yok diyor. Biz görüştük ve Almanya'ya uğurladım haberim yok diyor. Oysaki kadın evde mapus resmen. Böylece tam 3 yıl geçiyor ve en sonunda evleniyorlar. Abi bir şekilde ikna ediyor ablayı ve abla da kaderine boyun eğiyor artık. Ancak şu cümleyi unutamayacağım, abi yeter ki kız benimle evlensin diye şöyle bir ricada bulunuyormuş; "yeter ki benimle evlen. Sen alma benim soyadımı ben senin soy adını almaya razıyım." düşünebiliyor musunuz? Kadının soy adını almak istiyor yeter ki evlensin kendisiyle diye. E her gün hediyeler, sürprizler, çiçekler ablanın da bi yerden gardı düşüyor tabi. Çok belli etmiyor ama onun da gönlü düştü aslında abiye, en azından biz bunu anladık anlatışından. Ailelere haber edilir ve masal gibi bir düğün yapılır. İlk başta kızın ailesi görüşmek konuşmak istememiş adamla, ama abi o kadar başarılı bir çapkın ki onları da tavlıyor ve alıyor gönüllerini. 3 çocukları oluyor, üçüz üçü de kız. Kızlar şu anda İstanbul'da okuyor, çok da güzeller anaları gibi inan olsun.

Olayın en can alıcı noktalarına geldik arkadaşlar, bundan sonrasını dikkatle idrak edin emi her biri ders niteliğinde. En başta bu kadar seven, kadının peşinden koşan, çiçeklere hediyelere boğan adam ablamızı sayısız kere aldatır. Meğer ablayı eve hapis ettiği 3 yıl boyunca da aldatmış abi. Evlenince de uslanmamış tabi ee huylu huyundan vazgeçmez misali sayısız gül koklamış canım ablamızın üstüne. Bir kısmını bilmiş yakalamış abla ama bir kısmından haberi yok. Abartmıyorum arkadaşlar sayısız kere aldatılmış abla eşi tarafından. Abla hafiye gibi düşmüş hem adamın hem de kadınların peşine ve altlarından ne pislikler çıkmış. Adam zengin tabi ee ünlü bir avukat. Kadınlara ev mi tutmamış, hesap mı açmamış, eşyalar arabalar mı almamış neler neler. Ve her defasında dönüp abladan özür dilemiş. Abla dayanamamış boşanma davası açmış. Ancak abi zaten avukat, ee herkesi de tanıyor açılan davanın mahkemeleri hiç bir zaman görülmemiş. Abla tam 3 kez boşanma davası açmış ama her defasında düşmüş dava. Boyun eğdim artık diye anlatıyor ablamız, ortada 3 çocuk vardı, okulları masrafları. E ben de çalışmadım hiç ev hanımı yaptı beni evlenince, kendi başıma çocuklarıma bakacak gücüm olmadığından gördüm ve sustum. Boşanamadım da sadece evimin hanımı olmaya başladım diyor. Eşine karşı sorumluluğu artık yemeğini yapmak, ütüsünü çamaşırı yapmak olmuş. Karı koca hayatı hak getire en önemlisi abiye saygısını kaybetmiş abla. Bu yaşananlardan çocukların haberi yok ve abla bir kez bile anlatmamış onlara hissettirmemiş de yaşananları.


Her defasında tövbe etmiş abi, kurana el basmış ablayı da alıp hacca götürmüş orada da yemin etmiş, söz bir daha yapmayacağım diye. Ama o güven sarsılmış en temelden toparlar mı bir daha sizce? Hala evliler ve abimiz son olarak 6 ay önce tekrardan bu sefer içten bi tövbe etmiş. Abla bu sefer inandım diyor ve ekliyor, "işin garip tarafı şu kızlar. Evet beni bu kadar aldattı, gururumu yerle bir etti ama beni sevdiğine adım gibi eminim. Onu görebiliyorum ve onu yansıtabiliyor bana" diyor.

Hikayenin detayları var ancak özet halinde işin aslını size bu şekilde aktarmak istedim sevgili millet. Garip bir aşk hikayesi bu. Ben kendi düşünce ve yorumumu asla katmak istemiyorum olaya. Ünlü yönetmen David Linch gibi sonunu tamamen size bırakıyorum. Siz olsanız ne yapardınız? Sabır mı ederdiniz yoksa bir şekilde kaçmanın yollarını mı arardınız?

20 Ocak 2017 Cuma

UZAKLIK MI SEVGİSİZLİK Mİ?

23:57 0 Comments

Ben başlarım arkadaş böyle aşkın ızdırabına der yazıma isyankar bir girizgah yaparım :) Millet merak ediyorum sizce hangisi aşkı öldürür? Sevdiğinizin uzakta olması mıdır daha ağır gelen yoksa sevgisine dair göstermediği çaba mı? Evet çaba diyorum doğru okudunuz. Gözünüzün ayarlarıyla oynamayın :) Sevgiliniz var ama sevgisiz davranıyor bir de üstüne üstlük uzakta bir hayli uzakta yaşıyorsunuz birbirinizle. Hangisi öldürür aşkınızı dersiniz?

Aşkı öldüren etkenler say say bitmez muhtemelen. Herkesin söyleyeceği bir çift isyanı lafı mutlaka var. Ama ben bugün uzaklık ve sevgisizliği ele almak istedim yüksek müsaadenizle :) Zaten arkadaşlar insanın sevdiğinden uzak yaşaması başlı başına bir sorun. Uzaklık yahu uzaklıkkkkk ne meret ne lanet. Bırakın sevgiliyi insanın genel olarak sevdiklerinde uzakta yaşaması sıkıntı. Bir de üzerine tuz biber eker gibi sevgisizliği ekle, heyt beee bu ne ızdıraptır. Ha şimdi diyeceksiniz ki, e madem sevmediğini biliyoruz ne diye birlikte oluyoruz. Yani tabi o da bir seçenek ayrıl gitsin. Ama işte bazı gözü karalar var ki, her şeyi sineye çeker. Uzakta yaşarlar ama aşkını ayakta tutmaya çalışırlar. Fark edersin belki şüphelenirsin beni sevmiyor dersin. Ama senin içindeki o umut ve o aşk var ya, karşı tarafın sana tam olarak yansıtmadığı sevginin bile üstündedir inan olsun. Tamam bir taraf pek tabii ki de daha çok sever kim ne derse desin ancak kişinin tek başına ilişki yürütmesi kadar da ağır bir şey yok. Siz siz olun arkadaşlar, sevginizin yetmediğini hissetmeye başladığınız takdirde, ortada da uzaklık ve sevgisizlik gibi durumlar da varsa uzatmayın daha fazla. Kendi sinir sisteminiz, sonraaa ne bileyim kendi akıl sağlığınız için yapmayın bunu tamam mı bakın rica ediyorum :)


Şimdi bu iki maddeyi teker teker ele almak gerekirse sevgili aşk mağdurları, iyicene yaranıza tuz basmak istemem ama ne yazık ki acı gerçeklerden de kaçılmıyor ki anasını satayım :) Sevgiliniz var ve çok seviyorsunuz. Uzaklığa bile razı gelir gönül, sevgisi aşkı karşısında. Ama tabii ki de getirdiği sıkıntıları da göz ardı etmemek gerek öyle değil mi? Sevgiliniz var tamam süper Allah daim etsin ancak ne bir özel gün ya da bırakın özel günü derdiniz, sıkıntınız, hastalığınız da bile yanınızda olamıyor ve tabii ki siz de onun yanında olamıyorsunuz. Uzaklığın en kötü tarafı özlemekten de ziyade, sevgililer el ele dolaşıp birbirlerine doyarken sizin hasret çekiyor olmanız hele de kadınsanız daha çok acıtıyor valla. E ne olacak işte, daha hassassınız, daha candansınız. Uzaklık aşkı öldürmüyor da arkadaşlar eğer karşınızda özlediğinize beklediğinize değecek biri varsa eğer. Yoksa ortada gerçek bir aşk ve değer ikilisi varsa, ne kadar uzak olursanız olun aşkınız hep canlı kalır. Çiftlerin elini taşın altına koyması gerek tabii ki, değecek aşklar değecek emekler ve her şeyi geçtim değecek insanların yolunu gözleyin bunu der bunu bilirim ben.

Gel gelelim sevgisizliğe. Sevgisizliğin aşkı öldürmedeki gücü yadsınamaz. Bakın arkadaşlar sevmek ayrı değer vermek apayrı şeyler bunu sakın unutmayın. Her seven değer vermez ya da tam tersini düşünün her değer veren de seviyor olmaz. Bir tarafın daha çok seviyor olması o ilişkiyi nereye kadar ayakta tutar dersiniz? Bakın dost acı konuşur, saçma gelmesin ya da sadece okuyup geçmeyin lütfen. Ve sakın unutmayın, hiç kimse ama hiç kimse sizden daha değerli değil. "Önce ben" demeyi öğrenmeli bir ilişkide, bu her iki taraf için de geçerli. Ancak ne yazık ki çoğunlukla böyle olmuyor öyle değil? Nasıl olsa beni benim sevdiğimden daha çok seviyor düşüncesinin arkasına sığınmayın. Sığınmayın ulan, bu ne densizliktir. Ohh ne ala anasını satayım. He oldu anam nasıl olsa seni seviyor sen sevmesen de olur, sen değer vermesen de olur, sen önemsemesen de olur, sen ilgi göstermesen kafana göre yaşasan da olur. Kimse kusura bakmasın, eğer ortada bir ilişki adı altında yürütülen aşk varsa vicdansızlık yapmayacak hiç kimse. Adamın asabını bozmayın be :) Sevgisizlik bir ilişkinin bitmesinde aşkın sönmesinde en önemli etkenlerden biri arkadaşlar. Hem kendi sevginiz hem de karşı tarafın sevgisinden emin olun lütfen. Tek taraflı emekler yıpratır insanı, ve yukarıda da dediğim gibi hiç kimse kralı gelse sizden önemli değil be. Aklınızı başınıza devşirin:)
Sırf bunları söyledim diye de gidip sevgilinizden ayrılın demiyorum evet ama ona göre yol haritanızı çizin, tamam uğraşın çaba sarf edin ilişkiniz aşkınız için ama gördüğünüzde sevgisizliği tekrar denemektense yol verin hem düşüncenize hem de sevginize. Benden söylemesi, unutmayın tecrübeyle sabit :)

AŞKIN PLATONİK HALİ

00:28 0 Comments

Allah'ıımmm sana geliyoruummm :) Her babayiğidin her hanım kızımızın başından illaki bi platonik aşk hikayesi geçmiştir. Yani geçmiştir bence, ne yani tüm aşklar karşılıklı olacak diye bir kaide yok, tabii ki de yaşanmıştır böyle tek taraflı heyecanlar. Aman tanrım yalnız ne heyecan belli değil. Böyle midede kelebek uçuşması olayını hatta ilk platonik aşkınızda yaşamışsınızdır zaar. Velhasıl bugün dedim ki ben de kendi kendime, platonik aşkın yarattığı handikaplar ve heyecanlar neden bugünkü konum olmasın. Nihayetinde zamanında benim de başımdan geçtiyse böyle bir illet :)

Ahh aşk sen nelere kadirsin, bilesin :) Ben şahsen ilk platonik aşkımı lisede yaşadım. Ay daha çocuk da sayılırım ha. Ne bileyim şimdiki çocuklar gibi değildik ki canım biz o zamanlar. Daha çekingen, daha utangaç, aşk nedir bilmeyen, süs püs nedir bilmeyen tiplerdik. Ne bileyim anacığım, şimdiki liseli kızlara bakıyorum büyümüş de küçülmüş hatunlar. Bi süzülmeler, bi bilmişlikler, bi ilişkiler. Ulan ben ne kadar da boş boş yaşamışım o dönemleri diyorum. Aşık olduğum çocukla göz göze gelecek olsam hemen başımı çeviriyordum, "ayyy baktığımı görmedi inşallah, ayyy anlamadı inşallah ondan hoşlandığımı" diye veryansınlar ediyordum teneffüslerde. Ama hiç de unutmuyorum millet, ben birinci sınıftım o da son sınıf. O yılın yaz tatilinde ay siz bendeki ağlamaları görün hele, "ayyy bir daha göremeceğiiiimmmm onu" diye feryatlar figanlar. Demek ki çocuğu gözümde de pek büyüttüysem. Gerçi hala öyleyim, sevmeye göreyim bir babayiğidi, bir gözümde büyütmeler, bi başıma çıkarmalar, bi şımartmalar. Hayır yani başım göğe de ermiyor niye böyle yapıyorsam :)


Arkadaşlar, zannımca aşkın her çeşidi güzeldir, heyecanlıdır, böyle şeker şerbettir. Yani şey ilk başları tabii ki. Edilen kavgaları ve ayrılıkları tabii ki de tenzih ediyorum. Gerçi onlar da sevdaya dahil değil mi? Ayy yalnız ağır konuştum hani, üstad Cemay Süreya gibi hissettim kendimi bir an. Kaldı ki tırnağı bile olamam ya o da ayrı konu :) Neyse, platonik aşk dediğimiz olay var ya, tamam yukarıda yazdım yok işte aşkın her çeşidi falan güzel diye ama yok bee platonik aşkın güzel olanı yani yok valla yani bence. Böyle karşılıklı sevda yaşamak varken, elele dolaşıp sinemalara gezmelere gitmek varken, platonik aşık olduğun adamı göreceksin diye kırı kırk yarmak yorucu bee. Tamam insanın elinde değil belki bu aşk şekli ama yorucu ve üzücü olduğunu biliyorum.

Böyle hep bir umut acaba o da benden hoşlanır mı diye. Böyle hep bir heyecan acaba bugün yine görecek miyim onu diye. Zannımca günümüzde platonik aşk da kalmadı artık. Yani kaç yaşıma geldim bir kere yaşadım bunu hani. Bir daha da denk gelmedi anam iyi ki de gelmemiş bir de onla uğraşamazdım gerçi :) Artık insanlar daha cesaretli, daha gözü kara. Eeee dünya değişiyor biz insanlar da ayak uydurmak zorundayız da yani. Şimdi birinden hoşlandığında pat diye geçip karşısına söylersin yani derdini. Sosyal medya denen kanallar aracılığıyla yok takibe alırsın, yok arkadaş olarak eklersin. Yüklersin de bir kaç fotoğraf dikkat çekmeye çalışırsın en olmadı dediğim gibi "ya afedersin ama ben senden acayiippp hoşlanıyorum" diye itiraf edersin. Valla şahsen ben olsam öyle yaparım kaldı ki yapılıyor zaten. Ama bence siz siz olun, sevdiğinizin peşinden gidin valla. Seviyorsan git konuş arkadaşım. Niye içinde kalsın. Hem unutmayın insan yaptıklarından değil yapmadıklarından daha çok pişmanlık duyarmış. Git söyle anlat derdini. Gelirse zaten senindir hayret bir şey. Gelmezse de amaann başka adam mı kadın mı yok der unutmaya çalışırsınız. Ayy ne de kolay dedim tamam bu kadar basit olmuyor aşık olduktan sonra ama ne olursa olsun umudunuz ve savaşınızdan asla vazgeçmeyin derim. Aşk için her şey göze alınmalıdır ben bunu der bunu yaşarım.


Ne acıdır yahu. Her gece yatağa giriyorsun onu düşünüyorsun ve onun bundan haberi yok. İşte platonik aşkın ne meret tarafı da bu valla. Ne bileyim sen her güne onu görmek umuduyla uyanırken o kendi halinde yaşamasına devam ediyor. Sesini duymak istiyorsun ama mümkün değil, dokunmak istiyorsun ama yanından geçmeye razı geliyorsun. Velhasıl siz siz olun platonik aşka tutulmayın ya. Ay tamam kızgınlıklarınızı duyar gibiyim; "amaaannn Gamze sen de laf ettin şimdi. İnsanın elinde mi canım o duyguları bastırmak" diye. Valla haklısınız densizlik ettim. Aşk işte millet. elimizde olsa zaten gidip de en değmeyecek insanlara gönül verir miyiz tabii ki de hayır. Ama işte kader diyemezsin sen kendin ettin der size de aşk hayatınızda başarılar dilerim :)

19 Ocak 2017 Perşembe

BİR İLİŞKİ NE ZAMAN BİTER?

00:33 1 Comments

Millet bir ilişki ne zaman biliyor musunuz? Alttan alan ve daha çok seven tarafın, artık dayanamayacak gücü kaldığında, verdiğin emeklerin karşılığını alamadığında, ve devamlı yaptığı uyarı ya da ricaların dikkate alınmadığını gördüğünde biter. Evet bir ilişki seven tarafın artık o ilişkinin hayrı olmayacağını gördüğünde biter. Kıskançlıkmış, kavgaymış, anlaşamamış değil. Ha bunlar da etken tabii ki, ama dediğim gibi ne zaman ki savaş veren taraf artık yenik düşer işte o zaman ilişkiye geçmiş olsun der yoluna bakar.

Yapacak bir şey yok anasını satayım nedense iki taraf da aynı yoğunlukta sevmiyor napalım yani aşktan uzak mı duralım? Bir taraf daha baskındır aşkını yaşama serüveninde, bir taraf daha çılgındır sevdiğine karşı, bir taraf daha bağlanır daha çok alışır ve aşkı için daha çok savaş verir. Genel kural bu yapacak bir şey yok. Ha gönül isterdi ki iki taraf da çok sevsin, ölsünler falan birbirleri için, ay ne bileyim işte hani biri çok severken diğeri elleri ceplerinde beklemesin odun gibi. Ama nerdeeeeee :) 

Acaba diyorum bazen, bu mu cazip gelen zıt kutuplar için? İki taraf da aynı kalsa acaba tadı mı kalmaz ilişkinin? Ne bileyim iki tarafın da çok aynı derecede sevdiğini düşünün, ikisinin de sevdası eşit diyelim tamam mı. Ay ne o öyle vıcık vıcık havada aşk sözcükleri mi uçuşacak? Ne bileyim iki taraf da şımarık şımarık birbirlerini mi sevecek vs? Yok yok iki taraf birbirlerini aynı derecede sevmesin :) Ay şaka yapıyorum tabii ki de millet, kaç yaşında insanlarız yani, ne o öyle şımarık haller falan. Ama kim istemez canım sevdiği kadar sevilmeyi, kim istemez canım gösterdiği ilginin hadi tümünden geçtim ama yarısını görmeyi. Hele de kadınsan kimse kusura bakmasın ama daha çok bekliyor, daha çok istiyorsun. Şunu söylemeden geçemeyeceğim, bir ilişkide eğer kadın daha çok seven tarafsa var ya vay o ilişkinin haline. Çok yorucu millet, çok bunaltıcı, çok sinir edici en önemlisi de ne biliyor musunuz, çok caydırıcı. Seven insan sevdiğini üzmez diyoruz ya çünkü evet gerçekten seven insan sevdiğini üzmüyor, bunun için çabalıyor var gücüyle hem de. Susuyor birçok şeye kırmak üzmek istemiyor ya gözünün nurunu hah işte ondan dolayı da yıpranıyor ama kişi.


İşte bir ilişki tam da bu durumlarda bitiyor. Seven taraf artık vazgeçtiğinde bitiyor. Seven tarafın verdiği değeri göremediğinde bitiyor, seven taraf alttan almayı bıraktığında bitiyor, seven tarafın artık sabrı kalmadığında bitiyor, seven taraf bu kadar severken karşı tarafın başkalarıyla vakit geçirip sevdiğini unuttuğunda bitiyor, seven tarafın kendi sevgilisinden değil de dışarıdan birinden az da olsa bir ilgi gördüğünde bitiyor, kayıyor gönlü başkalarına kimse kusura bakmasın. Birini deliler gibi sev emek ver ilişkiye alttan al sus bir çok şey için ama karşı taraf kılını kıpırdatmasın. Burada bir suçlu aramak yersiz ama illa birine bütün suçu yıkmak gerekirse, ilgi göstermeyen sevmeyen ve yıldırandır biten bir ilişkinin suçlusu. İşte ondan sonra ders oluyor seven tarafa, bir daha seven değil sevilen olmayı tercih ediyor. Bir daha kimse için bu denli emek harcamaması gerektiğini öğreniyor. Ve bundan sonra ilişkiyi bitiren kendisi olmuyor çoğu durumda.

Arkadaşlar siz siz olun, hak etmeyen insanlar için çok fazla ilişkinizi ayakta tutmaya çalışmayın. Siz siz olun, içinde var olan bitmek tükenmek bilmeyen aşkı gerçekten o aşkı yaşamak isteyenlerle paylaşır. Ve siz siz olun sakın ama sakın kendinizden ödün verecek kadar kimseyi sevmeyin... 

18 Ocak 2017 Çarşamba

SEVEN İNSAN ÜZER Mİ?

00:11 0 Comments

Üzmez! Tamam konu kapanmıştır aşık millet dağılabilirsiniz :) Eveeetttt yine bir ilişki rehberliğiyle, tecrübeyle sabit yaşanmışlıklarla, ilişkilere getirdiğim yenilikçi bakış açılarımla huzurlarınızdayım efenim :) Ay evet abartmış olabilirim ama o kadarcık da övmeyelim mi kendimizi, o kadarcık da şımarmaya hakkımız olmasın mı yani :)

Millet bugün durdum düşündüm ve sordum kendi kendime; "seven insan sevdiğini üzer mi?" diye. Düşündüm, düşündüm, düşündüüümmm... Sonra dedim ki hayır efendim düşünmeye ne hacet; seven insan kıyamaz be kıyamaz kaldı ki üzmeye yeltenecek. Seven insan el üstünde tutandır, seven insan her şey karşısında aşkını korumak içi savaşandır, seven insan hoşuna gitmeyen bir davranış olduğunda dahil sırf sevdiğini kırmamak rencide etmemek için kabullenmeye çalışandır, seven insan var ya hah işte onlar el üstünde tutalacak melekten bozma varlıklardır. Bu da böyle biline. Bunları yapmayan da tartışmaya bile gerek kısa ve net olarak belirtmek gerekirse sevmeyendir, önemsemeyendir, değer vermeyendir. Ben de birine değer vermiyor olsam haa durun ama ya yine üzemem valla Polyanna ile yakın akrabalığım varsa o konuda, insanları kırmaktansa kendimi üzmeye razı geliyorsam demek ki çoğu durumda. Velhasıl, seven insan sevdiğinin asık yüzüdür, yok efendim tribidir, gözünün yaşıdır hah işte bunlara kıyamayandır.


Seven insanı az biraz tarif edeyim mi size? Herkesin sevme şekli farklı ve sevgisini gösteriş türü de değişiklik gösterir arkadaşlar. Bazıları daha ketumdur, evet bilirsiniz sevdiğini ama bunu gösteremez. Yani tamam sevgisini gösteremeyeni anlarım ama bu üzmesi için bir neden değil. Sevgiyi göstermek ayrı ama üzmeye cüret etmek apayrı şeyler nihayetinde. Bazıları da deli sever. Şımartır adeta kundağa sarılı bebe misali. Sever bir anneni evladına olan sevgisi gibi aşık olduğu kişiyi. Tutar elinin de başının da üstünde. Sarf eder bütün güzel sözleri sevdiğinin bakmaya doyamadığı gözlerine. Düşünür her daim onu, aç mı tok mu iyi mi kötü mi diye. Çıkmaz ki bir saniye ay bırakın saniyeyi bir salise bile aklından. Sahip olduğu bütün her şeyi sevdiğinin ayakları altına sermek ister. Sırf o mutlu olsun diye. Seven insanın en güzel tarafı ne biliyor musunuz, üzmeye kırmaya korkuyor olmasıdır valla bunu der bunu söylerim ben.

Yukarıda da söylediğim gibi sevgiyi göstermeyi bilmez bazıları beceremez belki ama üzmek de mutlu etmek de elimizde olan şeyler arkadaşlar. Seni seviyorum dediği halde sevgiliniz ilişkiniz ve sizin için bazı davranışlarından ödün vermiyorsa (bakın burada değişsin demiyorum) kafasına göre aklına eseni yapmaya devam ediyorsa, ya şunu yaparsam sevgilim üzülür, kırılır incinir demeden ağzına geleni söylüyorsa, sizin yorulmadan ayakta tutmaya çalıştığınız ilişkiniz karşısında o kılını kıpırdatmıyorsa, sizin ilişkiniz için taviz verdiğiniz bazı alışkanlık ve davranışlarınızdan hiç nemalmadan nankörlük taslıyorsa, siz onu sevip şımartırken o sosyal medyada takılmaya ve sizi görmezden gelmeye çalışıyorsa, sizin yaptığınız bütün sabırlar ve feragatler onun için bir şey ifade etmiyorsa, sizin üzüldüğünüzü bile bile canınız yandığını bile bile sabrınız kalmadığını bile bile hala bazı huylarından taviz vermiyorsa kimse kusura bakmasın ama bu kişi gelip de "seni seviyorum aşkım" demesin. Demesin ya ne aşkım kelimesini ne de "seni seviyorum" gibi özel bir cümleyi kurmasın. Seven insan üzmez millet ne olursa olsun. Tamam hep lay lay lom gitmez bir ilişki. Tabii ki de kavgalar edeceksiniz, tartışmalar olacak. Ama mühim olan kavga esnasında bile seven kişinin içi titrer sevdiğini üzmemek için.


Sevgi, saygı, aşk... Aslında ne kadar ayrı ama ne kadar da birbirlerini tamamlayıcı unsurlar bunlar. Biri olmadan ne yazık ki diğeri de olmuyor. Sırf seviyorsunuz diye gidin davranışlarınızı değiştirin, bambaşka biri demiyorum millet ay bana da kalmadı zaten bunu söylemek :) Ama ufak rötuşlar gerekli iki tarafın mutluluğu ve sağlıklı bir ilişki için. Sadece tek tarafın çabalarıyla devam etmez bir ilişki.

Söylemek istediğim o kadar çok şey var ki konuyla ilgili, ama anlamak isteyenler zaten başlıktan bile bir şeyleri idrak etmeye başlamıştır. Ancak anlamayan dediğim dedik bir insana ne kadar yazarsanız ne kadar anlatırsanız anlatın asla anlamayacaktır, bunun için boşuna yormayın kendinizi dostlar. Böyle bir ilişkiniz varsa da, siz hep emek veren, seven, ama karşılığı göremeyen oluyorsanız bitirin. Evet çok ciddiyim bu ilişkiyi devam ettirmeyin. Ömrünüz çürür, sabrınız tükenir, kendinizi tanımaz olursunuz. Kimse için gereğinden fazlasını yapmaya gerek yok inanın bana. Değene can feda ancak yukarıda bahsettiklerimi yaşıyorsanız siz de ilişkiniz içinde hayat kısa mutlu etmekten çok mutlu olmaya odaklı bir ilişki için algılarınızı açın derim naçizane.

Herkese hem olup hem de çılgınlar gibi mutlu olacağın güzelim şirin şerbet ilişkiler dilerim. Haaa unutmadan ekleyeyim, aşıksınız diye mantığınızı yüz üstü bırakmayın emi. O daha çok işe yarıyor çoğu durumda çünkü, aklınızda bulunsun.