23 Ocak 2017 Pazartesi

# aldatılmak # aldatmak

GARİP BİR AŞK HİKAYESİ...


Arkadaşlar bugün size bir hikaye anlatacağım ve bu hikayedeki tüm yer ve kişiler tamamen gerçek olup yaşanmış bir hikayeye dayanmaktadır :) Bilen bilir, genelde tecrübeyle sabit, bizzat yaşayıp şahit olduğum olayları yazarım. Ancak bu anlatacağım olayda asla kendi duygu ve düşüncelerimi katmadan, tamamen sizin düşüncelerinizi sizi bırakıyorum.

Bundan 1 ay kadar önce Bakırköy'de bir arkadaşımla oturmuş laflıyoruz. Yan masamızda bir abla, tabi bizim kendisinden haberimiz yok. Biz iki kız, o gıybet senin bu veryansın benim hem gülüyor hem sövüyoruz. Derken ne zaman sonra bilemiyorum, abla masamıza eğildi gider ayak. Ve aynen şu cümleyi kurdu; "bakın güzel kızlarım. Ne yaparsanız yapın önce kendinize saygı duyun. Eğer kendinize saygı duymazsanız karşı tarafın gelip size saygı göstermesini beklemeyin." bu sadece ablanın küpe olsun misali kulağımıza taktığı. Biz tabii ki ilk etapta bir şey anlamadık, bakakaldık ablaya. Yüzümüzdeki şaşkın ifadeden anlamış olsa gerek açıklama yapma ihtiyacı hissetti ve ekledi; "istemeden de olsa kulak misafiri oldum sohbetinize. Gençsiniz güzelsiniz, bu kadar isyan edecek bu kadar kendinizden ödün vereceğiniz şeyler yaşamayın ha yaşıyorsanız da tadını çıkarın onu da yapamadınız s...r edin." gülüşmeler girdi tabi araya. O kadar sevdik ki ablayı, yoğun ısrarımıza dayanamayıp bir çay içmeyi kabul etti bizimle. Ve hikaye başladı...

Ablamız Almanya'da varlıklı bir ailenin tek kızı. Tıp okuyor ve o dönem henüz 21 yaşında. Diploma hediyesi olarak ailesi ona Antalya'dan bir daire alır ve o yaz Antalya'ya tatilini geçirmek için gelir. Ancak evi aldıkları emlakçı kendilerini dolandırmak suretiyle kayıplara karışır. Bir dünya para da gitti, evin tapusu da yok ortada derken düşer aile avukat aramaya. Derken esas oğlanı bulur güzel ablamız. Abimiz Antalya'nın ünlü ve sayılı avukatlarından biriymiş. Hem başarılı, hem yakışıklı hem de zengin. Esas oğlan değil Ediz Hun mübarek :) Neyse, ablamız gider abimizin bürosuna, şikayette bulunacak parasını geri alacak falan. Gitmiş, ama adamdan bi nefret etmeler bi laf sokmalar. Tam bir kavga kıyamet abla çarpmış kapıyı çıkmış. Ondan sonra da bir çok avukat gezmiş ama nasıl olduysa kader bu ikisini bir araya getirecek ya, doğru düzgün bir avukat bulamamış. Neyse tatilini bitirip Almanya'ya geri dönmüş ablamız. Ama avukat abimizin aklına yer etmiş ablamızın güzelim gözlerinin ışıltısı. İnan olsun abartmıyorum, abla bir güzel yok böyle bir güzellik. O döneme ait bir fotoğrafını çıkarıp gösterdi bize 21 yaşında afeti devran. Abi haklı olarak aşık olur bu duru güzelliğe. Düşer o da ablanın peşinden Almanya yollarına, çiçekler mi ararsınız hediyeler mi yüzükler mi. Ama abla istemiyor, görüşmüyor adamla. Telefonları susmuyor ablanın. Kaçak bile gitmiş abi Almanya'ya, evimizin altında 3 gün boyunca yattı diye anlatıyor abla. Tam 3 gün...


Gel zaman git zaman ablamızın babası kızmış bu olaya, "git şu adamla görüş bakalım derdi neymiş." diye, abla da arar adamı Antalya'ya geliyorum der, konuşmak için haa bu arada eklemeden geçemeyeceğim bu ortadan kaybolan emlakçıyı avukat abimiz bir şekilde bulmuş en azından ablaya öyle anlatıyor o da hem iş hem de konuşma olsun diye düşer yollara ve abi karşılar onu Antalya havaalanında. Sonrasında abladan tam 3 yıl haber alınamaz. Evet evet doğru okudunuz kimse ulaşamaz ablaya bir türlü. Abla geliyorum deyince abimiz hemen gitmiş denize sıfır bir ev tutmuş, ablanın da en sevdiği çiçek gül ve zambakmış. Evin içi diyor kızlar, tam bir çiçek bahçesi. Adam her yeri çiçek tarhlarıyla süslemiş. Buram buram çiçek kokuyormuş evin her bir tarafı ve koridorlar boyunca. Abla şok geçirmiş ama tabi başına gelecekleri o an anlayamıyor haliyle daha 21 yaşında ve bundan 46 yıl öncesinden bahsediyorum. 3 yıl boyunca abla yanında abi olmadan balkona bile çıkamamış millet, düşünün tam bir hapis hayatı yaşamış bir nevi. Abi sabahları işe gidiyor, ablayı eve kitliyor. Kesici hiç bir alet yok evde, balkon kapıları ve camlar kitli. Ve simsiyah perdeler..,

Ailesi ulaşamıyor kızlarına, geliyorlar Antalya'ya görüşüyorlar adamla ama kız burada yok diyor. Biz görüştük ve Almanya'ya uğurladım haberim yok diyor. Oysaki kadın evde mapus resmen. Böylece tam 3 yıl geçiyor ve en sonunda evleniyorlar. Abi bir şekilde ikna ediyor ablayı ve abla da kaderine boyun eğiyor artık. Ancak şu cümleyi unutamayacağım, abi yeter ki kız benimle evlensin diye şöyle bir ricada bulunuyormuş; "yeter ki benimle evlen. Sen alma benim soyadımı ben senin soy adını almaya razıyım." düşünebiliyor musunuz? Kadının soy adını almak istiyor yeter ki evlensin kendisiyle diye. E her gün hediyeler, sürprizler, çiçekler ablanın da bi yerden gardı düşüyor tabi. Çok belli etmiyor ama onun da gönlü düştü aslında abiye, en azından biz bunu anladık anlatışından. Ailelere haber edilir ve masal gibi bir düğün yapılır. İlk başta kızın ailesi görüşmek konuşmak istememiş adamla, ama abi o kadar başarılı bir çapkın ki onları da tavlıyor ve alıyor gönüllerini. 3 çocukları oluyor, üçüz üçü de kız. Kızlar şu anda İstanbul'da okuyor, çok da güzeller anaları gibi inan olsun.

Olayın en can alıcı noktalarına geldik arkadaşlar, bundan sonrasını dikkatle idrak edin emi her biri ders niteliğinde. En başta bu kadar seven, kadının peşinden koşan, çiçeklere hediyelere boğan adam ablamızı sayısız kere aldatır. Meğer ablayı eve hapis ettiği 3 yıl boyunca da aldatmış abi. Evlenince de uslanmamış tabi ee huylu huyundan vazgeçmez misali sayısız gül koklamış canım ablamızın üstüne. Bir kısmını bilmiş yakalamış abla ama bir kısmından haberi yok. Abartmıyorum arkadaşlar sayısız kere aldatılmış abla eşi tarafından. Abla hafiye gibi düşmüş hem adamın hem de kadınların peşine ve altlarından ne pislikler çıkmış. Adam zengin tabi ee ünlü bir avukat. Kadınlara ev mi tutmamış, hesap mı açmamış, eşyalar arabalar mı almamış neler neler. Ve her defasında dönüp abladan özür dilemiş. Abla dayanamamış boşanma davası açmış. Ancak abi zaten avukat, ee herkesi de tanıyor açılan davanın mahkemeleri hiç bir zaman görülmemiş. Abla tam 3 kez boşanma davası açmış ama her defasında düşmüş dava. Boyun eğdim artık diye anlatıyor ablamız, ortada 3 çocuk vardı, okulları masrafları. E ben de çalışmadım hiç ev hanımı yaptı beni evlenince, kendi başıma çocuklarıma bakacak gücüm olmadığından gördüm ve sustum. Boşanamadım da sadece evimin hanımı olmaya başladım diyor. Eşine karşı sorumluluğu artık yemeğini yapmak, ütüsünü çamaşırı yapmak olmuş. Karı koca hayatı hak getire en önemlisi abiye saygısını kaybetmiş abla. Bu yaşananlardan çocukların haberi yok ve abla bir kez bile anlatmamış onlara hissettirmemiş de yaşananları.


Her defasında tövbe etmiş abi, kurana el basmış ablayı da alıp hacca götürmüş orada da yemin etmiş, söz bir daha yapmayacağım diye. Ama o güven sarsılmış en temelden toparlar mı bir daha sizce? Hala evliler ve abimiz son olarak 6 ay önce tekrardan bu sefer içten bi tövbe etmiş. Abla bu sefer inandım diyor ve ekliyor, "işin garip tarafı şu kızlar. Evet beni bu kadar aldattı, gururumu yerle bir etti ama beni sevdiğine adım gibi eminim. Onu görebiliyorum ve onu yansıtabiliyor bana" diyor.

Hikayenin detayları var ancak özet halinde işin aslını size bu şekilde aktarmak istedim sevgili millet. Garip bir aşk hikayesi bu. Ben kendi düşünce ve yorumumu asla katmak istemiyorum olaya. Ünlü yönetmen David Linch gibi sonunu tamamen size bırakıyorum. Siz olsanız ne yapardınız? Sabır mı ederdiniz yoksa bir şekilde kaçmanın yollarını mı arardınız?

1 yorum:

  1. Yazınız çooook güzel birde ben aşk hikayesi anlatayım https://neguzelask.blogspot.com/2019/09/sen-dusuyorsun-aklma-apansz.html

    YanıtlaSil