31 Mayıs 2016 Salı

KAZANMASI GÜÇ, KAYBEDİLMESİ SANİYELİK HİS; GÜVEN!

01:00 0 Comments


Bugün hiçççç öyle eğlenceli şıkıdım şıkıdım yazılar sonra efendime söyleyeyim böyle yüzümüzde hafif tebessümler yok valla. Bugünkü konumuz çok ciddi arkadaşlar, hafife alınmaz. Çünkü neden? Çünkü bugünkü konumuz bir insana güvenmek sonra o güvenin yıkılması ama öyle bir böyle bir yıkım değil sonrasında ortada zerresi kalmamış güveni tekrar toparlamak ya da toparlamaya meyletmek. Ayyy bunun sonu yok L Konuya güven ile ilgili çok sevdiğim birkaç cümle ile başlamak istiyorum, buyrunuz.

“Güven ruh gibidir. Terk ettiği bedene asla geri dönmez.”
“Güven, bir kez kaybedilir devamı hep şüphedir.”
“Güven gözyaşı gibidir. Gözden düştü mü bir daha geri gelmez.”

Örnekler tabii ki de çoğaltılabilir. Çoğu insan yaşamıştır “güven” problemi. Dilerim ki ilk ve son olur, herkes için. Daha önce güvendiği kişiden darbe almamış kimse belki anlayamaz belki aksini iddia eder ama boşuna dememişler “insanı söyleten yaşanmışlığıdır” diye.



İlişkileri ele alalım. Düşünsenize çoookk seviyorsunuz, belki kendinizden de çok karşı tarafa güveniyorsunuz. Klasik söz, “gözüm kapalı güvenirim”. Nereye güveniyorsun arkadaşım ya da kime? Belki de karşı tarafa ona çok güvendiğimiz için bizi ters köşe yapıyordur. Bilemeyiz. Ama şunu söyleyebilirim ki, o güvenin boşa çıkması kadar acı, lanet, pislik başka bir duygu daha yok. Seviyorsun yaa hunharca aşıksın ama ne oluyor, “ya aga kız beni seviyor. Yediğim naneden de haberi olmaz kaldı ki uzaktayız zaten, koyver gitsin.” Kusura bakmasın kimse ama kadın gerçekten hisseder hem de taa iliklerine kadar hisseder. En ufacık sözden, kelimeden, hareketten, gün içindeki telefonla aranma sayısından bile bir şeylerin ters gittiğini nefiiiiss bir şekilde anlar. Hele de ruhunda biraz Sherlock Holmes varsa vay karşı tarafın haline.

Haa diyeceksiniz ki, “e arkadaşım oldu. Ona güvenme buna güvenme ne yapacağız bu kadar güvensizlikle?” valla canlarım buna herkesin vereceği cevap ayrıdır. Benim önerim, kendine bile güvenme çoğu durumda. O güvenin yarattığı hayal kırıklığını yaşamak istemiyorsan “kendimden çok ona güveniyorum” cümlesini kurma, kurma arkadaşım. Hissetme de öyle.



Gelelim “şüphe” denklemine. Güvenin zedelendi peki ya sonrası? İşte o sonrası hep şüphe ama inan olsun hep şüphe. “acaba-lar” beynini kemirirken soru işaretleri cirit atar bütün hücrelerinde. Belki inanmış gibi yaparsın ama asla inanamazsın. Senin elinde değil ki bu, yaşadığın tecrübe edinimi bu sadece. İşte o zaman, o güvenmediğin insana hayatında en kestirmesinden yol vereceksin. Yol vereceksin ki kendi akıl ve ruh sağlığından olmayasın. Paranoya, sinir bozukluğu, manik depresif ataklar. Ne gerek var bee bir kere geliyoruz dünyaya. Onu da tek bir kelime “güven” yüzünden zehretmeyin kendinize. Kendinize gelin burada tecrübe konuşuyor J

Toparlayamazsın güzel arkadaşım asla toparlayamazsın. Gün be gün artar o içindeki şüphe kurtçukları. Rüyana kadar girer be sen ne diyorsun. Arar seni, “aşkım merak etme sinemada olacağım. Ararsan açamayabilirim.” Der. Eee içinde şüphe varsa gel de inan. Hayır inanmak bir şey değil de yanında kiminle gittiğidir asıl problem. Ya da gerçekten sinemaya mı gitmiştir. Hatta ve hatta “benim bitanecik sevgilim, çok yorgunum yatmadan sesini duymak istedim. Yatacağım haberin olsun.” Acaba mı? Tamam bee yatmıştır adam kendine gel dersin sonra asıl bomba düşer güzelim yüreciğine; bir kadınla mı birlikte yok canııımm birlikte mi yatacaklar?” yahu daha neler. Onun için diyorum ya, kendinize kötülüğünüz dokunmadan uzaklaş adamdan.



Ha bilirim tabii öyle pat diye bitmez hiç bir şey içinde varsa sevgiye ve aşka dair derin enginler, her şeyi göze alırsın. Güvensizliği de, şüpheyi de, ilgisizliği de, daha az sevilmeyi de neyse artık. Korkarsın yaa onsuz nefes alamamaktan, unutamamaktan, tekrar aynı hisleri hissedememekten falan filan. Ama ölümlerin bile unutulduğu şu dünyada, size değer vermeyen, ne hissedeceğini düşünmeyen, kendi istekleri dışında sizin gözyaşlarınızı hiç sayan adamlar için de yıpratmayın kendinizi derim ben naçizane. Kolay değil birini sevmek, inanmak, güvenmek... Ve bunları hissettiğiniz an bırakmak istemezsiniz ama lütfen arkadaşlar yukarıda da belirttiğim gibi size en az sizin değer verdiğiniz kadar değer veren biriyle olun. Umursasın sizi ve düşüncelerinizi. Sizi üzmek temel hedefi olmasın sevginizi kullanıp. Sen karşı tarafı mutlu edeyim derken kendi mutluluğu hiç sayma. Hiç kimse ama hiç kimse değerli değil sizden değerli olmamalı. Kaldı ki, zaten yok olmuş bir güven varsa ortada ve karşı tarafın umrunda olmadan hala kendi bildiği gibi davranmaya devam ediyorsa senin geceler boyu yaşlarla ıslattığın yastıklara inat, bırak gitsin. Bu da benden dost nasihatı olsun. 

Unutmayın, “güven bir kez kaybedilir. Devamı hep şüphedir.”

                                                                                                                                             


30 Mayıs 2016 Pazartesi

MODAYI TAKİP ETMEK Mİ GÜZEL GİYİNMEK Mİ?

01:45 0 Comments


Moda, değişiklik ve süslenme gereksinimi sonucu toplum içinde kendine yer bulmuş geçici yenilik olarak tanımlanır. Geçici yenilikse neden herkes moda ikonu gibi dolanıyor ortalıkta diye sorarlar adama. Hayır televizyon kanallarında bile kendine çılgınlar gibi yer bulan bir kavramken bu akımı deli gibi takip mi etmek gerekiyor yoksa başlarım uleyynn modasına bana çuval da yakışır deyip istediğimiz gibi giyinmek mi gerek, kafa allak bullak J

Toplumun ve yeniliklerin bizlere çoğu şeyi empoze ettiği yadsınamaz bir gerçek. Hele de söz konusu tüketim trendleriyse Allaaaahhhh her yerde tek tip insanlar görmekten bıkkınlık gelir. Ama inan olsun bıkkınlık gelir yahu. Niye adı moda ya hani ayak uydurmak zorundayız sonra maazallah dışlanırız falan neme lazım. Moda dövmeyse hadi bakalım dövme yaptırmaya moda kel dolaşmaksa hadi bakalım kuaför kapıları aşındırmaya. Yahu sevgili arkadaşlarım ne gerek var acaba ayak uydurma çılgınlığına. Dışlanma korkusu mudur modayı takip etmek zorunda bırakan yoksa “vay anasını bak hele bak nasıl da modayı takip ediyor hanım abla” dedirtip göz doldurmak mıdır anlamış değilim. Ama hala üzerinde düşünüyorum zannımca bunu da çözüme kavuşturacağım J



“Moda” deyince akla ilk giyim kuşam ve ayakkabılar gelir ya, ama tabii ki de değil. Moda tepeden tırnağa, yani saç renginden ayak bileğindeki hal hala, dekorasyondan makyaja kadar hayatımıza yön vermeye hevesli bir akım. Takip etmeyenlerin vay haline. Hatta arkadaşlar inanın bizzat şahit olmuşluğum var, kızın pek de hoşuna gitmemiş olmasına rağmen o sezonun moda rengi “pudra” diye gidip o renk kıyafet aldığını biliyorum. Bu nasıl bir akımmış arkadaş nasıl da hayatımıza yer etmiş nasıl da benimsenmiş. Yılın modası çiğ tavuk yemek olsa mahalle dönercileri bile yok satar yeminle. Hani zevkler ve renkler tartışılmazdı ne oldu ha ne oldu. Bak işte artık bunlar bile tartışılıyor oldu da daha neler göreceğiz ölmeden onu merak ediyorum valla J

Moda ile ilgili resmen dünya ikiye ayrılmış vaziyette. Herkes kendi düşüncesini savunmakla kalmayıp resmen modaya kafa tutanlar var. Yürüyün bee yeminle manevi olarak arkanızdayım J Bayılıyorum şu çoğu dayatmaya karşı çıkan cesur yürek arkadaşlara. Ne de güzel savunup ne de güzel ti’ye alıyorlar bazı şeyleri. Ayy pek de eğlenceli oluyorlar hani. Şimdi yanlış anlaşılmasın moda gerekli mi gereksiz mi tabii ki de bu konuda ahkam kesecek değilim ama “moda bunu dayatıyor” düşüncesinden vazgeçelim bee daha bi hoş olur diye düşünüyorum. Hayır korkmuyor da değilim hani. Yarın bi gün moda diye aldatmalar yasal, ilişkiler de karmaşık hal alacak diye J Bir de herkes böyle moda öncüsü misali süzülmüyor mu sokaklarda, Coco Chanel görse kendinden utanır kadın. Herkes bi Rihanna herkes bi İvane Sert anasını satiyim. Yahu o kadınlar sizin kadar kasım kasım kasılmıyor kızlar bi kendiniz olun ya. Yapmacıklıktan öleceksiniz J Ya arkadaşlar kimsenin zevkine de tarzına da karışma gibi bir çabam yok ama sizce de fazla yapmacık görünmüyor mu bazı kızçeler? Yapma bebek misali, koy vitrine dursun orda arada tozunu neyin al işte J E arkadaşlar durum böyleyken, herkes kendini moda öncüsü sanırken bu işi meslek olarak icra eden isimler ne olacak? Yeminle bak Allah inandırsın bu ülkede herkes yerinden olabilir ha herkesin ayağının altında kaygan zemin, ayy dur dur töbe deyivereyim.



Yani arkadaşlar onu bunu bilmem. Hayatım boyunca modayı hiç takip etmedim. Ne saç şeklimden taviz verdim ne de moda diye gidip siyah ruj aldım kullandım. Yahu ben sevmedikten sonra napayım moda maviyse ya da her neyse. Ben kendimi başkalarının zevkine göre dizayn edeceksem, başkası ortaya “moda” adı altında benim tarzıma ters bir anlayış getirdi diye valla sevgili moda öncüleri kusura bakmayın ama ben böyle kendi halimde kendi tarzımda pek memnunum ya. İsimlerinizi bilmediğim bazı arkadaşlar sözüm size, yakışmıyor hepinize bakın valla yakışmıyor. Tamam yine moda olsun al giyin tak takıştır ama yakışsın be yavrum yakışsın be canım. Yakışmamasına rağmen sırf moda diye kendinden taviz verme. Ya da banane yaa J


Valla arkadaşlar benim modam kesinlikle bana yakışan. Benim modam kesinlikle benim sevdiğim renk. Benim modam hiç kuşkusuz içinde rahat ettiğim kıyafet ve ayakkabılar. Dikkat! Bu bir başkaldırıdır J Demem o ki, moda diye kendiniz, zevkiniz ve tarzınızdan taviz vermeyiniz. Moda siz taviz verseniz de devam edecek vermeseniz de. Rahat olun. Kendinizi olduğunuz gibi yansıtın. Yakışmayanla moda olmaz, yakışandır üzerinde taşıdığın moda…

29 Mayıs 2016 Pazar

YAKIN ARKADAŞTAN SEVGİLİ OLUR MU?

01:15 0 Comments


Kendimi bildim bileli bu bir tartışma konusu anasını satayım, “yakın arkadaştan sevgili olur mu?” Olur arkadaşım, olur kuzum, olur şekerim olur be anam babam bal gibi de olur misler gibi de yürür. Resmen farklı düşüncedeki insanları karşı karşıya getiriyor ha bu düşünce. Galatasaray – Fenerbahçe taraftarları gibi J Hayır netlik de kazanmış değil.  İsveçli bilim adamları da her konuya açıklık getiririrken bu olayda sessiz kalmaları kafalarda soru işareti oluşturmuyor değil. Anaaa belki de İsveç’te böyle bir soru dolanmıyordur ortalıkta, bak bu açıdan düşünmemiştim. Yoksa bu kadar sessiz kalmazlardı doğru ya J

Yalnız bu soru ilk kimin aklına geldi? Ne yaşadı da böyle bir düşünce zikretti aklına? Hayır aklına geldi diyelim nasıl tüm ülkeye yayıldı hatta dünyaya? Kendi kendine kurumlanıyodur yalnız ben size söyleyeyim J “arkadaş ortaya bi düşünce attım, asırlardır milletin düşünmekten, tecrübe etmekten sıtkı sıyrıldı. Ben ortaya soru atarsam böyle atarım aga” diyodur valla ben olsam sorunun patentini alırdım J

Neyse arkadaşlar fikir başka düşünceler arasında dolaşıp firar etmesin asıl konuya dönelim. Evet “yakın arkadaştan sevgili olur mu?” nihayetinde asla netlik kazanacak bir konu olmayacaktır. Nasıl olsun yahu, bin bir türlü insan e bin bir türlü de karakter. Ama size bir şey söyleyeyim mi, arkadaşlıktan doğan ilişkiler de hiçbir şeye benzemiyor hani. Önceki ilişkilerini unutturduğu gibi, farklı şeyler hissettiriyor bu tür ilişkiler. Bakın her yazıda bunu hatırlatmak istemem ama burada tecrübe konuşuyor kendinize gelin J kaldı ki uzmanlar bile benden yana J



Şöyle ki, uzmanlar duruma gayet de net açıklık getirmiş aslında. Diyorlar ki, kadın erkek aşk ilişkilerinin en sağlıklısı ve güzeli arkadaşlıktan doğan ilişkilermiş. Onların yalancısıyım demeyeceğim gayet de dibine kadar aynı düşüncedeyim. Yürüyün bee uzmanlar, helal size. Siz var ya siz elleri öpülesi, baş tacı yapılası mübarek insanlarmışsınız valla J Ve yine devam ediyorlar açıklık getirmeye. Diyorlar ki, cinsel isteklere, menfaate, maddiyata dayalı ilişkiler bitmeye mahkum sonu olmayan ve olmayacak olan ancak ilişki bitiminde acı çektirmeyecek olan ilişkilermiş. Çünkü neden? Yahu çünkü ne ilişkisi ortada bi ilişki yok ki, gayet de takılmaca var. Niye üzsün o ilişki bittiğinde. Çıkarlarına daha uygun başka birini bulduklarında herkes kendi yoluna. Bak bunlar ilişkiden sonra arkadaş da kalır ha. Ayy durun iyi ki hatırlattım yakın zamanda ( tüyo vermiş gibi olmayayım ama ) “biten bir ilişkiden sonra arkadaş kalınır mı?” sorusunu el birliğiyle açıklığa kavuşturmaya çalışacağım bilirkişi olarak J Beklemede kalın millet J

Arkadaşlar yine yılların vermiş olduğu o erdemli, o paha biçilemez, o müstesna tecrübelerime dayanarak kesinlikle yakın arkadaştan sevgili olur. Tamam konu kapanmıştır, herkes dağılabilir J Haaa ama bazı dezavantajları da yok değil hani göz ardı edilmemesi gereken. Yukarda da belirttiğim gibi, hiçbir ilişkiye benzemez arkadaşlıktan doğan ilişkiler. Ancak o dengeyi ayarlamak lazım. Sevgili oldun tamam da eskisi gibi kanka modunda yaklaşma adama. Ay ama bir şey söyleyeyim mi, ilk başta çekiniyor insan bee doğruya doğru şimdi. E düşünsenize, zamanında ense şaplak olduğun birine birden gözlerine bakarak “aşkım seni seviyorum” diyeceksin. Vallaha da çekiniyor insan billaha da çekiniyor. Ulan daha düne kadar eski birlikteliklerini anlatıp üzüldüğün ağlaştığın adam elinden tutup öpmeye doyamadığın paşan oluyor iyi mi J Millet bu tarz ilişkilerin en güzel tarafı ne biliyor musunuz? İlişkiye birbirini tanıyarak başlamış oluyorsun. Yabancı değilsin ki karşındaki karaktere. Huyunu suyunu, özelliklerini, zevklerini, tarzını biliyorsun. İlişki içinde öğrenip zaman kaybetmiyorsun. İlişki başlar başlamaz aşkını yaşamaya çalışıyorsun ohh mis inan olsun mis J



Adamın sevdiği yemekten tut nefret ettiği şeylere değin o kadar bilgi sahibisin ki. Bir düşünün sizce de güzel değil mi? Onu nasıl mutlu edeceğini bilirsin ve bazı şeylere de dikkat edersin. Bundan dolayı da çok fazla tartışma, kavga, gürültü olmaz böyle ilişkilerde. Haa şöyle olur şimdi durun o kadar da tos pembe değil tabi. He oldu arkadaşlıktan doğdu bu ilişki diye her şeye de müsamaha gösterilmez pek tabii ki. Mesela kıskançlık J ister iki yabacıyken sevgili ol ister yediğin içtiğin ayrı gitmeyen arkadaşınla. Kıskançlık her zaman olacaktır her ilişkide kim ne derse desin. Kaldı ki önceki yazılarımda bu konuya da gayet net bir açıklık getirmiştim kendimce. Unutmayın bilirkişi olarak yazıyorum bunları, tey yavrum tey J



“İyi de sevgili Gamzeciğimiz hiç mi olumsuz tarafı yok bu ilişkilerin?” diye soruyorsunuzdur içten içe bana. Var elbette. Ama merak etmeyin onu da açıklıyorum hemen. Bu tarz ilişkilerin en kötü tarafı ne biliyor musunuz? İlişki biterse arkadaşından da oluyorsun işte. İki acı birden yaşıyorsun iki sızıyı birden göğüslüyorsun. Hangi birine üzülsem diye gözyaşları döküyorsun. Yahu yukarı tükürsen bıyık aşağı tükürsen sakal. Arkadaşın değil de tanımadığın bir insanla yaşamış olsan ilişkiyi, ayrıldıktan sonra tabii ki yine acı çekersin. Nihayetinde ilişki içinde yaşanmışlıklar var, alışkanlık var. Ama bir de arkadaşlık sonrası oluşan ilişkileri düşünün. Tamam ilişki bitti der 1 ay 2 ay 1 sene neyse üzülürsün geçer gider. Yeni aşklara yelken açarsın malumunuz hayat devam ediyor. Ama arkadaşlıktan doğan bir ilişkiniz varsa bu uyarıyı göz ardı etmeyin arkadaşlar. Umarım uzun ömürlü ve nihayete ermiş ilişkileriniz olur ama dediğim gibi, iki farklı acı yaşıyorsunuz. Hem sevgilini kaybetmiş oluyorsun hem de en yakın arkadaşını. Bir de ilişki bitiminde hiç kötü şeyler gelmez ya akıllara ilişkiyi bitiren sebepleri unuturuz. Hep yaşanmış güzel günler gelir unutmaya çalışan yorgun aklınıza. Bir taraftan arkadaşken neler yaptığınız, ona ne kadar değer verdiğiniz gelir aklınıza üzülürsünüz bir yandan sevgiliyken yaşadıklarınız, gezdikleriniz, konuştuklarınız. E şimdi söyleyin bakalım hangisine tam olarak üzülsün bu biçare arkadaşlar. Dediğim gibi normal bir ilişki bitiminden kat be kat üzüntü ve boşluk yaratıyor haberiniz olsun.




İşte gönül ferman dinler mi? Asla. Ben kendimden yola çıkarak yazdım bu satırları. Ama bilirim ki, insanız sonuçta yaşayıp da görmek isteriz. Son bir tavsiyem olsun ablanızdan size, eğer arkadaşınıza karşı bir şey hissediyorsanız onun da duygularından emin olun. Sizi kırmamak için ilişkiye adım atmasın aman dikkat diyeyim. Sonrasında onun da sevgisini kazanmak epeyce zor olur çünkü. Bazı şeylere katlanmak, sabretmek ve umarsızca beklemek zorunda kalırsınız. Eğer azıcık yaa minicik bir ışık gördüysen de hiç durma hayat kısa. Hem unutma ki, Alice Harikalar Diyarında gibi hissettirir Yakın Arkadaşlıktan Doğan İlişkiler J

28 Mayıs 2016 Cumartesi

HER RENGİN SEMTİ: BALAT

00:28 0 Comments


Arkadaşlar Balat; İstanbul’un en eski semtlerinden olup Fatih ilçesinde yer alan şirin mi şirin, renkli mi renkli, sıcak mı sıcak semtlerinden biridir. Zaten İstanbul tarihi doku anlamında sağolsun gözümüzü gönlümüzü ziyadesiyle doyuruyor da böyle Balat gibi bazı semtleri aynı zamanda görsel şölen sunuyor ziyaretçilerine ya şaka gibi J

Yani Balat göze hitap ediyor olabilir ama tarihi önemi de yadsınamaz hani. Yahu zaten baktığımızda İstanbul’da ikamet etmemiş bir millet yok denecek kadar azdır. Jeopolitik önemden mi dersiniz, köprülerinden mi dersiniz, peygamberin sözlerinden mi dersiniz bilemem ama insanlarda “la ölmeden yaşanması gereken şehirlerden” diye bi izlenim uyandırıyor zannımca İstanbul. Oysaki yaşayan bin yaşamayan bir pişman J Bakın konu yine firar ediyor ki hemen fark ettim ve Balat’a geri dönüyorum.



Yemin ediyorum bir insanın başına ne gelirse sosyal medyadan geliyor inanın. O meraktan gelme olayı eskidendi daha sosyal medya hayatımıza bu kadar hükmetmeden önce. Yani S.M.Ö (sosyal medyadan önce) ve S.M.S (sosyal medyadan sonra) diye ayrılıyor artık hayatımız. Oysaki ne masummuşuz S.M.Ö önce ne kadar da çocuksu J Ay şimdi isyan edecekmişim gibi durdum da yok yok gayet güzel şeyler söyleyeceğim. Sosyal medya sayesinde, ülkede gizli kalmış yerleri keşfediyoruz resmen. İnstagramı bi açıyoruz anaaammm o da neeee ne kadar da güzel bi yeeerrr diye gözlerimiz yuvalarından çıkmak suretiyle pörtleyip dilimiz ağzımıza sığamaz duruma gelmiyor mu? Acilen o gördüğümüz yere gidip iki kare de biz çekmek istemiyor muyuz? Yeminle bu sosyal medya sayesinde bilmediğimiz birçok kuytu güzelliği keşfetmeye başladık ha.



Bknz: Balat J Pek tabii ki de Balat’ı biliyor, duyuyor, hakkında az çok bilgi sahibiydik birçoğumuz. Ama gidip o tarihi dokusunu hissetmek, o çocuk seslerinin cıvıl cıvıl tüm sokakları sardığı, birçok kültüre yıllar boyu ev sahipliği yapmış olan güzelim semti yaşamak ve bu deneyimleri fotoğraflamak paha biçilemez. Rengârenk evler arasında hatta binadan binaya ip gerilip çamaşır asılmış görüntüleri yok mu, dünyanın hiçbir yerinde bu kadar doğalını bulamazsınız valla. Ne gerek pasaporttur vizedir ekstra bütçedir işlere. Bir Pazar atlayın gidin valla Balat’a, alın size Prag J Haa durun yaa çok attım dimi. Ne yani Çek Cumhuriyeti’nin Prag’ı varsa bizim de Balat’ımız var nabeerr J Mimariyle mimari, turistik geziyse turistik gezi, kültürse kültür.

Ben de naçizane Balat’a gitmiş, hissetmiş, deneyimlemiş ve fotoğraflamış bir insan olaraktan sizinle bu yazıyı paylaşmak istedim. Bir de kalabalık oluyor ki sormayın. Ama nasıl olmasın. Her bir sokak renkli eskimiş binalarla çevrili. Ay semt bir de yokuş ki sormayın. Bu biraz sıkıntı belki ama merdivenlerle kolaylık sağlanmış tabii ki. Sırf biz gezi tutkunları sıkıntı yaşamayalım diye. Yoksa orada oturanlar için değil ha J Kıyamam bir de Balat sakinleri alışmış mütemadiyen insanların ziyaretine gelip fotoğraf çekmelerine, kimse yadırgamıyor hatta gayet de umursamaz görünüyor inanın J



Balat’ın en güzel özelliklerinden biri de gerçi bu İstanbul’un pek çok semti için geçerli bir özellik, farklı dinlere aynı bölgede ev sahipliği yapması. Bir bakıyorsun sağda Ferrüh Kethüda Camii hemen solunda da Rum Ortodoks Kilisesi mevcut. Pek güzel çok güzel bir kontrast bence. Emin değilim ama bu özelliği dünyanın birçok yerinde bulamazsınız valla. İstanbul’un en sevdiğim özelliklerinden valla, islam dışında da birçok dine ev sahipliği yapmış olması. Nihayetinde biz sevgi diniyiz, herkese kucak açmalı, bağrımıza bağrımıza basmalıyız J

Neyse nihayetinde size bir turizmci gibi ahkam kesmeyeceğim arkadaşçıklarım. Naçizane gördüklerimi, hissettiklerimi paylaşmak istedim sizlerle. Gidilmesi görülmesi gereken yerlerin başında gelir diye de ahkam kesmeyeceğim merak etmeyin. Hep söylediğim gibi zaten, kimsenin zevkine herkes karışamaz J



Bir sonraki durağımızda görüşmek dileklerimle, kucak dolusu sevgiler saygılar efenim J J J


27 Mayıs 2016 Cuma

BİR KADIN NEDEN KISKANIR?

00:29 0 Comments


( Nihayetinde erkekler açısından bakıp pek sağlıklı bir açıklama yapamayacağıma göre, başlığı KADIN olarak belirttim. Nihayetinde tecrübeyle sabit J)

Kıskançlığın pek çok açıklaması tanımı vardır. Bir kişinin ya da ilişkinin bitmesine dair duyulan korku der bazı kaynaklar. Bazı kaynaklar ise, birinin üstünlüğü karşısında girilen tutum, davranış ama olumsuz tutum davranış haa yanlış anlaşılmasın. Sensin olumsuz tutum, sensin davranışı bozuk. Haddinizi bilin bee açıklama getiren kaynaklar!

Arkadaşlar yukarıda sadece genel iki açıklamasını verdiğim kıskançlığın, ilişki ve sevilen adam üzerindeki etki kısmında duracağım. Zira diğer tanımı hakkında bilgi sahibi değilim. Nihayetinde burada tecrübelerimden yola çıkarak sizinle dertleşiyorum. Yoksa bananem yaa kim kime üstünlük göstermiş, vay efendim falancanın kızı bilmem nelerde şu kadar maaşla çalışıyormuş, yok efendim falancanın kızı bilmem kim öyle güzel bir yerde öyle güzel bir ev almış ki aman da aman. Ya bunlar kıskançlık nedeni değildir olmamalıdır gözünüzü sevdiklerim. Allah herkesin yolunu da bahtını daa açık etsin daha nice nice evler, arabalar, işler, şunlar bunlar nasip etsin. Amaaaaa söz konusu ilişkiler ve o ilişki içindeki aşık olunan adamsa haaa orada duracaksın işte J



Şu söze asla ve asla katılmam: “seven insan kıskanır” yok eşeğin gözüJ yok öyle bir şey arkadaşım ayrıca ne alakası var. Kıskanç insan her durumda her şartta her duyguda kıskançtır o ayrı. Kıskançlığın temeli güvendir kim ne derse desin. Bi güven bakalım ölümüne, bi güven bakalım gözü kapalı sonrasında geç karşıdan izle bakalım kıskanıyor musun kıskanmıyor musun?
Bazı kızlar pek bencil be anam. Kendinin bir sürü sosyal hayat içinde görüştüğü erkek arkadaşı olur ama sevgilisinin asla tek bir tane kız arkadaşı olsun istemez. Sebep? Ama bazı istisnalar olabiliyor tabii ki. Eğer görüştüğü o kız arkadaşı senin ilişkine zarar verip adamın beynine girmeye çalışıyorsa başka kızları göstererek işte o zaman o kızı bulup ümüğünü sıkmak suretiyle darma duman edeceksinJ

Ay bak yazarken sinir geldi J Esasında şunu gözlemliyorum son yıllarda. Sen hayatındaki adama güveneceksin güvenmesine de kızlara güvenemiyorsun ki anam günümüzde. Adam belki senden başka kimseyi düşünmüyor, sonrasına efenim gözü senden başkasını görmüyor, sonraaaa benim biricik sevgilim diye herkese anlatıyor da öyle kızlar var ki tam açık denizlerde denizin tam orta yerinde makus talihiyle baş başa bırakmalık. Ayy adamlara bi göz süzmeler, bi kurlar, bi cilveler, bi şunlar bi bunlar. Bu hanımkızçeler adamların kafasını karıştırmaktan başka bir işe yaramamakla birlikte senin de yüreğine nifak tohumları ekmekte birebirdirler. Ha o adam da adam olacak, karşıdaki ne yaparsa yapsın başını çevirip gitmesini de bilecek o da apayrı bir konu da nerdeeee öyle nefsine sahip baba yiğitler.



“Ben sana güveniyorum aşkım ama etraftaki şişkin dudaklara güvenmiyorum.”

Onu bunu bilmem ama kıskanç kadın güzel sever arkadaş. Kendinden maalesef ki ödün vere vere, böğrüne aşktan hançerler saplana saplana severler hem de. Kıskanç kadın, sevdiğini sahiplenen ona ölesiye aşık kadındır ya. Tamam bunun belli bi sınırı var onu ebem de biliyor ama dozunda duyulan kıskançlığı bal dök yala o derece inan olsun. Bakmayın “ben kıskanılmayı asla sevmem” diyen çok bilmiş kadın-erkeklere. Herkes kıskanılmayı sever bunu bilir bunu söylerim kaldı ki o bazı kaynakların yaptığı olumsuz tutum-davranış tanımının aksine gayet de olumlu tutum ve davranıştır kendileri. Aşkını gösterir bee kıskanç kadın, adamını hunharca sahiplenip benimsemiştir o güzide, narin, sadık, naif kadın. Hem şundan pay biçmek gerekirse, kadın sana deli divane değer veriyor ki kıskanıyor dimi. Kadın seni kaybetmekten korkuyor ki kıskanıyor dimi. Kıskançlık, bir nevi önemsemekle alakalıdır bence. Ey egosu atmosferi delip galaksiler arası yolculuğa çıkmış adam, kadın seni önemsemese sormaz yanındakinin kim olduğunu, sormaz sosyal medya lanetinde yeni arkadaş olduğun hanım ablayı. Ayrıca unutulmaması gereken güzide bir gerçek var ki, kıskançlık sonradan deneyimlenen bir özelliktir. Yani doğuştan gelmez beyler, adamın kafasını bozmayın J Yani öyle bilindiği üzere kadınlığın doğasında yok kıskanç mıskanç olmak. Ay kadınlığı çok iyi biliyorlarmış gibi bi de bizim karakteristik özelliklerimiz hakkında ahkam kesmezler mi, al sokak ortasında ibret-i alem olsun diye boya tabancalarıyla ateş et adama J



Yaa bu kadın beni çok kıskanıyor diye dem vurmayın beyler, bunun nedenini araştırın önce kolaya kaçmayın arkadaşlarınıza şikayet ederek. Bi düşün abicim bi düşün. Düşün bakalım kadın niye kıskanıyor seni. Sen o güveni hele bi ver o zaman bak bakalım kadın kıskanıyor mu seni bir daha. Bak bakalım arkadaşlarla çıkacağız dediğin zaman aklı kalıyor mu sende.

Kıskanç kadın sadık kadındır bunu da unutmayın beyler. Bu da benden size minnak bir tüyo olsun.


26 Mayıs 2016 Perşembe

AŞK DEMEK AYAKKABI DEMEK, AYAKKABI DEMEK KADIN DEMEKTİR!

00:57 0 Comments

Ayakkabılar üzerine ne yazılar yazıldı ahh ahhh ne hikayeler anlatıldı. Dünyada kadınlar olduğu sürece ayakkabılar anlatılmaya devam edilecek. Bu konuda bir kadını ancak yine bir kadın anlar. Hayır ayakkabılar üzerine ne yazılar yazıldı diyoruz da yazılacak tabii ki de. Nihayetinde her kadının özelliği, ayakkabılar hakkındaki düşünceleri, hisleri ayrı. Ayy yok ya aynı mı? Nasıl yani şimdi birçok kadın güzelim kırmızı stiletto hayranı değil mi? Vallaha da hayranız billaha da hayranız arkadaş J

Bakın sevgili arkadaşlar bizler büyüdükten sonra böyle olmadık. Daha minnakken bile kırmızı rugan pabuç seviyoduk. İşte onun kaynağı nedir bu yaşıma geldim çözemedim. Eminim bütün bayanların çocukken, o bahsettiğim kırmızı bağcıklı rugan sandaletleri olmuştur. Siyahları da vardı ama en çok kırmızı beğenilir tercih edilirdi. Yalnız bu kırmızının da sarsılmaz tahtına hayranım hani. Her dönemin rengi. Yahu ister ayakkabı olsun ister elbise. İllaki kırmızısından da üretilir. Hey yavrum kırmızı heyy sende ki hava da çoğu renk de yok hani Jw



Biz kadınlar ayakkabı severiz çünkü, ayakkabılarımıza göre ruh hallerine bürünürüz. Bu nedenlerden biri. Şimdi nasıl bürünüyoruz değişik ruh hallerine diye erkekler içten içe merak ediyor olabilir durun tecrübelerimden yola çıkarak bilgi vereyim arkadaşlara kızlar J Şimdi şöyle oluyor, biz kadınlar topuklu ayakkabı giydiğimizde kendimizden emin, ciddi, iş kadını havasında, burnundan kıl aldırmayan, havalı, özgüvenli  ve fazla dişi bir ruh haline bürünürüz. İsterse dünyanın en çirkin ayakkabısı olsun sırf topuklu diye bu hallere gireriz haa JKaldı ki, hangimiz daha küçük mü küçük şirin mi şirin bir kız çocuğuyken annemizin topuklu ayakkabılarını ve portföy çantalarını alıp aynanın karşısında kırım kırım kırılmadık ki JAhh 10 cm ahhh sen nelere de kadirmişsin anasını satiyim JJ 

Mesela babet giydiğimizde (ki nefret ederim. Ama bu babet giyildiğindeki ruh halini bilmeme engel değil) daha neşeli, çocuksu, rahat, hareketli hissederiz. Alın bir ruh hali daha. Ne yani biz çilekeş kadınlar, biz ezilen dövülen hatta cinayete kurban giden derdi başından aşkın kadınlar ayakkabı alıp da mutlu olmayalım mı? Bizim mutlu olmaya hakkımız yok mu? Bizim değişik ayakkabılar giyerek sokakta salınmaya hakkımız yok mu? Ayy hayır niye soruyosam pek tabii ki var hatta ayakkabı aşkımıza karışacak en son canlılar erkekler valla. Biz de sizin futbol, karı kız ve araba sevdanızı anlamıyoruz, nabeeerrrrJ



Bir de millet gel geelll olaya geeeeeellll!!!Yapılan bazı araştırmalar depresyon ya da muadili hastalıkların, fazla alışveriş yapan insanlarda normalin üstünde seyrettiğini söylüyor. Ya Allah’ım yarabbim sabır ver J Tamam sevgili ve pek değerli psikolog abilerimiz ablalarımız. İstiyorsunuz ki araştırma yapalım, insanları bilgilendirelim, faydalı olalım ve elimizden geldiğince hastaları tedavi edelim. Nihayetinde pek tabii ki bu sizin mesleğiniz yani bi zahmet yapın edin ancak ayakkabı yaa bıraktınız işi gücü biz kadınların ayakkabılara neden aşık olduğunu hem sadece ayakkabı da değil neden alışveriş yapmayı sevdiğimizi araştırdınız. Yapın yapmasına da depresyon falan filan diyorsunuz. Yahu seviyoruz işte bunun başka açıklaması yok ki. Hayır yani sevmenin açıklaması olamaz. Özel ilişkileri sorguluyor musunuz, yahu bu kadın bu adamı neden seviyor dur araştırayım diye. Ee yooo. Tamam da anam babam ayakkabı aşkını neden araştırıyorsun. Bide şimdi itiraf edin sevgili kadın psikologlar, siz şimdi açık yüreklilikle “hayır efendim ben gayet de ihtiyaç dahilinde alışveriş yapar, dolabımda da sadece 3 çift ayakkabı saklarım.” deyin hani. İçin el veriyosa de yaa, ölümü gör de J Diyemezsin çünkü sadece bizi değil kendini de kandırırsın. Ben inanmıyorum ki bir kadın çıksın, “ayakkabı mı ıyykk hiç sevmem. Bir çift olsun kafi” desin hadi desin.



Nasıl ki daha minnaktık, alışveriş nedir dahi bilmezken bize alınan bayramlık ayakkabılarla uyurduk e daha ne diyeyim nerden açıklama getireyim bilemedim ki. Ben de insanım tıkanıyosam demek bi yerde J Ama bakın şuna karşıyım. Özellikle ünlülerde ve çevremizdeki kendini bilmez kasıntı insanlarda sıkça görüyoruz, “ayol 1000’i geçer ayakkabı sayım” diyor ünlü hatta evine gidiyo magazinciler çekiyolar o da anlatıyor şöyle seviyorum böyle seviyorum, şu kadar para harcıyorum bu kadar harcıyorum diye. Bazısı çıkıyor, “ayol benim ayakkabılarım için başka bir ev daha tutmam gerekir. Hatta bazıları yine dışarda bile kalır o kadar ki çoookk” diye açıklama yapar bla bla bla. Yahu ne gerek var bu tarz olaylara. Ama işte ayakkabının gücü bu millet. Ayakkabılar bize dişilik getirdiği kadar milletin reklamını yapmasına da vesile oluyor. Buyrun işte ayakkabı sevmemiz için bir neden daha J



Aslında bende ki iş ha, neden bunun açıklamasını yapma ihtiyacı hissettim onu da anlamadım ama şunu söylemeden bitiremeyeceğim,

-          Hayat kısa. Aklımızda kalan o ayakkabıyı almak bizim en doğal hakkımız ülkemin güzel, narin, güçlü, çalışkan, azimli, savaşçı, çilekeş, yüreği zengin kadınları J

25 Mayıs 2016 Çarşamba

ÜNİVERSİTE VE ALTIN BİLEZİK DENKLEMİ NEDİR?

00:57 0 Comments


Herkes farklı nedenlerden dolayı üniversite okumak istiyordur diye tahmin ediyorum ben. Herkesin farklı düşünceleri ve her düşüncenin farklı bir karakteristik kahramanı var. Kimisine göre, aileden uzaklaşma isteği, kimisine göre yeni ortamlar yeni bir çevre edinme isteği, kimilerine göre de hayalindeki mesleğe yaklaşma isteği ve birçoğuna göre de “altın bilezik” edinme isteği.
Bir şey söyleyeyim mi, şu altın bilezik peşinde olanların çoğu sürünüyor da diğer nedenlerden dolayı üniversite okumuş arkadaşlar aldı başını gidiyor ne diyeyim ben daha J Ben mi üniversite kavramını yanlış anlıyorum yoksa ben doğru anlıyorum da şartlar hayalleri ayaklar altına alıyor bilemeyeceğim ama yine de öyle ya da böyle iyi ki okumuşum diyorum.

Şimdi gelelim “altın bilezik” nedir sorusuna cevap aramaya. Nihayetinde tecrübe konuşuyor burada hey yavrum heyyJ Yahu üniversiteye deli divane çalıştın, geceni gündüzüne katarak sabahlara kadar test çözdün, dershaneye gidip uykusuz bitkin bir şekilde öğrenmeye çalıştın dersi veeeee sonuç olarak çoğumuzun hayal diyarı üniversiteyi kazandık. Ne mutlu bize J Şimdi ikinci level sıkı tutunun J 



Geldik misler gibi üniversite öğrencisi olduk. Yine derslere gittik geldik, vizedir finaldir büttür çalıştık girdik veeeee sonuç olarak mezun olduk. Yine ne mutlu bize J İşte olay bundan sonra başlıyor şimdiye kadar olanlarda sıralama hatası yok zannımca. Ama işte mezuniyetten sonra level 3 diyemedim ayy durun yazamıyorum da. Beyin firar etti toparlayamıyorum da. Neydi hayaller nedir gerçekler? Hangi birinden dem vurup hangi birine isyan etsem şaştım şu an ama toparlıyorum galiba sıkıntı yapmayın J

Yahu çoğu kişinin (ki buna ben de dahilim) okumuş olduğu bölüme bir de gerçekte yapmış olduğu işe bakıp bakıp sinirleniyor sinirlenmekle kalmayıp deli divane isyan ediyorum. Birçok üniversite mezunu işsiz, birçok üniversite mezunu farklı işlerde kabul edilmeyecek maaşlarla çalışıyor, birçok üniversite mezunu yaptığı işin yanında ek gelir olsun diyerekten uykusuz bitkin başka işlerde çalışıyor. Çalışıyor ki ailesi kimseye muhtaç olmasın. Birçok kişiye soruyorsun, “hangi bölüm mezunusun?” mühendislik diyor ama bakıyorsun adam polis olmuş. Meslekleri yadırgadığım tabii ki de yok kaldı ki haddime de değil ama bu muydu hayalimiz mühendislik okurken? Gazetecilik de okurken ev hanımı olmayı hayal etmiyordur çoğu bayan arkadaşım zannımca. Şimdi soruyorum size; hani üniversite okumanın sonucu bileğe takılan altın bilezik? Hangi altın bilezik diye sormak belki de daha doğru olur.



Bak kızdım şimdi ha. Hayaller hayatlar. Denklem bu olsa daha iyi olur zira üniversite ile altın bilezik denklemini ben kuramadım sizlerden kuran varsa anlatıversin sevabına bana da. Tamam bileğimde altın bileziğim var gönül rahatlığıyla ev hanımı olabilirim mi diyeceğiz?
Her zor durumda kendimizde sorun aramaktansa bayılırız ona buna laf atıp suç bulmaya. Yalan mı? Şimdi çoğumuz diyoruz ki; “biz elimizden geleni yaptık ancak ülkenin hali ortada ne yapalım” evet haklısınız çünkü ben de öyle düşünüyorum. Ben de öyle düşünmesem hak vermeyecekmişim gibi J hayır nasıl düşünmek gerekir acaba şu şartlarda. “ayol ne diye tedirgin olayım ki benim kolumda kapı gibi Trabzon burmam var” mı diyeceğiz şimdi. (Trabzonlu olunca tek bir altın bilezik kesmez beni bana Trabzon burması gerek J )



Yok arkadaşlar yok. Tamam üniversite okumak güzel, deneyim, bilgi, kültür, falan, filan eyvallah. Üniversite okuyup da pişman olan henüz görmedim şu yaşıma kadar. Ama şunu tecrübe ettim şu fani ömrümde, bazı meslekler için illaki üniversite okumaya gerek yokmuş. Mesela örnek olarak kimi vereyim kimi vereyim. Ayy durun uzağa gitmeye gerek yok alın mesela ben evet evet ben Gamze J Radyo Televizyon okudum da ne oldu he sorarım size ne oldu? Ay tabi çoğunuz bilmiyor bunun cevabını durun açıklayayım. 4 yılımı verdim üniversiteyi bitirdim kaldı ki öncesindeki okul ve dershane yaşantımı belirtmeme gerek yok zannımca nihayetinde oturduğum yerden kazanmadım ben bu okulu. Tamam kazandım ohh misler gibi de okudum mezun oldum, peki televizyonda mı çalışıyorum? Hayır! Bildiğin reklamcı oldum çıktım, buyrun işte alın size hayaller-hayatlar denklemi. Haa pardon altın bileziğim var benim: Radyo Tv Sinema! Tecrübelerim şunu gösterdi ki bana, televizyoncu olmak için illa bu bölümü okumaya gerek yokmuş. Eliniz yüzünüz düzgün, diksiyon düzgün, az biraz kamera korkunuz yoksa ve tabii ki arkanızda ya da yanınızda bir tanıdık varsa ohh miiss ekranın aranan yüzü oluverirsiniz maazallah J çoğu kişiyi tenzih ederim hakkıyla bi yerlere gelmiş olanlar rica ediyorum üzerinize alınmayın, ben burada aynı durumdan muzdarip arkadaşlarla dertleşiyorum J



Yazının sonu yok yazdıkça yazılır örnek verildikçe verilir bu konu hakkında ve eminim herkesin de söyleyecek iki çift kelamı da vardır. Ancak tahmin ediyorum ki beni anladınız sevgili okurlar J Ben naçizane çürütmek istiyorum üniversite-altın bilezik olayını. Onun doğrusu hayaller ve hayatlardır. Ha bir şekilde hepimiz iş hayatı içindeyiz. Paramızı kazanıp geçinmeye çalışıyoruz ömür yettikçe. İstediğimiz, hayal ettiğimiz mesleği değil de bir şekilde hayatta kalabilmek aileye muhtaç olmamak adına farklı sektörlerde farklı hayatları yaşıyoruz. Gönül isterdi canım istemez miydi sizce o kadar emek verdiğimiz mesleğimizi yapalım. Ha işte olduğu kadar olmadığı kader deyip yetinmeye şükretmeye çalışıyoruz. Ama kendi adıma konuşmak istiyorum ki, altın bilezikmiş, üniversite mezunuymuş, hunharca didinmekmiş fasa fiso. Ne mutlu okuduğu mesleği şu an icra edenlere. Yolunuz açık olsun a dostlar. Tüm alkışlar size J

Velhasıl sevgili kader ortaklarım ve üniversite okumaya ramak kalmış minik kardeşlerim J Hepinizin yolu açık, aklınızdan geçen de ömrünüze nasip olsun inşaaalllaaahhhhh…



24 Mayıs 2016 Salı

GÜZEL KADIN, KENDİ AYAKLARI ÜSTÜNDE DURANDIR!

01:16 0 Comments


Evet bu ekstra bir güzelliktir kadınlar için. Kendine güvenen kadın, iyi hisseder ve iyi hisseden kadının enerjisi yüzüne vurur. Gözleri parlar, yüzü güler. Boşuna demezler, kadının en güzel makyajı gülen gözleri ve yüzüdür diye. Yok yaa şimdi Allah için bi rimel bi parlatıcı da fena durmuyo hani. Böyle fönlü saçlar neyin hoş yani J

Kendi parasını kazanıp harcayan kadın özgüveni var ya işte o hiçbir şeye benzemez. Sosyal hayatın her alanında, ekonomik özgürlüğünü elinde tutan bir kadına paha biçilemez. Kimseye muhtaç olmadan, kendi kazandığını harcayan, minnet nedir bilmeyen ve en ufak bir yardım dahi olsa  (ihtiyaç halinde)gururu zedelenen kadınlar var ya baş tacıdır baş! Ama kadınlar mı sadece böyle düşünüyor yoksa erkekler hala erkek egemen toplum kurallarının dayatmalarını benimsiyor tartışma konusu. Evliliklerle özellikle bu durum daha acı bir şeklide kendini gösteriyor. Mutsuz bir evlilik, her gün koca dayağı yiyen bir kadının en büyük korkusu “beni ve çocuklarımı boşandıktan sonra kim bakar?” sorusudur. Baba evine dönmek nedendir bilmem birçok kadının korkulu rüyası. Toplum baskısı aslında, “konu komşu ne der?” yahu ne derse desin, bak sen kendi hayatına, bak sen kendi çerçevenden dünyaya. Ama yookk, korkuyla yaşıyoruz hep, elalem ne der korkusu, konu komşuya rezil olma korkusu, laf gelir korkusu, laf gider korkusu, falan korkusu, filan korkusu. Ama güçlü ve çalışan kadının korkusu, işsiz kalma, kendi parasını kazanamama korkusudur. Farka bak yavrum farkaaaaa J



İşte bu korkular olmaz çalışmayı ve kendi ayakları üstünde durmayı bilen kadınların içinde. Ona zaten zorla bir şey yaptıramazsın, ona tutsak hayat yaşatamazsın. Vardır mis gibi mesleği, hem ev ekonomisine destek olur hem herhangi bir kötü durumda başı dik bir şekilde korkusuzca kendi yoluna gitmeyi de bilir. Hadi zorla tut bakalım evde tutabilirsen! Böyle kadınlardan korkar aslında birçok beyin.  İğrenç bir kelimedir ama, “zapt edemem” korkusu yaşar bir çok ucube. Dediğimi yaptıramam, söz dinletemem telaşına iter işte böyle kadınlar.

Bu tarz durumlarda mukayese etmek istemem, bana da kalmadı belki ama durduramıyorum şu an parmaklarımı L oysaki ekonomik özgürlüğü olan bir kadın hele hele kendi ayakları üstünde durmaya alışmış kadın var ya işte o kadın, “sen kimsin leennn” deyip o  isyan bayrağı çekmeyi de bilir kapıyı çekip gitmeyi  de. Tut tutabilirsen. Boyun eğer mi yaa minnet eder mi sana be adam. “Millet ne der” kafasından zaten çoktaaann çıkmıştır o güzelim kadın. Sosyal hayat içinde kendine yer bulmuş, hayatı içinde de başarısını ispatlamıştır. Siz erkekler pek sevmezsiniz böyle kadınları kabul edin J

“Kadın olmak zor zaanat dostum” diyenler var ya yok öyle bir şey yaa. Niye zor olsun, zor değil de yük ağır. Sorumlulukları fazla, ama savaşmayı bil bacım sende yani. Boş geldin boş geçip gitme şu dünyadan. Gezeyim, yiyeyim, harcayayım, alayım, bilmem nereme bilmem ne yaptırayım. Yaptır anam yaptır onları da yaptır gez de ama kendi paranla yapmaya çalış bunları ya. Sığınma erkeğin cüzdanına, alma gururunu ayaklar altına. Gerçi nedendir bilinmez böyle para yedirmeyi ve parasını yemeyi seven kadınları da daha bi el üstünde tutar bazıları da onu da hiç anlamış değilim. Anlayan varsa beri gelsin valla.



Yani var yaa, bir de kendi kazandığını harcamak hiçbir şeye benzemiyor hani. Üniversitedeyken bile baba parasından çok yine kendim çalışıp harçlığımı çıkarmaya gayret ettim. Ha yetmiyodu mecbur yine “ayy babişkoların kralı napıyomuş acabaaaa, ay bana para mı göndercekmiş acabaaaa” nidalarıyla telefonda da konuştuk evelallah J ama o parayı harcayamıyo insan arkadaş yaa. Daha bi hesaplı harcamak, ihtiyaç halinde kullanmak istiyorsun. Alışverişmiş gezmekmiş yok bacım yok onu yapamıyodum ben valla. Ama şimdi, az da olsa çok da olsa benim diyorum, benim param. Ben kazandım ben harcıyorum. Kimseye açıklama yapmadan. Alışveriş mi yaptım “kendi paramla”, gezmeye mi gittim “kendi paramla”, yemeğe mi çıktım “kendi paramla”. İşte bu özgürlüğün ve gücün tadı paha biçilemez.



Tercihi erkek parası yemek olan kadınlar bu sözlerim size olsun; bakın çalışmayı kendiniz kazanmayı deneyin. Standartınızı kendiniz belirleyin ve statünüzü. Kendinize güveniniz, sürdüğünüz kaliteli rujdan ya da yılan derisi ayakkabılardan hatta dolgun dudaklarınızdan gelmesin. Kendine güveniniz, ay sonu olmasına rağmen başınız dik ve mağrur bir şekilde yürümenizden gelsin J


Cebinde hiç parası olmamasına rağmen, dünyanın en zengini gibi gözüken kadınlar, sizlere selam olsun J