29 Nisan 2017 Cumartesi

BAHAR, AŞK, GEZİ

04:08 0 Comments

Havalar artık iyiden iyiye ısındı millet. Minnak kaçamaklar yapmanın tam da zamanı. Hayır kış olsa otur evinde kahve ve battaniye eşliğinde kitap oku, gün bitmesin hatta. Ama havalar ısınınca olmuyor anam babam oturulmuyor evde. Gönül ister ki her cuma akşamı kaç iki günlüğüne bir yerlere ancak ben gibi cumartesi günleri de çalışıyorsanız geri kalıyor 1 gün. Neyse ki 1 Mayıs'ta hakkım olan işçi bayramında kaçamak yapma zamanı bende :) Ben diyorum ki İstanbul'da yaşayanlar, böyle kısa tatillerde şehir dışına çıkmak akıl karı değil. Gelin Ağva'ya gidelim, İstanbul'daki cennetlerden biri.
Ağva İstanbul'un Şile ilçesine bağlı güzel mi güzel huzur veren bir yer arkadaşlar. Gidenler bilir pek güzel değil midir? Mis gibi dere yatağının etrafındaki yeşillikler içinde huzur bulmak kahvaltını ederken. Allah'ımmmm İstanbul'un ihtiyacı hatta bolca ihtiyacı olan yerlerden kendileri. Malumunuz azalıyor gün be gün böyle güzelliklerin sayısı. Mümkün mertebe hala hayattayken yeryüzündeki cennetlerimiz gidip görmek de fayda var. Neyse fikir firar etmeden devam edeyim ben en iyisi :)

Yeşilçay ve Göksu'nun Karadeniz'e döküldükleri yere kurulu bu  şirin minnak cennet. Sadece günümüz için değil eski dönemlerde de Hitit ve Frigler de bölgede yaşamış yani hafife almayın. Elbette o zamanlar tahminimce daha da güzeldir. Arkadaşlar öyle güzel koylar var ki burada, inanamıyorsunuz İstanbul içinde bir belde olduğuna. Yemyeşil, bolca oksijen tüketip hatta vücut alışkın olmadığından bol oksijenin kafayı buldurduğu bir yer. İçmeden sarhoş olma hesabı yani :) Huzur deyip duruyorum ya, var elbet bir bildiğim. İstanbul deyince aklımıza ne geliyor çoğunlukla trafik, kalabalık, gürültü, keşmekeş... Hah işte Şile-Ağva bu saydığım tabirlerin tam tersi bir yer işte. Temiz hava desen var, sessizlik desen var, sakinlik dinginlik desen fazlasıyla var. Yeminle bakın yaşlandım ya tamam severdim zaten böyle yerleri ancak son yıllarda daha çok tercih etmeye başladım. Hayır gidince geri dönesim gelmiyor :(


Arkadaşlar Şile'ye sadece kara yoluyla değil yukarıda da dedim ya koylar var diye hah işte bu koylar aracılığıyla da bölgeye ulaşmanız mümkün. Yani var ya güzelim Ağva'ya gidelim diye tüm yollar seferber edildi gördünüz mü? E siz hala bu hafta sonu nereye gidelim diye mi düşünüyorsunuz? Hey Allah'ım ya :) Bir de haliyle bu kadar huzur, sakinlik dedik hak verirsiniz ki bilmem kaç yıldızlı oteller olmazdı. O kadar güzel, konforlu, şirin pansiyonlar var ki burada, evinizde gibi rahat edebiliyorsunuz benden söylemesi. Bir de her şey dahil fiyatlarla konaklamanız mümkün. Tek başınıza gitmeniz tabi ki mümkün değil. Yani mümkün de, yanınızda varsa yareniniz oyy oyy oyyyy ki ne oyyyy :) Yanınızda huzur bulduğunuz kişi e ortam desen huzur timsali, yeminle başka bir şey isterseniz çarpılırsınız :)




Ben söyleyeceğimi söyledim millet, alın yanınıza sevdiğinizi vurun kendinizi Ağva tarafına. Tertemiz hava eşliğinde kahvaltınızı yaptıktan sonra yine vurun kendinizi o muhteşem cennet bahçelerine. Yeminle insan bir daha aşık oluyor aşık olduğu kişiye, temiz hava işte nelere kadir var gerisini siz düşünün :) Herkese mutlu huzurlu hafta sonları olsun...

27 Nisan 2017 Perşembe

BİTEN İLİŞKİLER VE PESİMİZM

02:16 0 Comments

Aranızda pesimist var mı? Tanıdığınız var mı? Pesimist nedir? Peki ya pesimizm? Ahh millet konu derin. Pesimistlik sonradan edinilen bir davranış da olabilir doğuştan da gelebilir millet. Ha durun önce Pesimizm nedir onu açıklayalım. Pesimizm; kötümserlik olarak adlandırılır genel tabiriyle. Her bir şeye kötü tarafından bakmak, hep önce olumsuzu düşünmek ve bu akım içinde kendine yer edinenler de Pesimist oluyor işte. Tamam mıyız :)

Size bir itirafta bulunayım, yakın zamana kadar ben de pesimisttim. Valla bakın, Allah'ııımmm bi görün beni artık arkadaşlarım kızmaya başlamıştı. Gerçi ben aynı zamanda Polyanayımdır :) Neyse bugün ele almak istediğim konu şu; biten bir ilişkiden sonra çoğumuz neden pesimist oluruz. Bizim mi içimizde vardı dışarıya yansıtmadığımız yoksa gerçekten bittikten sonra ilişki izleri mi kalıyor en yakan tarafından?

Şunu öğrendim ben arkadaşlar, öyle büyük laflar etmeyeceksiniz. Etmeyeceksiniz ulan :) Ay yok hiç bir şey yolunda gitmeyecek artık, vay efendim ben bir daha toparlayamam, aman arkadaş sevemem gayri kimseyi. Neler neler... Gerçi her ilişkiden sonra değil daha ziyade kötü bitmiş ilişkiler sonrası söylenir zaar bu sözler, bir de çok sevdiyseniz vah halinize. Haliyle o anlık sinir, üzüntü, hayal kırıklığı ve yıkımla olumlu şeyler gelmiyor pek tabii ki insanın aklına ama boşverin konuşmayın kötü şeyler. Kötü düşünceleri uzak tutun aklınızdan. Derler ya kötüyü çağırma diye. Gerçi ben o sinerji olayına çok da bel bağlayan biri değilim ancak demem o ki, pesimist olmaya gerek yok çünkü "zaman" denen kavram yok mu hah işte her şeyin ilacı yeminle. Hele de varsa yüreğinizde yeni kıpırtılar tamamdır iyileştin bacım dağılabilirsin :)


Unutmayın kişi kendinden bilir işi. Ben de dedim bunları, ben de zırladım zırıl zırıl ay yok daha da sevemem, aşk meşk olayları da benden uzak olsun dedim. Yoookkkk sonra yuttum mu yuttum valla :) Ondan dolayı diyorum ya tamam siz de haklısınız ben de haklıydım zamanında ama geçiyor gidiyor arkadaşlar. Önemli olan kötü düşünmemek çünkü toparlayamıyorsun kafayı ki anasını satayım. Hep olumsuzu gidip buluyor, hep kendine de başkalarına da duvar örüyor. İnsanız millet, iyi de bizim için kötü de. Onun için demem o ki, ha genel olarak pesimist özellikleriniz vardır ancak ilişkiniz bittikten sonra bunu yapmayın kendinize. Bozmayın kafanızı be, geçiyor bunu siz de biliyorsunuz. Kaldı ki elin adamı ya da kadını yüzünden ne diye optimist olmak varken pesimist olasınız ki :) Bırakın yüzünüzde güller açsın, bırakın diyorum çünkü şans verin hayata, kendinize ve sizi sevene.

Gerçi şu an ne desem boş, acınız dindikten sonra anlayacaksınız beni. Ben de illa empoze etmeye çalışmıyorum size ama içinizi ferah tutun. Size bir şey söyleyeyim mi, bir kadının ilişki içinde yaşayabileceği en tatsız şeyleri de yaşadım, dökebileceği en çok gözyaşını da döktüm. Kahroldum, ağladım, zayıfladım bilmem ne. Ondan dolayı böyle konuşabiliyorum şu an. Yok demiştim ya yok hayatta geçmez bu ağrı sızı. Ya ben kim köpekmişim meğer :) Amaaaa yıkılmadım ayaktayım :) :) Biliyorum da konuşuyorum bunu bilin. Atıp tutarak ahkam kesmiyorum. Her şey bizim için. Sadece hem ders çıkarmayı bilin, hem de gücünüzü kaybetmeyin. Kimse sizden daha değerli değil bunu sakın unutmayın. Zaman evet bu konuda bir şey diyemem. Zaman gerçekten bazı şeylerin ilacı bir de izin vermek. Kendinize ve başkasına...



Optimist olup her şeyin güzelliğini yakalamak varken pesimist olup erken yaşlandırmayın bünyenizi de aklınızı da. Si...r edin, geçiyor anasını satayım her şey, Relax...

26 Nisan 2017 Çarşamba

SAVAŞTAN ZAFERLE ÇIKMAK...

02:27 0 Comments


Hem de öyle bir "Zafer" kazanırsınız ki, razı gelirsiniz tüm savaşlara. Sonu böyle olacaksa gönder gelsin usta. Hazırlıksız da olsanız kaldı ki hangi aşka hazırlar ki insan kendini, hepsi çat kapı gelir. Ve millet ne olursa olsun Aşk güzel bir şey hem de çok güzel. Ama şunu eklemeden geçemeyeceğim; bilen bilir beni, tanıyan da öyle. Hep demişimdir özellikle son 1 yıl içinde çok kullandım şu cümleyi; "sevdiğinle değil de seni sevenle birlikte ol" diye. Ne kadar haklıymışım, Allah'ııımmmmm ne kadar ileri görüşlü, ne kadar da yerinde tespitlerde bulunan bir insanmışım haberim yoktu :)
Savaştan Zaferle çıkmak...

Bir savaş yaşarsınız ilişkiniz sona erdiğinde, sanırsınız ki bitmeyecek, sönmeyecek yangını, dinmeyecek acısı, vazgeçmeyecek bu sızı kanatan yarayı. Ama sakın ola ki umutsuzluğa düşmeyin, kendinizi çaresiz hissetmeyin. Hayır yani konuyla alakalı çok da güzel bir söz var; "düştüysek kalkarız daha ölmedik ya" diye :) Normal değil mi böyle şeyler? Neden üzülüyorsunuz diye beylik laflar etmeyeceğim. Tabii ki de üzüleceksiniz, ağlayacaksınız, vazgeçeceksiniz belki yapmaktan hoşlandığınız çoğu şeyden. Çünkü onu hatırlatacaktır size her bir şey. Nihayetinde yaşanmışlıklar var, nihayetinde alışkanlıklar var, nihayetinde belki de henüz bitmemiş bir aşk var içinizde. Kıyas da yaparsınız başkalarıyla. O olsa şunu şöyle yapmazdı diye. İşte en kötü gaflet de bu. Kıyas yapmayın arkadaşlar. Ne olursa olsun eksi sevgilinizi hayatınıza yeni yeni girmeye çalışan başka bir yürekle kıyaslamayın. Bunun içinden çıkamazsınız çünkü. Size tavsiyem böyle bir durumda eski sevgilinizin kötü huylarını düşünün. Eksileri gelsin aklınıza, olumsuz taraflarını empoze edin beyne. Ha şunu da kabul ediyorum, yürek hep aklamaya çalışır. Savaşır beyin ve yürek aklamanın peşinde. Ama engel olun, engel olun ki içinde bulunduğunuz o "çıkmaz" sanılan girdaptan kurtulun.


Tanrıımmm nasıl da ağladınız değil mi geceler boyunca. Nasıl da yankılandı değil mi odanızın duvarlarından sekip kulaklarınızda bitmez bir senfoni oluşturan sesi. Peki yürek? Nasıl da kanadı değil mi gündüz gece demeden. Adına dair duyduğunuz her harf bile sizi üzmeye yetti. Peki atabildiniz mi eşyalarını? Bunlar yaşanıldı ve bir daha olmayacak diye de kimse garanti edemez. Sevmek sevilmek bizler için değil mi? Öyleyse göze alacaksınız arkadaşlar yıkımı da mutluluğu da. Uzun bir süre kimseyi sevemem dediniz. Bir daha kolay kolay aşık olamam dediniz. Hala daha söylüyorsunuz belki de. Evet belki de gerçekten hissettiğiniz gibidir. Ancak şunu bilin ve emin olun, öldürmeyen her acı ciddi anlamda güçlendiriyor arkadaşlar. Hele de kötü bitmişse ilişkiniz, hey yavrum heyy. Kendinizi bir zaman sonra öyle güçlü hissediyorsunuz ki, bir daha yıkılmam bir daha kimse beni böyle üzemez diyorsunuz. Çünkü evet bir daha buna izin vermeyeceksiniz. Her şey size bağlı.

Bu kadar acı çektikten üzüldükten sonra toparlamak, eski halinize geri dönmek hele hele bir başkasına fırsat vermek daha doğrusu öncelikle kendinize veriyorsunuz o fırsatı. Fırsat verin kendinize. Deneyin ve yapın. "Zafer" kazanmış gibi olacaksınız güvenin bana. Unutmayın yazdığım ve anlattığım her şey tecrübeyle sabit :) Ha tamam zaman gerekli, ama savaştan zaferle çıkmak, işte bunu yaşatın kendinize yeminle tadından yenmiyor ya la :) Eğer şans vermezseniz kendinize ve sizi tanımak isteyenlere daha çoookk o savaşı verirsiniz. Bilin ki her savaş da bitiyor. Ya zaferle ya da yenilgiyle. Böyle devam edecek hali yok. Sevdiniz aldınız boyunuzun ölçüsünü, bir de sevilmeyi deneyin ilişkide. Şahane hissedeceksiniz güvenin ve inanın. Çivi çiviyi söker demiyorum hayatta da inanmadım bu sözün doğruluğuna. Anlatmak istediğim kendi başınıza yeteri kadar savaştınız acınızla, bırakın biri elini uzatsın size.


Öyle bir el uzanır ki hatta, böyle bir yürek kaldı mı ya da var mıydı diye sorgularsınız artık. El üstünde tutulmak ne demekmiş anlarsınız. Seven insan mutlu eder kim ne derse desin. Sevdiğini mutlu edebilmek için elinden geleni yapar. Hele sizi bi üzgün görmesin, dünyayı önünüze serer yüzünüzde görebilmeyi dilediği tek bir tebessüm için. Ama siz siz olun böyle bir kalbi kırmamaya çalışın. Eskinin acısını ona yüklemeyin. Çünkü çok kötü vicdan azabı oluşturuyor benden söylemesi :)


Size arkadaş nasihati olsun şu söyleyeceğim; ilişki içinde çok seven değil de daha ziyade sevilen taraf olun millet. Herkes için geçerli. Böyle olunca gülücükler eksik olmuyor yüzünüzden çünkü. Böyle olunca huzurlu yatıyorsunuz yatağa çünkü. Aklınız da gözünüz de gönlünüz de arkada kalmıyor. Biliyorsunuz sabah harika bir mesajla başlayacağım güne. Kayıtsız kalamazsınız zaten bir süre sonra. Sevginin üstesinden gelemeyeceği hiç bir şey yok. Sadece zaferin tadını çıkarın. Benim tam da şu an yaptığım gibi, şiddetle tavsiye edilir :) 

22 Şubat 2017 Çarşamba

MUTSUZ SON!

23:11 0 Comments

Herkes yaşadığı aşkı sanıyor ki dünyanın en iyi ilişkisi ve hiç bitmeyecek. Biz birbirimizi hep seveceğiz, ne o bensiz ne de ben onsuz zaten yapamayız, bu da demek oluyor ki ömür yettiğince nefesi hep yanımda tenimde olacak. He canım hee başka? Evet var böyle aşklar ama hayıflanan arkadaşım seninki değil işte bu, senin ilişki bitti, mutsuzlukla son buldu; uyan yapacak bir şey yok!!!

Mutsuz son... Ne yazık ki her masal mutlulukla son bulmuyor millet. Evet minnaklığımızdan beri buna alıştırıldık, bunları gördük okuduk bildik. Tüm hikayeler mutlu sonla bitiyordu, diziler de keza öyle. Öyle aşklar yaşanıyordu ki, ulan arkadaş meğersem aşk ne güzel bir şeymiş diyorduk. Ohhh mutluluk diz boyu, bi gülmeler, bi süzülmeler, bi can cana yan yana kareler... Kim korkar hain aşktan :) Şimdi haksızlık da yapmam istemem hani. Yaşarken iyi hoş da, ayrılınca lanetler savrulmasından pek de yana değilim. Ama elin oğlu da gelip anamızdan emdiğimiz sütü getiriyorsa burnumuzdan ahlar havada uçuşur doğruya doğru. Sonra bekle de gelsin mutlu son. Nerdeeeee...

Arkadaşlar mutlu sonlara alışkınız önemli olan ilişki içinde mutsuz sonlara da hazırlıklı olmak. Akışına bırakmak en doğrusu ama yarını düşünmeden de hareket edemiyor ki insan. Hele ki mevzu bahis aşksa, sevdiğiniz insansa, kaybetme korkusu yaşıyorsunuz. İçinizde bulunduğunuz mutluluğun bozulmasından korkuyorsunuz. Hüzün dolu ayrılıklardan, onu bir daha görememekten korkuyorsunuz. Bunların hepsi sevmekten, çok sevmekten. Kimse ilişkiye "nasıl olsa bitecek" mantığıyla başlamaz herhalde, yani sanmıyorum bunu. Çok güzel söz değil mi zaten; "benimle mutsuzluğa da var mısın?" sorusu. Ama seninleyse varım diye bağırırız içten içe. Sensiz ben mutluluğu da mutsuzluğu da ne edeyim? Sen varsan her şey tamam :) Ay durun arabeske bağladım ayak üstü :) Bazı ilişkiler mutsuzla sonla bitiyor arkadaşlar ne yazık ki. Yaşadığınız tüm güzellikleri unutmaya çalışmak ne büyük bir lanettir. Ne büyük bir acı, ne dayanılmaz bir hüzündür. Gel de unut 1-2 gün içinde şimdi. Hele de çok sevdiyseniz, yandınız. Ben şunu bilir şunu söylerim millet, ne mutluluk odaklı ne de tam tersi mutsuzluğa kurulu yaşamayın ilişkinizi. Ha bu sanılmasın ki, ilişki içinde beklenti olmadan yaşayın gidin. Şunu söylemek istiyorum, mutluluğa kurulu bir ilişki yürütürseniz sonundaki hüsran sizi umduğunuzdan daha çok yıkar. Büyük bir sarsıntı geçirirsiniz. Mutsuzluğu da düşünürseniz bu sefer de ilişkiyi zehir edersiniz kendinize. Yarını düşünün evet ama sonunu hayal etmeyin. Hayır yani ettik de ne oldu he ne oldu. Elde var sıfır :)

Her masalda olduğu gibi ne yazık ki her ilişki de mutlu sonla bitmiyorsa hazırlıklı olun bitecek olan mutsuz sonlara. Hazırlıklı olun ki, yıkımı kolay atlatın. Alkole vermeden kendinizi ya da unutmak için başka kollarda aramayın çareyi. Yara bandı olarak kullanmış olursunuz çünkü ancak bir başkasının verecek olduğu sıcaklığı. Boşluktaki tutunma hissi. Buna kanmayın. Mutsuz son için birçok neden var ama önemli mi nasıl ya da ne şekilde bittiği? Değil. Bitti mi bitti, mutsuz mu evet mutsuz. O zaman nasıl bitiyorsa bitsin, sadece kaldığınız yerden devam etmeye çalışın kendinizi ite kaka. Unutmayın ki, klasik ama gerçek, o dizilerde ya da çoğu aşk filminde izlediğimiz gibi olmuyor bazı ilişkiler. Başlangıcı da bitişi de...

21 Şubat 2017 Salı

VAZGEÇMEK ZORDUR DELİCESİNE SEVERKEN...

01:16 0 Comments

Başlıktan da anlaşılacağı üzere konumuz belli, vazgeçmek mi asıl meziyet yoksa deli gibi severken olmayacağına kanaat getirip kalan son umutları da yok edip çekip gitmek mi? Var mı bir fikriniz? Gerçi benim ki de soru, birçoğumuz sevip de bazı nedenlerden dolayı vazgeçmedik mi? Ama nedir insanları sevip de ayrılmak zorunda bırakan? Sevginin azalması, sabrın tükenmesi, geleceğin dair umudun sönmesi, aile faktörü... Nedir sahi?

Arkadaşlar yaşanmışlıktır ya insanları yazmaya, konuşmaya iten. İşte bundan dolayı yazan kimse bu sözü önünde saygıyla eğilmek istiyorum zira "vazgeçmek zordur delice severken"

Sevmek nasıl güzel, nasıl mutlu eden, nasıl heyecanlandıran bir duygu. Çoğu ilişki başlar biter amennah ama ben de tecrübe edene kadar hep anlamsız geliyordu bana, "severek ayrıldık" diyenler. Kızardım çoğunlukla, hatta dalga geçerdim. Ne demek severek ayrıldık? İnsan seviyorken neden ayrılır yahu? Şartları ne demek oluşturamadık? Ya bi gidin sevgi, aşk her şeyin üstesinden gelir diye ahkam kesiyordum. Eee ne oldu peki? Hayat tecrübelerden ibaret millet yaşanmışlıklar neticesinde. Gel zaman git zaman ben de tecrübe ettim severek ayrılmanın ne demek olduğunu.

Ayrılmak için bir çok neden bulabilirken insan kendine severek ayrılmalarda durum daha değişik ve zor olabiliyor. Kalbin dur diyor beynin tam tersi gitmeye zorluyor seni. Neden peki? Gelemez miydiniz yaşanılanların üstesinden? Bitemez miydi sıkıntılar sorunlar kavuşamaz mıydınız birbirinize? Elbette... Ama ne? Elbette "evet" mi elbette "hayır" mı? Tek taraf daha çok seviyorsa kimse kusura bakmasın ama severek ayrıldık demek hak verirsiniz mi mümkün değil. Karşılıklı bir sevgi aşk olması lazım ortada ki, aşılamayacak nedenler doğsun oluşsun ve mecburiyetten ilişki bitsin. Çok zor evet bunu kabul ediyorum arkadaşlar ama eğer kanayan bir parmak varsa ortada ciddi bir şekilde kesin atın onu kangren olmadan. Evet belki klişe, evet belki çok alaturka. Kalbinize hançer saplana saplana vazgeçeceksiniz inanın yapacak bir şey yok. Ama ilk önce bir sorgulayın, çıkar bir yol bulmaya çalışın. Neden ayrılmanız gerekiyor?


Bir tarafın çabaları boşa gider, sevgisi de keza aynı şekilde. Bunalmıştır, yılmıştır artık yaşadıklarından tabi ama burada yaşanmışlıklar herkes için farklı biliyorsunuz ki :) Ya da çözülmesi güç olaylar zinciri içinde bulmuşsunuzdur kendinizi. Ayrılmak en hayırlısı dersiniz. Evet ama bunu bile bile zorlanırsınız. Bir umut yaa tek bir umut beklersiniz yine de. Çünkü seviyorsunuz çünkü deli gibi aşıksınız çünkü vazgeçmeyi ölümle eş değer görüyorsunuz. Ancak arkadaşlar korkunun ecele ne yazık ki faydası yok. Geldiyse zamanı ki bunu en iyi siz idrak edebilirsiniz zaten vazgeçeceksiniz artık. İçiniz kan ağlasa da, sicim sicim yaşlar süzülse de en doğru kararı vereceksiniz. Ha illa gidin ayrılın demiyorum bakın altını yine çizeyim zamanı en iyi siz tahayyül edeceksiniz tabii ki. Ama bazı şeyler zorlamayla olmuyor ne yazık ki, umutlarınız beklentileriniz boşa gidiyor. Değmeyeceğini, sevginizin yetersiz kaldığını hissettiğiniz en ufacık bir zaman diliminde dahi beklemeyin, beklemeyin ki acınız büyümesin içinizde.

Unutulmayacak hiç bir olay, insan yok şu dünyada kaldı ki biliyorsunuz zaten. Sadece güçlü olun, ezmeyin ve ezdirmeyin kendinizi aman diyeyim. Belki eskisi gibi olmaz bilemezsiniz ama yine sevecek ve daha da mutlu olacaksınız. Sinerjiye inanın olur mu?

17 Şubat 2017 Cuma

ACILAR İNSANLARI DEĞİŞTİRİR

00:02 0 Comments

Biri de çıksın desin ki; ben çok şey yaşadım çok şey gördüm ama hala aynıyım. 7'de neysem şu anda da aynıyım. Evet yaşadım bir çok şey ama değişmedim. Hadi desin, yok anam yok mümkün değil. Çünkü; "Acılar insanları değiştirir" bunu sakın unutmayın. Hatta üstad Paulo Coelho'nun müthiş bir sözü var söylemeden geçemeyeceğim; "Acılar insanları değiştirir. Eğer bir insanı değiştirmek istemiyorsanız onu kırmayın" şahane söz valla.

Her şey biz insanlar için arkadaşlar. Gönül ister ki güllük gülistanlık yaşayıp ölelim ama namümkün. Dert de bizler için mutluluk da huzur da acı da. Önemli olan yaşadığımız her sıkıntılı olaydan sonra kendimize ders çıkarmaksa iyi tarafından bakmak lazım belki de yaşadığımız her şeye. Hani derler ya, kişi kendi sıkıntısını dünya ağırlığında görürmüş diye. Aynen öyle. Size çıkıp da diyecek halim yok, aman millet siz siz olun yaşadığınız şeylerin sizi üzmesine, kırmasına, değiştirmesine izin vermeyin diye. Ama işin en kötüsü biri tarafından kırılmak aslında galiba ya da her neyse işte...

Konu derin aslında daha doğrusu herkes farklı şeylerde acı hisseder farklı şeylere üzülür. Ben genel temamdan yola çıkarak bir insanın bizi üzdükten sonraki haleti ruhiyemiz üzerinde duracağım. Arkadaşlar, kimse istemez üzülmeyi, efkarlanmayı, acı çekmeyi evet ama biri tarafından hayal kırıklığına uğramak. İşte bu bazı acılara bedel yeminle. Çok güvendiğiniz biri tarafından siz hiç hayal kırıklığına uğradınız mı? Eminim çoğu kişi yaşamıştır zaten bunu. İşte bunu yaşayan insanlar özellikle öğreniyor birine koşulsuz şartsız inanmamayı, güvenmemeyi. İşte bunu yaşayan insanlar ne yazık ki tecrübe etmiş oluyorlar yüreğin vermiş olduğu bağlantının kopmasının yaratmış olduğu tarifsiz acıyı. İşte bunu tecrübe etmiş insanlar güvensizliğin ne demek olduğunu yaşadıkları şey sonucunda genele yayıyorlar ve kendinden başka bir Allah'ın kuluna güvenmemeyi öğreniyorlar. Ne acı!


Oysaki güvensiz yaşanır mu şu koca evrende? Çok sevdiğim bir söz vardır; "insanların birbirlerine yaptığını dünya toplansa yapamaz" diye. Nasıl da yerinde bir söz öyle değil mi? Ha zamanla yatışıyor tabii ki de geçiyor edinilmiş her sıkıntılı tecrübe. Geçene kadar buram buram yakıyor yürekten gelip genizden fışkıran lanet olasıca pislik mendebur acı :) Acıya küfretmek heyt beee ben daha neler söyleyeceğim şu ahir ömrümde :) Millet, aman şunu yapmayın, yok efendim şöyle düşünmeyin gibi beylik laflar etmeyeceğim. Nihayetinde bir olay karşısında ben üzülüp kahrolabiliyorum. Hayır yani kelin ilacı olsa kendi kafasına önce öyle değil mi :) Ancak şunu söyleyebilirim ki, siz siz olun gerçekten üzmeyin kimseyi. Karşınızdakinin değişmesine neden olabilecek şeyler yaşatmayın ona. Yapmayın bakın kızdırmayın beni. Birinin sizi de değiştirmesine izin vermeyin. Ha dile kolay evet ama var gücünüzle savaşın, sonra dönüşü olmuyor inanın. İlişkilerde bi bakıyorsunuz neler neler yaşamışsınız, güven ayaklar altına alınmış yıllar içinde ancak toparlayabiliyor insanı başka bir yüreğe konabilmek için. Yalnızlık Allah'a mahsus ise, kıymayın sizi sığınacak liman olarak bilen kalplere.

Sizlere ancak şunu söyleyebilirim canııımm arkadaşlarım, acıyı sevmek pek tabii ki de olmaz ama yaşadığınız şeylerden mümkün seviyede dersler çıkarmaya çalışın derim ben. Ha bir ilişkide daha ziyade yıpranan, ağlayan, savaşan, üzülen sizseniz yeni ilişkinizde geçmiş ilişkinizde yaptığınız hataları yapmamayı öğrenin, öğrenin ki zırhlı bir şekilde başlayın ilişkinize. Ha tam anlamıyla yine güven duyamazsanız zira yeteri kadar değişmiş olacaksınız zaten ancak hatalardan ders çıkarmak tam bu noktada devreye giriyor işte. Zaten sizin özellikle dikkat etmeniz gereken pek bir şey kalmıyor eğer eski siz değilseniz artık. Bilmem anlatabildim mi?


Siz siz olun, sakın ama sakın birinin değişmesine neden olacak acılar yaşatmayın ona. Unutmayın ki, ah'dan kaçılmıyor, nereye gitseniz bulur ve yapışır yakanıza...

14 Şubat 2017 Salı

14 ŞUBAT SEVDALILAR GÜNÜNÜZ KUTLU OLSUN...

00:39 0 Comments

Bugün 14 Şubat... Bilmeyenler varsa dedim hani :) Millet sevdalılar günü şerifleriniz hayrolsun. Nice günleriniz, sevda sözcükleriniz, aşk mesajlarınız, hediyeleriniz olsun emi. Şimdi diyorlar ki bir de, çok abartılıyor 14 Şubat. Yahu adı üzerinde değil mi zaten, "Sevgililer Günü" bugün be, özel gün işte.

Hadi erkekler neyse diyeceğim de diyemiyorum valla dilim varmadı valla. Kadını erkeği yok arkadaşlar özel günün. Bu hediye alınsın, sürprizler düşünülsün vs değil. Ortada varsa eğer bir gönül ilişkisi özel günlere önem verilmeli diye düşünüyorum. Ama size bir itirafta bulunayım mı; yine de benim için en özel iki gönlün doğum günleri ve yıl dönümleri. Bu ikisini tek geçiyorum valla. Benim nazarımda unutulmaması gereken, kutlanmaya, hatırlanmaya değer iki önemli gün. Ama onun dışında bir kadın olarak tabii ki de sevgililer gününe de önem veriyorum hani. Ayrıca kim istemez canım, sevgililer gününde sevgilisi yanında olsun, ona hediye almış olsun, o güzel bir şey hediye etmiş olsun, güzel bir yerde romantik bir yemek yensin, baş başa diz dize zaman geçirilsin. Ah ulan ahhhh yeminle kendimi bir yerde kesmeye gidiyorum şu an. Yine bir 14 Şubat ben yine yalnızım. Laaannn ne talihsiz başım varmış, ne kısmetsiz bir insanmışım ben. Allah'ııımmm benim de hakkım değil mi Şubat'ın 14'ünü en içten gelen aşk dileklerimle kutlamak. Değilmiş zaar bana kısmet. Olsun günler çuvala girmedi ya benim de kutlayacağım günler olur zaar :)

Şaka bir tarafa arkadaşlar, ayrılmasın sevdalılar emi. Böyle hep sevin birbirinizi, üzmesin be kimse kimseyi bak kızdım yine. Kolay bulunmuyor seven bir yürek hele de o yürekte sonsuz sadakatle yer etmek. Bulduğunuzda sıkı sıkıya sarılın emi, acımasın sevda uğruna canlarınızı. Sevin sevilin mis valla, var mı bundan daha güzel bir duygu dünyada?


Bir de çok bilmişler konuşuyor ya hani, yok efendim kapitalizmin dayatması bunlar, yok işte zorunlu tutuluyor, vay efendim sadece bir güne ne diye sığdırayım ben aşkımı diye. Sana sadece Şubatın 14'ünde git sev demiyor ki kimse. Sev ulan sev yeter ki sev ama özel günleri de es geçme hani. Sevgilisi olmayanların ve sevgilisi olanların kıskançlığından başka bir şey değil Sevgililer günü için boş konuşanlar valla bakın. Kapitalist sistemin dayatması diyorlar Sevgililer Günü için, ama ceplerinde son model telefonlar hatta çıkar çıkmaz alırlar. Baban üretiyor değil mi o bilmem kaç sıfırlı telefonları. Yeminle böyle boş boğazlılar olunca tutamıyorum kendimi siz benim kusuruma bakmayın emi :)

Siz kimseye kulak asmayın arkadaşlar, hatta bana bile. İçinizden nasıl geliyorsa öyle davranın. Ama varsa hayatınızda özel bir insan, bugüne ayrı iltimas gösterin demiyorum ama Sevgililer Günüyse bugün, hakkıyla yaşayın. Yiyeceğiniz baş başa bir yemek bile kafidir yeter ki baktığınız sevdiğinizin gözleri olsun.

Sevgiliniz olsun olmasın, gününüz kutlu mutlu olsun arkadaşlar...

7 Şubat 2017 Salı

HASTALIKTA VE SAĞLIKTA

00:27 0 Comments

Yani bir şey söyleyeyim mi dostlar, bugün içimde bir burukluk var. Hani böyle nedeni yoktur bazı içsel sıkıntıların. Oysaki hayat felsefemdir nedensiz hiç bir şeyin olmadığına dair ısrarım. Tabi var kendimce nedenim de, aman ne bileyim boş boş isyan edip çığırasım var müsaadenizle :)

Canım yanarken içten içe, dedim ki hastalıkta ve sağlıkta diye verilen sözler var ya acaba diyorum geçmiş dönemlerde mi favoriydi bu söz? Ya da diyorum, biz büyüdük ve kirlendik mi dünya da aşklar da? Velhasıl, belki bundan bi 30-40 sene önce "hastalıkta ve sağlıkta" diye sözler verilirken, şimdi yanında bulabilirsek sevdiğimizi şükür ediyor olduk. Çok şey söyleniyor çünkü ilişki içinde, çok vaatler, pek çok yeminler. En ufak bir huzursuzlukta ise bir bakmışsın yoklar. O birbirlerinin gözüne bakıp da ölümüne söz veren çiftlerden eser yok iyi mi? Eee hani verdiğin sözler diye sormazlar mı adama arkadaşım? Çözülemeyecek problem yok demesin kimse gayet de var ve inanın aşk da çoğu sıkıntının üstesinden gelmiyor tek başına. Emek yoksa ve vuslata dair koyulan bir hedef, aşkmış sevgiymiş yalan dolan.

Çabalayacaksın arkadaşım seviyorsan, yok öyle armut piş ağzıma düş. Oldu anasını satayım. Tamam ya nasıl olsa hayatımda biri var, beni seviyor, e ben de onu seviyorum, gidiyor böyle gitsin işte. 1-2 yıla kadar da evleniriz zaten. Başkaaaa? Kimse kusura bakmasın ama herkes elini taşın altına koyacak ya. Yeminle geldiler yine bana iyi mi bi kızdım sinirlendim yani :) Emeksiz, çabasız olmuyor olmaz da. Yok öyle saldım çayıra mevlam kayıra aşkları. Şimdi içten içe soruyorsunuzdur; ne demekmiş acaba "saldım çayıra mevlam kayıra aşkları" diye. Valla öyle ben öyle tanımlıyorum hiç çaba sarf etmeyen sözde aşıkların yürüttükleri ilişkileri. Problemler, sıkıntılar, huzursuzluklar illaki olacak olmazsa sıkıntı var zaten. Ama durduk yerde sorunlar çözülmüyor millet. Bir de ne olursa olsun seviyorsanız eğer sahip çıkacaksınız yahu ilişkiniz sürecinde hem sevdiğinize hem ilişkinize. Hazırdan olmuyor rayına oturmuyor hiç bir şey. Kolay kazanılmıyorsa sevgi hele de bu devirde, biraz feragat edeceksiniz hem bazı huylarınızdan, alışkanlıklarınızdan vs. Sırf ilişki yaşıyorsunuz diye gidin değişin demiyorum ama, ilişkilerde bir kişinin daha çok sevdiği gerçeği var ya işte ona yazık etmeyin bari.


Ne güzeldir mutluyken de, üzgünken de, hastayken de yanında sevdiğini bulmak en rahatlatıcı huzuruyla. Hastalıkta ve sağlıkta sözü bundan dolayı veriliyordur valla bak bence öyle. Çünkü yalnız olmuyorsa, yalnız yaşanmıyorsa hayat, yanında istiyorsa kişi hem mutluluğunu hem sıkıntısını paylaşacak birini sahip çıkacaksınız ya işte o zaman var olan değerlerinize. Benim derdim ne biliyor musunuz arkadaşlar? Sahipsiz kalmış ilişkiler, yalan dolanla kandırılan sevgililer, verilen değerin yarısını bile göremeyen aşıklar. Derdim tamamen bunu yaşatan kendini bilmezlerde. Evet kendini bilmez diyorum, çünkü seviliyorsun be seviliyorsun. Deli gibi değer görüyorsun da egon mu tavan yaptı ne bu havalar? Benden vazgeçemez düşüncesinin yaratmış olduğu kasıntı halleri. Öyle bir bırakılırsın ki, hayır bırakılmayı geçtim de öyle bir sevgisiz kalırsın ki ne olduğunu şaşarsın demedi deme.

Yaşanılan her türlü acı sıkar insanın yüreceğini. Üzer, yıkar, ağlatır... Ama bu aşk acısı denen meret var ya, dermansız bırakır. Bir de yaşanmışlık varsa hak edilenden fazla, sızım sızım sızlatır da dindirmez acısını hiç bir oyalanma şekli. İllaki bir ömürlük olmayacak ilişkiler, illaki bitecek bir yerde keşke bitmese dersiniz ama olmuyorsa sürdürmenin anlamı yok artık o ilişkiyi. Ama sizden ricam, değere ve emeğe saygı yahu. Bakın sanat da yıllardır bunun için çırpınmıyor mu :) Yaşanmış güzel günlerin hatrına, değeri bitirmeden yolları ayırın bari. Yıpratmadan ve yıpranmadan. Ne diyeyim ki aslında, hayat yönlendiriyor belki çoğu şeyi ama kadere yön vermek bazen elimizde olabiliyor bilesiniz...

6 Şubat 2017 Pazartesi

AŞK ACISINI DİNDİRME YOLLARI

00:10 0 Comments

Zaman... Tamam bitti konu yine erkenden nihayetlendi. Başka yolu yok ki zaten, zaman sadece biraz zaman. Hadi eyvallah :)

Arkadaşlar aşk ve ayrılıklar neler yazılıyor, neler çiziliyor, ne nasihatler, ne öneriler... Ben tabii ki de nasihatte bulunmayacağım ne haddime bee yerimi bilirim tamam mı. Sanmayın bilir kişiliğim yerlerde hayır tabii ki ama bu konu çok hassas bir konu olduğundan, şunu yapın bunu yapın diye yönlendirmelerde bulunamam. Nihayetinde herkesin nasıl ki aşkını yaşama şekli farklıysa, acısı için de aynı farklılıklar söz konusu. Ancak herkeste geçerli olan tek bir kural var galiba, o da; zaman!

Aşk acısı... Bildiğiniz tüm üzüntülerden daha üzücü, tüm acılardan daha acı gelir değil mi? Yahu uyanın yok öyle bir dünya :) Şuna da karşıyım valla, hani örnekler verilir ya, bilmem nerede açlıktan ölen insanlar varken senin şu halin gerçekten komik. Ya da millet sokaklarda dilenirken senin göz yaşı dökmen vicdansızlık. Gibi gibi gibi. Bunların elbette ki farkında insanlar. Ama hani derler ya, kişi en büyük sıkıntının kendisinde olduğunu sanırmış diye, o misal işte. Tabii ki, etrafımıza baktıkça şükür nedenlerimiz artıyor evet aynı fikirdeyim. Evet haberleri okuyunca gereksiz yere belki üzüldüğümüzü düşünüyoruz ama "o an" meselesi var ya hah işte düşünemiyorsun ki. Sadece yaşadıkların ve yaşayacakların hayali işgal etmişken beyni, yemek yemeyi dahi unuturken etrafımızdaki acılara iç çekemiyoruz. Ben böyle örnekler söylemek istemiyorum, kaldı ki bana da söylendiğinde ben de ziyadesiyle sinirlenen bir insanım. Kişi ne yaşıyorsa onu biliyor arkadaşlar. Duyarsızlık olarak adledilmesin lütfen, bahsetmek istediğim şudur ki, etrafınıza bakın evet şükür için bir çok neden göreceksiniz. Ama ayrılık acınız mı var, yaşayacaksınız işte yapacak hiç bir şey yok. Başkasının kötü durumuyla kendimize pay çıkarıp üzüntü dindirilemez buna karşıyım ben. Şükür edilir belki dersler çıkarılır evet ama, başkasının acısı rica ediyorum size güç vermesin bunu anlatmaya uğraşıyorum.


İnternete yazdığınızda bir sürüüüüüü öneri çıkacaktır karşınıza. Ayrılık sürecini kolay atlatma yöntemleri diye. Bir çoğu da kabul görmüş kurallar olabilir. Ancak ne yaparsanız yapın, o zaman geçmedikçe acınız taze kalacak içinizde. Yahu işte hep kızdığım nokta, güzel vakit geçirirken akreple yelkovan birbiriyle yarış halinde olurken, neden böyle sızı yaratan durumlar olduğunda geçmez bu zaman denen illet. Hayır kastın kime senin diye sormazlar mı adama? Zaten canım burnumda sen de geçiversen böyle pervasızca, hatta farkına bile vardırmasan saat başlarının yokluğunu nolur ki ha nolur :(

Şimdi zaman diyorum evet ama bazı aşklar öyle acılar bırakır ki ardından, yıllar geçer de unutamazsın yaşadıklarını. Ha aşkın diner, tabii ki de acın da yatışır ilk günkü gibi kanamaz ki yüreceğinin parçası. Ama unutturmuyor zaman bazı yaşanmışlıkları bunu da bilin hani. Ufak bir sözde, gezdiğiniz yerde geliyor inceden aklınıza, feri gitmiş gözlerinize dolan yaşlar eşliğinde. Belki hafif bir buruklukla hatırlıyorsunuz belki de hala sinir harbiyle savaşırken küfürler savuruyorsunuz. Ama alışıyorsunuz işte, ne yaparsanız yapın alışıyorsunuz. Benim naçizane önerim, kendi halinize kalmamaya çalışın. Bu da bi nebze işe yarıyor bilin. Kendimden örnek vereceğim; canım sıkkınken kimseyle görüşmem mesela. Kendi kabuğuma çekilirim, kimseyi rahatsız etmek, üzüntümle germek istemem çünkü. Ama çok kötü oluyor işte ayrılık acısı çekiyorsanız. Bunun için diyorum ki, kendi kendinizi dinlemeyin. Atın kendinizi dışarı, arkadaşlarınızla daha çok vakit geçirin. Hiç kimseyi bulamazsanız bile, çıkın sokak sokak gezin şehri, ya da alışveriş yapın. Ama ne yaparsanız yapın yalnız kalmayın. Ne zaman ki yalnız kalıyorsunuz, pusuda sizi bekleyen anılar hucüm ediyor çünkü devrelerin yanmış beyne. Sonrasında sabaha kadar ıslanmış yastıklar eşliğinde kalp ağrıları.

Çok duyuyorum etrafımda, nette de karşıma çıkmıyor değil hani. Gereksiz iletişimi kesin, onu hatırlatan eşyalardan kurtulun vs vs. Daha bir çok örnek. Evet bunlar kesinlikle bir adım, ama ne yaparsanız yapın aklınız sizde işte. Ha bazı insanlar o kadar güçlü olabiliyor ki, ne kadar sevmiş olursa olsun bir hafta evet evet bir haftada unutuyor hayatına kaldığı yerden devam ediyor. Eşyaları da atmıyor, yeni aşklara da yelken açmıyor belki ama unutuyor. Bilmiyorum gerçekten güçlü oldukları için mi böyle, yoksa dışarı böyle mi gösteriliyor onların içinde işte ben bir şey diyemiyorum bununla alakalı. Ama bildiğim en iyi yöntem, zaman. Şöyle bir öneride bulunabilirim sizlere, unutacağım diye ya da canınız yanıyor diye sakın alkole başvurmayın sakın. Bunu kendinize yapmayın. Sırf uyuyabileyim diye her gece alkolle girmeyin yatağa, az da olsa unutturuyor diye kendinize bu haksızlığı yapmayın. Kimse sizden değerli değil desem de yine kendi bildiğinizi okuyacaksınız evet ama, alkol kesinlikle çözüm değil kaldı ki sonrasında ciddi tahribatlar oluşturmuş oluyor. Anı unutacağım diye geleceğinizi lütfen tehlikeye atmayın.


Vay anasını dostlar, insanoğlu ne nankör insanlarız buna şaşıyorum şu an. Birlikteyken yaşanılan mutluluklar geliyor da aklıma yukarıda yazdıklarıma gülüyorum inanın. Nereden nereyeeee :) Ay değmeyen biri için kendinizi üzmeye değmez gibi bir klişe benden asla duyamayacaksınız. Kaldı ki, değmeyecek olsa bile zamanında gönül onu sevmişse, acısını da çekecek paşalar gibi yapacak hiç bir şey yok. Unutmayın ki, ne olursa olsun daha dünyada bu kadar görülmesi gereken yer ve yaşanması gereken güzellikler varken, kendinizi zarara sokacak acı unutma yöntemlerinden uzak durun kafi

26 Ocak 2017 Perşembe

MEVSİMLERİN DUYGULAR ÜZERİNDEKİ ETKİSİ

00:52 0 Comments

Aşk denen meret her mevsim güzel ancak kışın daha bi tatlı yapıyor hisleri acaba? Hani sıcak şarap eşliğinde şömine başı romantizm falan ha ne dersiniz? Sevgilisi olmayanlar hayıflanırken, olanlar mutluluktan dört köşe, sevgilisi olup da birbirinden uzakta yaşayanlar ise küfür ediyordur şimdi bana. Ne ya nihayetinde herkesin duygularına tercüman olmaya çalışmak suç mu arkadaşlar :)

Aslında bugünkü yazımın konusu bu değildi açık konuşmak gerekirse, ama baktım dışarıda nazlı nazlı savrulurken kar taneleri ve soğuğa kesmişken hava parmak uçlarını üşüterek, anammm böyle bi hüzün bastı işte bana, böyle bi tuhaf oldum, böyle bi ah ulan ahhh isyanlarıyla hayal dünyasına daldım. Sonra dedim ki, kim ne derse desin mevsimlerin duygular üstünde etkisi var. Ha sanılmasın ki kışın daha çok seviyorken yaz gelince aşkımız bitiyor. Bundan bahsetmiyorum tabii ki de, ama şimdi bana olmasa da kendinize itiraf edin dostlar, siz de yanınızda sevdiğiniz, böyle birbirinize sokulmuş bir halde battaniye altında güzel bir film açıp izlemek istemez miydiniz? Ya da elinizde kahveniz karın yağışını izlerken birbirinizin gözlerinin taaa içine dalıp da mutluluktan ölmek istemez miydiniz? Ya da karın oluşturduğu soğukla karışık mutlulukla birlikte sevdiceğinizle birlikte elele soğuğa aldırış etmeden dolaşmak istemez miydiniz? Kabul edin isterdiniz, kabul ediyorum ben de isterdim :(


Mevsimlere göre aşkınızın şiddeti artıyor ya da azalmıyor hayır. Ancak mevsimlere daha doğrusu hava şartlarına göre duygu yoğunluğunuzda değişiklikler oluyor arkadaşlar. Ben dedim olacak olmalı :) Mesela yazı ele alalım, tamam yine aşıksınız yine buram buram sevda kokuyorsunuz ancak ne bileyim böyle bir romantik ortamdır ya da romantik hayallerdir sanılmıyorum ki çok kurulsun. Tatildir, gezmedir, sıcaktır, denizdir, plajdır, kumdur, güneştir... Romantizme zaman mı kalıyor beee :) Anammm anında ilişkilerden soğudum iyi mi :) Şaka bir tarafa tam olarak bahsetmek istediğim de bu işte. Yazın baktığınız zaman belki kafanızı dağıtacak çok şey olduğundan, belki terden yapış yapış olduğunuzdan, belki tatil aşkınızdan, belki de bahanesi her neyse işte. Ağustosun sıcağında evde oturup sevgilinizle film izler misiniz? Hayır! Nemin artık ağlayacak boyuta getirdiği o sıcağın altında şehri sevgilinizle elele karış karış gezmek ister misiniz? Hayır! O zaman kimse bana gelip de aksini iddia etmesin. Yine seviyorsunuz yine aşıksınız ama romantik değilsiniz valla kabul edin bak bizbizeyiz şurada :)

Kasım'da aşk başkadır misali, mevsimlerin duygularımız üzerinde etkisi de değişkenlik gösteriyor. Baharda mesela parlamaya yüz tutmuş çimlerin üzerine sarılıp pırıl pırıl göğe bakmak istemez misiniz yahu? Görünce dışarıda lapa lapa yağan karı valla da tutamadım kendimi arkadaşlar. Evde sevdiceğimle oturup peş peşe film izleyesim geldi, geldi valla doğruya doğru.

Velhasıl kelam, aşk öyle güzel bir duygu ki millet, her daim değerini bilip ona göre yaşamalı. Mevsimler, hayaller bahane aslında. İçinizden nasıl geliyorsa yaşayın aşkınızı, ama hakkıyla yaşayın. İlişki adı altında birbinizle oynamadan oyalamadan hakkını verin, değeri azalmaya yüz tutmuş aşkın.


25 Ocak 2017 Çarşamba

SEVMEK ŞIMARTIR MI?

02:30 0 Comments

Başlığı atarken ben de dahil olmak üzere aklınızdan geçen soruları duyar gibi oldum; "kime göre neye göre" nidalarıyla yükselen. Şöyle açıklayayım sevgili millet, densizse şımarır sevilen kişi. Bu da böyle biline. Kızdım bakın şu an. Hayır yani sen kim köpek şımarıyorsun be. Otur işte adam gibi sevildiğinle övün, hayret bir şey. Hayıırrrr yo yooo yanlış anlaşılmasın, hanım kızlarımız için de geçerli bu durum ha. Sanılmasın ki tek pencereden bakıp erkekleri topa tutuyorum, kat-a öyle bir şey söz konusu değil :)

Şimdi arkadaşlar, sevmek sevilmek, el üstünde tutulmak, aşkını tüm samimiyetinle sonracıma efenim içtenliğinle yaşamak. Hem sev hem çılgınlar gibi sevil, böyle mutluluktan endişe etmeye bile başla yani nazarlara gözlere geleceğim diye. Nihayetinde başka türlü geçmez yahu bu hayat sevmeden ve illaki sevilmeden. Ama haddini bileceksin arkadaşım sevilirken de. Sevenlerden ziyade sevilen durumunu ele alacağım millet. Hani şöyle tipler var ya, karşı tarafın sevgisinden emin, e seven de el üstünde tutuyor böyle, Allah'ııımmm bi güzel sözler, bi güzel mesajlar, bi ilgiler, bi alakalar. Seviyor yahu yani içinde mi tutsun kızımız ya da abimiz. Yansıtacak tabi çok sevdiğini. Böyle geceler boyu mesajlar ataaarrr, sonracıma yanında böyle okşar, öper, yanaklarını mıncırır falan. Hah buldum, çocuk gibi sevmek derler ya tam o misal işte. Çocuk gibi sever kişi anaaaa bi bakarsın adam şımarmış. Böyle kafalara çıktı inmiyor aşağıya. Ya sen bi kendine gel arkadaşım, bi destur yani. Bu ne havalar bu ne afralar tafralar seviliyorsun diye. Ya sen hayatında hiç mi ilgi görmedin, yahu sen hayatında ilk kez mi sevildin, anan da mı sevmedi yavrum seni egosunu yediğim :)


Demem o ki, sevmek şımartır valla. Yalnız kurunun yanında yaşlar da ziyan olmasın. Herkes aynı mı değil? Tüm parmakların hepsi aynı mı? Değil. Ama baktığımız zaman çoğunluğa yoğun ilgi, sevgi şımartıyor arkadaşım kim ne derse desin. Ha bazısı bunu belli eder, bazısı içinde yaşar şımardığını. O nasıl oluyor diyeceksiniz hemen açıklayayım. Şimcik şöyle ki, şımarmıştır kişi ama seven kişiyi ilgisinden sevgisinden uzaklaştırmamak için güya susar böyle, hani belli etmez. Oysa ki nasıl da hoşuna gidiyordur ha, nasıl da böyle içten içe kaynıyordur damarlarında deli şekline bürünmüş akan kanı. Başkalarına anlatır hava atar işte. "Ya aga kız beni bir seviyor bir seviyor anlatamam. Yani benim bir şey yapmama gerek yok o zaten ikimize yetecek kadar sevgi gösteriyor. E el üstünde de tutuyor. Yani ben de sevilmeyecek adam değilim hani. Baksana şu yüze, baksana şu tipe. E kız da haklı bulmuş tabi yağız delikanlıyı sever de şımartır da" der. İşte böylelerine halk arasına, sen kim köpek diyoruz :)

Yani çocuk çok severim iyi de anlaşırım ama oldum olası şımarık çocuk bile sevmem. Şımarık insanlara yok tahammülüm yahu elimde değil millet. Hani böyle bazı ablalar var, ağzını yaya yaya konuşur, böyle bir hareketler bakmalar. Minnak kız çocukları gibi. Hah işte onları da sevmiyorum ben. Ay durun yaa bunun konumuzla alakası yok sanki :) Kendini bilen insan, görmüş geçirmiş, sevgili tecrübe etmiş insanlar şımarmak nedir seven insanı el üstünde tutar işte. Armut piş ağzıma düş yapmaz. Sevildiğinin farkındadır, ve bunun mütevaziliğiyle süzülen insanlar var ya hah işte onları yeme de yanında yat. Şey yani mecazi mürsel yaptım burada :) Bu tip insanlar, çocukken aile sevgisini ve şefkatini en ince ayrıntısına kadar yaşamış ve doymuştur. Doymak ne kadar doğru bir kelime bilemedim ama, biliyordur yani nasıl davranacağını. Ama hiç sevgi görmemiş, sevgisiz bir aile ortamında yetişmiş bir insan, sevgilisinin biraz sevgisini görünce dahi hemen havalara uçar. Çünkü sevgi karşısında nasıl hareket edeceğini bilemez. Yani ben buna bağlıyorum şımaran insanların davranışlarını.


Siz siz olun arkadaşlar, baktınız ki sevdikçe karşı taraf şımarıyor, böyle sen kimsin havalarına giriyor, aman efendim ben zaten sevilen bir tipim diyerek kasılmaktan şekilden şekle giriyor, yapmayın şımartarak sevmekten vazgeçin. Çünkü bazı insanlar sadece severken bazıları ise şımartarak sever. Böyle bir gerçek var nihayetinde, şımartarak sevmek. Baktın ki karşındaki şımartarak sevilecek bir tip değil, boşver içindeki coşkuyu hak ettiği şekilde sev gitsin. Hayret bir şey ya. Değene bin sevgi feda sevilmeyi bilmeyene de tüm yollar köle olsun :)

24 Ocak 2017 Salı

SEVGİ YORULUR MU?

00:06 0 Comments

Sevgi diyorum sevgi yorulur mu dersiniz? Şimdi içinden, "bu kız da iyicene saçmalamaya başladı ha" diye gıybetler yapıyorsunuz ama inanın millet yorulur sevgi dediğimiz kendi soyut gücü ise bizden büyük duygu. Yani siz de hayretsiniz yani, vardır elbet bir bildiğim yazdığıma göre :)
Arkadaşlar, tek başına düşündüğünüzde "sevgi yorulur mu?" diye belki hayır diyorsunuzdur ancak insan sevmekten de sevgisinden de o kadar yorgun düşüyor ki, bir daha kimseyi sevemeyeceğinizi bir daha öyle bir sevginin içinizde oluşmayacağını sanıyorsunuz. Ve inanın yanılıyorsunuz :) Hepimiz aşkı tattık en azından büyük bir çoğunluğumuz bu duygunun nasıl bir his olduğunu gayet iyi biliyor. Ve birçoğunuz gel zaman git zaman içinde, hele de deneyimlediğiniz acı bir ayrılık varsa, bir daha kimseyi sevemeceğinizi söylemişsinizdir hatta düşünmüş hatta uzun bir süre de bu sözününüz arkasında durmuşsunuzdur. Ancak gün geliyor yine aşık olup yine benzer duygularla birine tutuluyoruz. Demek ki neymiş büyük konuşmamak gerekiyormuş. Tamam sorunu çözdük haydiyin eyvallah :) 

Şimdi düşünün arkadaşlar, bazen düşünmekten yoruldum dersiniz, bir konu hakkında yoğunlaştığınızda dinlenmek için kahve molası verirsiniz. Nihayetinde beynimizin ve kalbimizin aynı anda aynı duyguyu hissettiğini düşünün. Yorucu olmaz mı dersiniz? Elbette ki olur. Ancak nüans var arada tabii ki. Eğer sevginizi en sorunsuz en sıkıntısız haliyle yaşıyorsanız ohh mis, ne yorulacaksın anasını satayım, düşünmelere hissetmelere doymazsın. Amaaaaa varsa karşınızda sevginize layık olmayan, layık olmadığı gibi de sevginizi yerle bir eden, yerle bir ettiği gibi o kadar sevginize ufacık da olsa değer verip saygı göstermeyen biri bakın bakalım o sevgi hala içinizde dinç bir şekilde yaşamaya devam ediyor mu? Aslında bir insanı düşünün kendinizi düşünün yahu. Cenin, bebek, çocuk, genç, olgun, yaşlı... Hislerimiz de böyle arkadaşlar yani bir nevi. Tohumdur sularsınız, filizlenir büyür yaşar yaşar yaşaaarrr ve gün gelir ölür. O misal!


Ne var biliyor musunuz dostlar, sevginin aşkın ölmesi değil de mevzu bahis o yorulması var ya işte o asıl can yakan acıtan kızdıran susturan insanı. "Canı yanmış bir insan öyle bir susar ki tribine hasret kalırsın demiş" üstad. Öyle işte biraz da. Seviyorsunuz, canınızı dişinize takıp seviyorsunuz hem de. Yatıyorsunuz o kalkıyorsunuz o yemek yiyorsunuz o su içiyorsunuz o. Tüm benliğinizi kapladığını düşünün karşı tarafa duyduğunuz aşkın. Ha diyeceksiniz ki var mı öyle aşıklar, var mı gerçekten böyle seven. Var inan olsun var millet, uzakta da aramayın. Bilin ki ne yazıyorsam bizzat yaşayıp tecrübe ettiklerimden yola çıkarak yazıyorum. Neyse, evet öyle sevgiler öyle sevenler var. karşınızdakinin sizin sevdiğinizin yarısı kadar sevmesine razı gelirsiniz. O al aşağı eder aşkınızı, kıymet bilmediği gibi saygı göstermez hislerinize. Sanki bu duyguları ona karşı hissetmeye mecburmuşsunuz gibi davranır size. Değer bilmediği yetmezmiş gibi, sizin o kadar sevdiğinizi bile bile kütük misali durur yani karşıdaki işte o zaman başlar sevginiz yorulmaya. Aslında şöyle bir şey var, siz siz olun gerçekten sevginiz karşısında ufak da olsa kılını kıpırdatmayan biri varsa yapmayın arkadaşlar, sevmeyin demiyorum içinize hakim olamazsınız çünkü ama sizi yıpratmasına izin vermeyin sevginizin içinize sığmayacak enerjisinin. İşte o zaman yoruluyorsunuz. Ben yapamadım, başaramadım. Bunun için size yapmayın diyorum. Canımdan oluyorum sandım, akıl sağlığımdan da. Ya öleceğim sandım sevmekten, öyle bir sevgiyle öyle bir aşkla bağlandım. Ve ne oldu sevgim içimde patladı, güvenimden oldum, sevgimden oldum, karakterimden oldum, hislerimden oldum, duygularımdan oldum, kendimden oldum ya en önemlisi. Yapmayın ulan söz dinleyin anasını satayım. Ne zannediyorsunuz beni bu kadar yazmaya yönlendiren hey yavrum heyyy :) 


Sevmek birine karşı heyecan hissetmek, devamlı aklınızı yüzünüzde tebessüm oluşturacak bir yürek olması çok güzel şeyler arkadaşlar. Ancak sevgi yorulduğunda, o içinizde bitmesini izlemeye başladığını görmek off diyorum yani off ki ne offff :) Sevin sevilin, değer bilin ve değerinizi gösterin. Ayarında, kararında yapın ve yaşayın. Sevginizin yorulmasına izin vermeyin. Hızlı koşan atın çiftesi pek olur misali, bilmem anlatabildim mi :) 

23 Ocak 2017 Pazartesi

GARİP BİR AŞK HİKAYESİ...

00:29 1 Comments

Arkadaşlar bugün size bir hikaye anlatacağım ve bu hikayedeki tüm yer ve kişiler tamamen gerçek olup yaşanmış bir hikayeye dayanmaktadır :) Bilen bilir, genelde tecrübeyle sabit, bizzat yaşayıp şahit olduğum olayları yazarım. Ancak bu anlatacağım olayda asla kendi duygu ve düşüncelerimi katmadan, tamamen sizin düşüncelerinizi sizi bırakıyorum.

Bundan 1 ay kadar önce Bakırköy'de bir arkadaşımla oturmuş laflıyoruz. Yan masamızda bir abla, tabi bizim kendisinden haberimiz yok. Biz iki kız, o gıybet senin bu veryansın benim hem gülüyor hem sövüyoruz. Derken ne zaman sonra bilemiyorum, abla masamıza eğildi gider ayak. Ve aynen şu cümleyi kurdu; "bakın güzel kızlarım. Ne yaparsanız yapın önce kendinize saygı duyun. Eğer kendinize saygı duymazsanız karşı tarafın gelip size saygı göstermesini beklemeyin." bu sadece ablanın küpe olsun misali kulağımıza taktığı. Biz tabii ki ilk etapta bir şey anlamadık, bakakaldık ablaya. Yüzümüzdeki şaşkın ifadeden anlamış olsa gerek açıklama yapma ihtiyacı hissetti ve ekledi; "istemeden de olsa kulak misafiri oldum sohbetinize. Gençsiniz güzelsiniz, bu kadar isyan edecek bu kadar kendinizden ödün vereceğiniz şeyler yaşamayın ha yaşıyorsanız da tadını çıkarın onu da yapamadınız s...r edin." gülüşmeler girdi tabi araya. O kadar sevdik ki ablayı, yoğun ısrarımıza dayanamayıp bir çay içmeyi kabul etti bizimle. Ve hikaye başladı...

Ablamız Almanya'da varlıklı bir ailenin tek kızı. Tıp okuyor ve o dönem henüz 21 yaşında. Diploma hediyesi olarak ailesi ona Antalya'dan bir daire alır ve o yaz Antalya'ya tatilini geçirmek için gelir. Ancak evi aldıkları emlakçı kendilerini dolandırmak suretiyle kayıplara karışır. Bir dünya para da gitti, evin tapusu da yok ortada derken düşer aile avukat aramaya. Derken esas oğlanı bulur güzel ablamız. Abimiz Antalya'nın ünlü ve sayılı avukatlarından biriymiş. Hem başarılı, hem yakışıklı hem de zengin. Esas oğlan değil Ediz Hun mübarek :) Neyse, ablamız gider abimizin bürosuna, şikayette bulunacak parasını geri alacak falan. Gitmiş, ama adamdan bi nefret etmeler bi laf sokmalar. Tam bir kavga kıyamet abla çarpmış kapıyı çıkmış. Ondan sonra da bir çok avukat gezmiş ama nasıl olduysa kader bu ikisini bir araya getirecek ya, doğru düzgün bir avukat bulamamış. Neyse tatilini bitirip Almanya'ya geri dönmüş ablamız. Ama avukat abimizin aklına yer etmiş ablamızın güzelim gözlerinin ışıltısı. İnan olsun abartmıyorum, abla bir güzel yok böyle bir güzellik. O döneme ait bir fotoğrafını çıkarıp gösterdi bize 21 yaşında afeti devran. Abi haklı olarak aşık olur bu duru güzelliğe. Düşer o da ablanın peşinden Almanya yollarına, çiçekler mi ararsınız hediyeler mi yüzükler mi. Ama abla istemiyor, görüşmüyor adamla. Telefonları susmuyor ablanın. Kaçak bile gitmiş abi Almanya'ya, evimizin altında 3 gün boyunca yattı diye anlatıyor abla. Tam 3 gün...


Gel zaman git zaman ablamızın babası kızmış bu olaya, "git şu adamla görüş bakalım derdi neymiş." diye, abla da arar adamı Antalya'ya geliyorum der, konuşmak için haa bu arada eklemeden geçemeyeceğim bu ortadan kaybolan emlakçıyı avukat abimiz bir şekilde bulmuş en azından ablaya öyle anlatıyor o da hem iş hem de konuşma olsun diye düşer yollara ve abi karşılar onu Antalya havaalanında. Sonrasında abladan tam 3 yıl haber alınamaz. Evet evet doğru okudunuz kimse ulaşamaz ablaya bir türlü. Abla geliyorum deyince abimiz hemen gitmiş denize sıfır bir ev tutmuş, ablanın da en sevdiği çiçek gül ve zambakmış. Evin içi diyor kızlar, tam bir çiçek bahçesi. Adam her yeri çiçek tarhlarıyla süslemiş. Buram buram çiçek kokuyormuş evin her bir tarafı ve koridorlar boyunca. Abla şok geçirmiş ama tabi başına gelecekleri o an anlayamıyor haliyle daha 21 yaşında ve bundan 46 yıl öncesinden bahsediyorum. 3 yıl boyunca abla yanında abi olmadan balkona bile çıkamamış millet, düşünün tam bir hapis hayatı yaşamış bir nevi. Abi sabahları işe gidiyor, ablayı eve kitliyor. Kesici hiç bir alet yok evde, balkon kapıları ve camlar kitli. Ve simsiyah perdeler..,

Ailesi ulaşamıyor kızlarına, geliyorlar Antalya'ya görüşüyorlar adamla ama kız burada yok diyor. Biz görüştük ve Almanya'ya uğurladım haberim yok diyor. Oysaki kadın evde mapus resmen. Böylece tam 3 yıl geçiyor ve en sonunda evleniyorlar. Abi bir şekilde ikna ediyor ablayı ve abla da kaderine boyun eğiyor artık. Ancak şu cümleyi unutamayacağım, abi yeter ki kız benimle evlensin diye şöyle bir ricada bulunuyormuş; "yeter ki benimle evlen. Sen alma benim soyadımı ben senin soy adını almaya razıyım." düşünebiliyor musunuz? Kadının soy adını almak istiyor yeter ki evlensin kendisiyle diye. E her gün hediyeler, sürprizler, çiçekler ablanın da bi yerden gardı düşüyor tabi. Çok belli etmiyor ama onun da gönlü düştü aslında abiye, en azından biz bunu anladık anlatışından. Ailelere haber edilir ve masal gibi bir düğün yapılır. İlk başta kızın ailesi görüşmek konuşmak istememiş adamla, ama abi o kadar başarılı bir çapkın ki onları da tavlıyor ve alıyor gönüllerini. 3 çocukları oluyor, üçüz üçü de kız. Kızlar şu anda İstanbul'da okuyor, çok da güzeller anaları gibi inan olsun.

Olayın en can alıcı noktalarına geldik arkadaşlar, bundan sonrasını dikkatle idrak edin emi her biri ders niteliğinde. En başta bu kadar seven, kadının peşinden koşan, çiçeklere hediyelere boğan adam ablamızı sayısız kere aldatır. Meğer ablayı eve hapis ettiği 3 yıl boyunca da aldatmış abi. Evlenince de uslanmamış tabi ee huylu huyundan vazgeçmez misali sayısız gül koklamış canım ablamızın üstüne. Bir kısmını bilmiş yakalamış abla ama bir kısmından haberi yok. Abartmıyorum arkadaşlar sayısız kere aldatılmış abla eşi tarafından. Abla hafiye gibi düşmüş hem adamın hem de kadınların peşine ve altlarından ne pislikler çıkmış. Adam zengin tabi ee ünlü bir avukat. Kadınlara ev mi tutmamış, hesap mı açmamış, eşyalar arabalar mı almamış neler neler. Ve her defasında dönüp abladan özür dilemiş. Abla dayanamamış boşanma davası açmış. Ancak abi zaten avukat, ee herkesi de tanıyor açılan davanın mahkemeleri hiç bir zaman görülmemiş. Abla tam 3 kez boşanma davası açmış ama her defasında düşmüş dava. Boyun eğdim artık diye anlatıyor ablamız, ortada 3 çocuk vardı, okulları masrafları. E ben de çalışmadım hiç ev hanımı yaptı beni evlenince, kendi başıma çocuklarıma bakacak gücüm olmadığından gördüm ve sustum. Boşanamadım da sadece evimin hanımı olmaya başladım diyor. Eşine karşı sorumluluğu artık yemeğini yapmak, ütüsünü çamaşırı yapmak olmuş. Karı koca hayatı hak getire en önemlisi abiye saygısını kaybetmiş abla. Bu yaşananlardan çocukların haberi yok ve abla bir kez bile anlatmamış onlara hissettirmemiş de yaşananları.


Her defasında tövbe etmiş abi, kurana el basmış ablayı da alıp hacca götürmüş orada da yemin etmiş, söz bir daha yapmayacağım diye. Ama o güven sarsılmış en temelden toparlar mı bir daha sizce? Hala evliler ve abimiz son olarak 6 ay önce tekrardan bu sefer içten bi tövbe etmiş. Abla bu sefer inandım diyor ve ekliyor, "işin garip tarafı şu kızlar. Evet beni bu kadar aldattı, gururumu yerle bir etti ama beni sevdiğine adım gibi eminim. Onu görebiliyorum ve onu yansıtabiliyor bana" diyor.

Hikayenin detayları var ancak özet halinde işin aslını size bu şekilde aktarmak istedim sevgili millet. Garip bir aşk hikayesi bu. Ben kendi düşünce ve yorumumu asla katmak istemiyorum olaya. Ünlü yönetmen David Linch gibi sonunu tamamen size bırakıyorum. Siz olsanız ne yapardınız? Sabır mı ederdiniz yoksa bir şekilde kaçmanın yollarını mı arardınız?

20 Ocak 2017 Cuma

UZAKLIK MI SEVGİSİZLİK Mİ?

23:57 0 Comments

Ben başlarım arkadaş böyle aşkın ızdırabına der yazıma isyankar bir girizgah yaparım :) Millet merak ediyorum sizce hangisi aşkı öldürür? Sevdiğinizin uzakta olması mıdır daha ağır gelen yoksa sevgisine dair göstermediği çaba mı? Evet çaba diyorum doğru okudunuz. Gözünüzün ayarlarıyla oynamayın :) Sevgiliniz var ama sevgisiz davranıyor bir de üstüne üstlük uzakta bir hayli uzakta yaşıyorsunuz birbirinizle. Hangisi öldürür aşkınızı dersiniz?

Aşkı öldüren etkenler say say bitmez muhtemelen. Herkesin söyleyeceği bir çift isyanı lafı mutlaka var. Ama ben bugün uzaklık ve sevgisizliği ele almak istedim yüksek müsaadenizle :) Zaten arkadaşlar insanın sevdiğinden uzak yaşaması başlı başına bir sorun. Uzaklık yahu uzaklıkkkkk ne meret ne lanet. Bırakın sevgiliyi insanın genel olarak sevdiklerinde uzakta yaşaması sıkıntı. Bir de üzerine tuz biber eker gibi sevgisizliği ekle, heyt beee bu ne ızdıraptır. Ha şimdi diyeceksiniz ki, e madem sevmediğini biliyoruz ne diye birlikte oluyoruz. Yani tabi o da bir seçenek ayrıl gitsin. Ama işte bazı gözü karalar var ki, her şeyi sineye çeker. Uzakta yaşarlar ama aşkını ayakta tutmaya çalışırlar. Fark edersin belki şüphelenirsin beni sevmiyor dersin. Ama senin içindeki o umut ve o aşk var ya, karşı tarafın sana tam olarak yansıtmadığı sevginin bile üstündedir inan olsun. Tamam bir taraf pek tabii ki de daha çok sever kim ne derse desin ancak kişinin tek başına ilişki yürütmesi kadar da ağır bir şey yok. Siz siz olun arkadaşlar, sevginizin yetmediğini hissetmeye başladığınız takdirde, ortada da uzaklık ve sevgisizlik gibi durumlar da varsa uzatmayın daha fazla. Kendi sinir sisteminiz, sonraaa ne bileyim kendi akıl sağlığınız için yapmayın bunu tamam mı bakın rica ediyorum :)


Şimdi bu iki maddeyi teker teker ele almak gerekirse sevgili aşk mağdurları, iyicene yaranıza tuz basmak istemem ama ne yazık ki acı gerçeklerden de kaçılmıyor ki anasını satayım :) Sevgiliniz var ve çok seviyorsunuz. Uzaklığa bile razı gelir gönül, sevgisi aşkı karşısında. Ama tabii ki de getirdiği sıkıntıları da göz ardı etmemek gerek öyle değil mi? Sevgiliniz var tamam süper Allah daim etsin ancak ne bir özel gün ya da bırakın özel günü derdiniz, sıkıntınız, hastalığınız da bile yanınızda olamıyor ve tabii ki siz de onun yanında olamıyorsunuz. Uzaklığın en kötü tarafı özlemekten de ziyade, sevgililer el ele dolaşıp birbirlerine doyarken sizin hasret çekiyor olmanız hele de kadınsanız daha çok acıtıyor valla. E ne olacak işte, daha hassassınız, daha candansınız. Uzaklık aşkı öldürmüyor da arkadaşlar eğer karşınızda özlediğinize beklediğinize değecek biri varsa eğer. Yoksa ortada gerçek bir aşk ve değer ikilisi varsa, ne kadar uzak olursanız olun aşkınız hep canlı kalır. Çiftlerin elini taşın altına koyması gerek tabii ki, değecek aşklar değecek emekler ve her şeyi geçtim değecek insanların yolunu gözleyin bunu der bunu bilirim ben.

Gel gelelim sevgisizliğe. Sevgisizliğin aşkı öldürmedeki gücü yadsınamaz. Bakın arkadaşlar sevmek ayrı değer vermek apayrı şeyler bunu sakın unutmayın. Her seven değer vermez ya da tam tersini düşünün her değer veren de seviyor olmaz. Bir tarafın daha çok seviyor olması o ilişkiyi nereye kadar ayakta tutar dersiniz? Bakın dost acı konuşur, saçma gelmesin ya da sadece okuyup geçmeyin lütfen. Ve sakın unutmayın, hiç kimse ama hiç kimse sizden daha değerli değil. "Önce ben" demeyi öğrenmeli bir ilişkide, bu her iki taraf için de geçerli. Ancak ne yazık ki çoğunlukla böyle olmuyor öyle değil? Nasıl olsa beni benim sevdiğimden daha çok seviyor düşüncesinin arkasına sığınmayın. Sığınmayın ulan, bu ne densizliktir. Ohh ne ala anasını satayım. He oldu anam nasıl olsa seni seviyor sen sevmesen de olur, sen değer vermesen de olur, sen önemsemesen de olur, sen ilgi göstermesen kafana göre yaşasan da olur. Kimse kusura bakmasın, eğer ortada bir ilişki adı altında yürütülen aşk varsa vicdansızlık yapmayacak hiç kimse. Adamın asabını bozmayın be :) Sevgisizlik bir ilişkinin bitmesinde aşkın sönmesinde en önemli etkenlerden biri arkadaşlar. Hem kendi sevginiz hem de karşı tarafın sevgisinden emin olun lütfen. Tek taraflı emekler yıpratır insanı, ve yukarıda da dediğim gibi hiç kimse kralı gelse sizden önemli değil be. Aklınızı başınıza devşirin:)
Sırf bunları söyledim diye de gidip sevgilinizden ayrılın demiyorum evet ama ona göre yol haritanızı çizin, tamam uğraşın çaba sarf edin ilişkiniz aşkınız için ama gördüğünüzde sevgisizliği tekrar denemektense yol verin hem düşüncenize hem de sevginize. Benden söylemesi, unutmayın tecrübeyle sabit :)

AŞKIN PLATONİK HALİ

00:28 0 Comments

Allah'ıımmm sana geliyoruummm :) Her babayiğidin her hanım kızımızın başından illaki bi platonik aşk hikayesi geçmiştir. Yani geçmiştir bence, ne yani tüm aşklar karşılıklı olacak diye bir kaide yok, tabii ki de yaşanmıştır böyle tek taraflı heyecanlar. Aman tanrım yalnız ne heyecan belli değil. Böyle midede kelebek uçuşması olayını hatta ilk platonik aşkınızda yaşamışsınızdır zaar. Velhasıl bugün dedim ki ben de kendi kendime, platonik aşkın yarattığı handikaplar ve heyecanlar neden bugünkü konum olmasın. Nihayetinde zamanında benim de başımdan geçtiyse böyle bir illet :)

Ahh aşk sen nelere kadirsin, bilesin :) Ben şahsen ilk platonik aşkımı lisede yaşadım. Ay daha çocuk da sayılırım ha. Ne bileyim şimdiki çocuklar gibi değildik ki canım biz o zamanlar. Daha çekingen, daha utangaç, aşk nedir bilmeyen, süs püs nedir bilmeyen tiplerdik. Ne bileyim anacığım, şimdiki liseli kızlara bakıyorum büyümüş de küçülmüş hatunlar. Bi süzülmeler, bi bilmişlikler, bi ilişkiler. Ulan ben ne kadar da boş boş yaşamışım o dönemleri diyorum. Aşık olduğum çocukla göz göze gelecek olsam hemen başımı çeviriyordum, "ayyy baktığımı görmedi inşallah, ayyy anlamadı inşallah ondan hoşlandığımı" diye veryansınlar ediyordum teneffüslerde. Ama hiç de unutmuyorum millet, ben birinci sınıftım o da son sınıf. O yılın yaz tatilinde ay siz bendeki ağlamaları görün hele, "ayyy bir daha göremeceğiiiimmmm onu" diye feryatlar figanlar. Demek ki çocuğu gözümde de pek büyüttüysem. Gerçi hala öyleyim, sevmeye göreyim bir babayiğidi, bir gözümde büyütmeler, bi başıma çıkarmalar, bi şımartmalar. Hayır yani başım göğe de ermiyor niye böyle yapıyorsam :)


Arkadaşlar, zannımca aşkın her çeşidi güzeldir, heyecanlıdır, böyle şeker şerbettir. Yani şey ilk başları tabii ki. Edilen kavgaları ve ayrılıkları tabii ki de tenzih ediyorum. Gerçi onlar da sevdaya dahil değil mi? Ayy yalnız ağır konuştum hani, üstad Cemay Süreya gibi hissettim kendimi bir an. Kaldı ki tırnağı bile olamam ya o da ayrı konu :) Neyse, platonik aşk dediğimiz olay var ya, tamam yukarıda yazdım yok işte aşkın her çeşidi falan güzel diye ama yok bee platonik aşkın güzel olanı yani yok valla yani bence. Böyle karşılıklı sevda yaşamak varken, elele dolaşıp sinemalara gezmelere gitmek varken, platonik aşık olduğun adamı göreceksin diye kırı kırk yarmak yorucu bee. Tamam insanın elinde değil belki bu aşk şekli ama yorucu ve üzücü olduğunu biliyorum.

Böyle hep bir umut acaba o da benden hoşlanır mı diye. Böyle hep bir heyecan acaba bugün yine görecek miyim onu diye. Zannımca günümüzde platonik aşk da kalmadı artık. Yani kaç yaşıma geldim bir kere yaşadım bunu hani. Bir daha da denk gelmedi anam iyi ki de gelmemiş bir de onla uğraşamazdım gerçi :) Artık insanlar daha cesaretli, daha gözü kara. Eeee dünya değişiyor biz insanlar da ayak uydurmak zorundayız da yani. Şimdi birinden hoşlandığında pat diye geçip karşısına söylersin yani derdini. Sosyal medya denen kanallar aracılığıyla yok takibe alırsın, yok arkadaş olarak eklersin. Yüklersin de bir kaç fotoğraf dikkat çekmeye çalışırsın en olmadı dediğim gibi "ya afedersin ama ben senden acayiippp hoşlanıyorum" diye itiraf edersin. Valla şahsen ben olsam öyle yaparım kaldı ki yapılıyor zaten. Ama bence siz siz olun, sevdiğinizin peşinden gidin valla. Seviyorsan git konuş arkadaşım. Niye içinde kalsın. Hem unutmayın insan yaptıklarından değil yapmadıklarından daha çok pişmanlık duyarmış. Git söyle anlat derdini. Gelirse zaten senindir hayret bir şey. Gelmezse de amaann başka adam mı kadın mı yok der unutmaya çalışırsınız. Ayy ne de kolay dedim tamam bu kadar basit olmuyor aşık olduktan sonra ama ne olursa olsun umudunuz ve savaşınızdan asla vazgeçmeyin derim. Aşk için her şey göze alınmalıdır ben bunu der bunu yaşarım.


Ne acıdır yahu. Her gece yatağa giriyorsun onu düşünüyorsun ve onun bundan haberi yok. İşte platonik aşkın ne meret tarafı da bu valla. Ne bileyim sen her güne onu görmek umuduyla uyanırken o kendi halinde yaşamasına devam ediyor. Sesini duymak istiyorsun ama mümkün değil, dokunmak istiyorsun ama yanından geçmeye razı geliyorsun. Velhasıl siz siz olun platonik aşka tutulmayın ya. Ay tamam kızgınlıklarınızı duyar gibiyim; "amaaannn Gamze sen de laf ettin şimdi. İnsanın elinde mi canım o duyguları bastırmak" diye. Valla haklısınız densizlik ettim. Aşk işte millet. elimizde olsa zaten gidip de en değmeyecek insanlara gönül verir miyiz tabii ki de hayır. Ama işte kader diyemezsin sen kendin ettin der size de aşk hayatınızda başarılar dilerim :)

19 Ocak 2017 Perşembe

BİR İLİŞKİ NE ZAMAN BİTER?

00:33 1 Comments

Millet bir ilişki ne zaman biliyor musunuz? Alttan alan ve daha çok seven tarafın, artık dayanamayacak gücü kaldığında, verdiğin emeklerin karşılığını alamadığında, ve devamlı yaptığı uyarı ya da ricaların dikkate alınmadığını gördüğünde biter. Evet bir ilişki seven tarafın artık o ilişkinin hayrı olmayacağını gördüğünde biter. Kıskançlıkmış, kavgaymış, anlaşamamış değil. Ha bunlar da etken tabii ki, ama dediğim gibi ne zaman ki savaş veren taraf artık yenik düşer işte o zaman ilişkiye geçmiş olsun der yoluna bakar.

Yapacak bir şey yok anasını satayım nedense iki taraf da aynı yoğunlukta sevmiyor napalım yani aşktan uzak mı duralım? Bir taraf daha baskındır aşkını yaşama serüveninde, bir taraf daha çılgındır sevdiğine karşı, bir taraf daha bağlanır daha çok alışır ve aşkı için daha çok savaş verir. Genel kural bu yapacak bir şey yok. Ha gönül isterdi ki iki taraf da çok sevsin, ölsünler falan birbirleri için, ay ne bileyim işte hani biri çok severken diğeri elleri ceplerinde beklemesin odun gibi. Ama nerdeeeeee :) 

Acaba diyorum bazen, bu mu cazip gelen zıt kutuplar için? İki taraf da aynı kalsa acaba tadı mı kalmaz ilişkinin? Ne bileyim iki tarafın da çok aynı derecede sevdiğini düşünün, ikisinin de sevdası eşit diyelim tamam mı. Ay ne o öyle vıcık vıcık havada aşk sözcükleri mi uçuşacak? Ne bileyim iki taraf da şımarık şımarık birbirlerini mi sevecek vs? Yok yok iki taraf birbirlerini aynı derecede sevmesin :) Ay şaka yapıyorum tabii ki de millet, kaç yaşında insanlarız yani, ne o öyle şımarık haller falan. Ama kim istemez canım sevdiği kadar sevilmeyi, kim istemez canım gösterdiği ilginin hadi tümünden geçtim ama yarısını görmeyi. Hele de kadınsan kimse kusura bakmasın ama daha çok bekliyor, daha çok istiyorsun. Şunu söylemeden geçemeyeceğim, bir ilişkide eğer kadın daha çok seven tarafsa var ya vay o ilişkinin haline. Çok yorucu millet, çok bunaltıcı, çok sinir edici en önemlisi de ne biliyor musunuz, çok caydırıcı. Seven insan sevdiğini üzmez diyoruz ya çünkü evet gerçekten seven insan sevdiğini üzmüyor, bunun için çabalıyor var gücüyle hem de. Susuyor birçok şeye kırmak üzmek istemiyor ya gözünün nurunu hah işte ondan dolayı da yıpranıyor ama kişi.


İşte bir ilişki tam da bu durumlarda bitiyor. Seven taraf artık vazgeçtiğinde bitiyor. Seven tarafın verdiği değeri göremediğinde bitiyor, seven taraf alttan almayı bıraktığında bitiyor, seven tarafın artık sabrı kalmadığında bitiyor, seven taraf bu kadar severken karşı tarafın başkalarıyla vakit geçirip sevdiğini unuttuğunda bitiyor, seven tarafın kendi sevgilisinden değil de dışarıdan birinden az da olsa bir ilgi gördüğünde bitiyor, kayıyor gönlü başkalarına kimse kusura bakmasın. Birini deliler gibi sev emek ver ilişkiye alttan al sus bir çok şey için ama karşı taraf kılını kıpırdatmasın. Burada bir suçlu aramak yersiz ama illa birine bütün suçu yıkmak gerekirse, ilgi göstermeyen sevmeyen ve yıldırandır biten bir ilişkinin suçlusu. İşte ondan sonra ders oluyor seven tarafa, bir daha seven değil sevilen olmayı tercih ediyor. Bir daha kimse için bu denli emek harcamaması gerektiğini öğreniyor. Ve bundan sonra ilişkiyi bitiren kendisi olmuyor çoğu durumda.

Arkadaşlar siz siz olun, hak etmeyen insanlar için çok fazla ilişkinizi ayakta tutmaya çalışmayın. Siz siz olun, içinde var olan bitmek tükenmek bilmeyen aşkı gerçekten o aşkı yaşamak isteyenlerle paylaşır. Ve siz siz olun sakın ama sakın kendinizden ödün verecek kadar kimseyi sevmeyin... 

18 Ocak 2017 Çarşamba

SEVEN İNSAN ÜZER Mİ?

00:11 0 Comments

Üzmez! Tamam konu kapanmıştır aşık millet dağılabilirsiniz :) Eveeetttt yine bir ilişki rehberliğiyle, tecrübeyle sabit yaşanmışlıklarla, ilişkilere getirdiğim yenilikçi bakış açılarımla huzurlarınızdayım efenim :) Ay evet abartmış olabilirim ama o kadarcık da övmeyelim mi kendimizi, o kadarcık da şımarmaya hakkımız olmasın mı yani :)

Millet bugün durdum düşündüm ve sordum kendi kendime; "seven insan sevdiğini üzer mi?" diye. Düşündüm, düşündüm, düşündüüümmm... Sonra dedim ki hayır efendim düşünmeye ne hacet; seven insan kıyamaz be kıyamaz kaldı ki üzmeye yeltenecek. Seven insan el üstünde tutandır, seven insan her şey karşısında aşkını korumak içi savaşandır, seven insan hoşuna gitmeyen bir davranış olduğunda dahil sırf sevdiğini kırmamak rencide etmemek için kabullenmeye çalışandır, seven insan var ya hah işte onlar el üstünde tutalacak melekten bozma varlıklardır. Bu da böyle biline. Bunları yapmayan da tartışmaya bile gerek kısa ve net olarak belirtmek gerekirse sevmeyendir, önemsemeyendir, değer vermeyendir. Ben de birine değer vermiyor olsam haa durun ama ya yine üzemem valla Polyanna ile yakın akrabalığım varsa o konuda, insanları kırmaktansa kendimi üzmeye razı geliyorsam demek ki çoğu durumda. Velhasıl, seven insan sevdiğinin asık yüzüdür, yok efendim tribidir, gözünün yaşıdır hah işte bunlara kıyamayandır.


Seven insanı az biraz tarif edeyim mi size? Herkesin sevme şekli farklı ve sevgisini gösteriş türü de değişiklik gösterir arkadaşlar. Bazıları daha ketumdur, evet bilirsiniz sevdiğini ama bunu gösteremez. Yani tamam sevgisini gösteremeyeni anlarım ama bu üzmesi için bir neden değil. Sevgiyi göstermek ayrı ama üzmeye cüret etmek apayrı şeyler nihayetinde. Bazıları da deli sever. Şımartır adeta kundağa sarılı bebe misali. Sever bir anneni evladına olan sevgisi gibi aşık olduğu kişiyi. Tutar elinin de başının da üstünde. Sarf eder bütün güzel sözleri sevdiğinin bakmaya doyamadığı gözlerine. Düşünür her daim onu, aç mı tok mu iyi mi kötü mi diye. Çıkmaz ki bir saniye ay bırakın saniyeyi bir salise bile aklından. Sahip olduğu bütün her şeyi sevdiğinin ayakları altına sermek ister. Sırf o mutlu olsun diye. Seven insanın en güzel tarafı ne biliyor musunuz, üzmeye kırmaya korkuyor olmasıdır valla bunu der bunu söylerim ben.

Yukarıda da söylediğim gibi sevgiyi göstermeyi bilmez bazıları beceremez belki ama üzmek de mutlu etmek de elimizde olan şeyler arkadaşlar. Seni seviyorum dediği halde sevgiliniz ilişkiniz ve sizin için bazı davranışlarından ödün vermiyorsa (bakın burada değişsin demiyorum) kafasına göre aklına eseni yapmaya devam ediyorsa, ya şunu yaparsam sevgilim üzülür, kırılır incinir demeden ağzına geleni söylüyorsa, sizin yorulmadan ayakta tutmaya çalıştığınız ilişkiniz karşısında o kılını kıpırdatmıyorsa, sizin ilişkiniz için taviz verdiğiniz bazı alışkanlık ve davranışlarınızdan hiç nemalmadan nankörlük taslıyorsa, siz onu sevip şımartırken o sosyal medyada takılmaya ve sizi görmezden gelmeye çalışıyorsa, sizin yaptığınız bütün sabırlar ve feragatler onun için bir şey ifade etmiyorsa, sizin üzüldüğünüzü bile bile canınız yandığını bile bile sabrınız kalmadığını bile bile hala bazı huylarından taviz vermiyorsa kimse kusura bakmasın ama bu kişi gelip de "seni seviyorum aşkım" demesin. Demesin ya ne aşkım kelimesini ne de "seni seviyorum" gibi özel bir cümleyi kurmasın. Seven insan üzmez millet ne olursa olsun. Tamam hep lay lay lom gitmez bir ilişki. Tabii ki de kavgalar edeceksiniz, tartışmalar olacak. Ama mühim olan kavga esnasında bile seven kişinin içi titrer sevdiğini üzmemek için.


Sevgi, saygı, aşk... Aslında ne kadar ayrı ama ne kadar da birbirlerini tamamlayıcı unsurlar bunlar. Biri olmadan ne yazık ki diğeri de olmuyor. Sırf seviyorsunuz diye gidin davranışlarınızı değiştirin, bambaşka biri demiyorum millet ay bana da kalmadı zaten bunu söylemek :) Ama ufak rötuşlar gerekli iki tarafın mutluluğu ve sağlıklı bir ilişki için. Sadece tek tarafın çabalarıyla devam etmez bir ilişki.

Söylemek istediğim o kadar çok şey var ki konuyla ilgili, ama anlamak isteyenler zaten başlıktan bile bir şeyleri idrak etmeye başlamıştır. Ancak anlamayan dediğim dedik bir insana ne kadar yazarsanız ne kadar anlatırsanız anlatın asla anlamayacaktır, bunun için boşuna yormayın kendinizi dostlar. Böyle bir ilişkiniz varsa da, siz hep emek veren, seven, ama karşılığı göremeyen oluyorsanız bitirin. Evet çok ciddiyim bu ilişkiyi devam ettirmeyin. Ömrünüz çürür, sabrınız tükenir, kendinizi tanımaz olursunuz. Kimse için gereğinden fazlasını yapmaya gerek yok inanın bana. Değene can feda ancak yukarıda bahsettiklerimi yaşıyorsanız siz de ilişkiniz içinde hayat kısa mutlu etmekten çok mutlu olmaya odaklı bir ilişki için algılarınızı açın derim naçizane.

Herkese hem olup hem de çılgınlar gibi mutlu olacağın güzelim şirin şerbet ilişkiler dilerim. Haaa unutmadan ekleyeyim, aşıksınız diye mantığınızı yüz üstü bırakmayın emi. O daha çok işe yarıyor çoğu durumda çünkü, aklınızda bulunsun.