31 Ağustos 2016 Çarşamba

SOSYAL MEDYA İLE BİTEN İLİŞKİLER

09:14 0 Comments

Günümüz iletişim çağıyken neden iletişimsizliği tercih ediyoruz şaşarım millet. İletişimsizlik mümkün değilken bilmem kaçıncı yüzyılda bilmem kaçıncı teknolojiyle hale bakın hele. Bu konuların az mı karikatürü yapılmadı mı az mı tiye alınmadı az mı isyan edilmedi. Ama gün be gün iletişim çağındaki iletişimsizlik artmakta, önce beynimize sonra evimize sonra hayatımıza kadar etki etmekte. Söyleyin bana, sosyal medya yüzünden eşiniz ya da sevgilinizle tartıştığınız hatta ilişkinizi bitirdiğiniz oldu mu? Baktığımız zaman dem vururuz sosyal medyanın gücünden ama bu güçten yararlanmak için de fırsat kollarız. İki dakika uzak kalamayız, falanca nerede ne yaptı, filanca bilmem kimle evlendi. Düğün davetleri de artık sosyal medya üzerinden geliyorsa, valla ben artık bir şey demiyorum.

Eveeeett sanmayın ki unuttum yukarıda sorduğum sorunun üzerinde durmayacağım sanmayın. Sizin hiç sosyal medya yüzünden biten bir ilişkiniz oldu mu? Belki bitmemişse bile, sırf bu platformlar yüzünden sevgiliniz ya da eşinizle tartıştınız mı? Hatta birkaç gün küs kaldınız mı? Küs kalmak valla iyi de sırf yine sosyal medya üzerinden ilişkiyi de hadi neyse geçtim diyeceğim de evliliğiniz bitti mi? Çünkü günümüzde ilişkilerin bitmesinde en önemli etken ahan da bunlar işte, sosyal medya uygulamaları. Yalan mı? Biri çıksın inkar etsin hadi. Hayır efendim alakası yok desin. Ben sevgilime güveniyorum elimin altında orada burada devamlı ne yaptığına bakmıyorum desin. Desin valla gidip feyz alacağım hele biri çıksın da desin. Arkadaşlar her ne kadar bazımız inkar etse de, kabul etmek istemese de, sadece amacı için sosyal medyayı kullanmayı tercih etse (!) de, maalesef ki işler öyle yürümüyor anam babam yürümüyor valla.


Sosyal medyanın bütün kanalları amacını şaşmaya daha doğrusu amacından şaştırılmaya dönmedi mi? Amiyane tabirle yeni arkadaşlıklar, çapkınlıklar, ufak tefek kaçamaklar, farklı heyecanlar peşine düşmeye başlamadı mı birçoğu? Genelleme yapmak istemiyorum ama birçok ilişki inan olsun sosyal medyanın kurbanı olmuyor mu? Yeni bir arkadaş eklendiğinde “kim o” soruları baş göstermiyor mu sizin de ilişkinizde? Sevgiliniz ya da eşiniz tanımadığınız birini ekleyip fotoğraflarını beğendiğinde kıskanmıyor ve bir şey sormuyor musunuz? Yapmayın arkadaşlar, hiç kimse o kadar geniş değil maalesef. Türküz yahu en basiti bilmem anlatabiliyor muyum? Evli olsun ya da olmasın, kadın olsun erkek olsun fark etmez, sosyal medyada tanıştığı kişiyle ilk önce arkadaş olarak eklemeyle, sonra mesajlarla, sonra yüz yüze görüşmeler ve sonrasında yatakla yeni aşklara ya da kaçamaklara yelken açar oldu. Buralardan takip etmeye başladık maalesef sevgilimizi. Buralarda yaptığı atraksiyonlar doğrultusunda daha çok sevip ya da kıskançlıklara girerek kavga çıkarıyor olduk. Bakın şöyle bir şey var, her şey amacı dahilinde kullanılsa inan olsun sıkıntı çıkmayacak. Ve güvenle alakalı bir durum değil bu sosyal medyada kişinin hesaplarını didik didik etmek bakmak takip etmek. Haa ama eğer karşınızdaki kişiye güvenmiyor ve daha önce sosyal medya yüzünden canınızı ziyadesiyle yaktıysa, kendinize engel olmadan her bir sayfada açık arar ne yapıp ettiğine bakar durursunuz. Haa diyeceksiniz ki, pardon da madem güven yok o ilişkide neden yürütülüyor diye. Valla bunu sormak en doğal hakkınız ama inan olsun bazı ilişkiler var ki, evet güven yoktur çiftlerin birinde ama karşısındakini o kadar çok seviyordur ki vazgeçemiyordur işte. Güven duymaya duymaya ilişkisine şans vermeye çalışır. Belki değişir artık düzelir umuduyla kalan bütün gücün ve sabrınla ilişkini yaşamaya çalışırsın. Ama işte diken üstünde olursun aynı zamanda. Sevgilinin eklediği ya da takip ettiği tek bir kişiden bile olay çıkarırsın. Ama pardon da soruyorum size arkadaşlar, madem sevgilinin sana güvenmediğini biliyorsun e be insan evladı, farkındasındır da ilişkiyi ayakta tutmak sana yeniden güvenmek için elinden geleni de yapıyordur e niye sen tekrardan güven kırıcı şeyler yaparsın ki madem? İşte gerçi cevap basit, sevmiyordur bu kadar açık ve net.


Sevdiğin insanın hoşuna gitmeyeceğini bile bile sen hala sosyal medyanın herhangi bir kanalında, kadın ya da erkek ekleyip ve tanımadan ekleyip gidip profilini didik didik etmek suretiyle kişinin fotoğraflarını beğeniyorsan evet işte tam da bu noktada sosyal medya ilişkileri aynı zamanda bitirici rol oynuyor diyebiliriz. Birçok kişi dedektiflik yapıyor buralarda valla. Eşini sevgilisini bir halt etti mi diye, yeni birini ekledi mi diye, başkalarını beğendi mi diye, başkalarıyla konuştu mu diye araştırıp incelemiyor mu? Bakın bunları ben de yaptım, yaptım ki böyle ahkam kesebiliyorum inanın. Burada çiftlerin elini vicdanlarına koymalarını rica ediyorum ya ben. Evet günümüzde sosyal medyanın gücü yadsınamaz bunu hepimiz kanıksamış bir haldeyiz. Ama ilişki içinde çiftlerin birbirlerine saygı, sevgi, değer ve sadakati varsa hiç bakmazsınız belki de sevgilinizi hesaplarına. Ne yapıp ettiğine, kimlerle arkadaşlık ettiğine ama zaten sevgiliniz sizi gerçekten seviyor ve değer veriyorsa sizi üzecek ve kaybedecek bir şey yapmıyordur. Sosyal medyada ağına yeni heyecanlar yakalamak isteyenler de direkt ilişkilerini bitirmeye meyilli, hayatlarındaki insana gram değer vermeyen hatta sevmeyen insanlardır. Ama işte ne yardan ne serden geçme olayı var ya maalesef ki birçok kişi bunu yapıyor. Sen dur hayatımda aşkım ama ben birkaç kişinin de tadına bi koşu bakıp geleyim!

Onu bunu bilmem de her şeyin başı güven arkadaşlar. Sevgiden de önce hatta. Ha sevgisiz ilişki asla olmaz o ayrı ama güvensiz de yürümez bu da böyle biline. Hele de güven sarsıldıysa bir kez mümkün değil sittin sene toparlayamazsın onu gitti artık geçmiş olsun. Haa karşı taraf o güveni tekrar kazanması için çabalayacak tabii ki armut piş ağzıma düş yapıyorsa sıkıntı büyük. Ben şunu bilir şunu söylerim, evet sosyal medyanın bazı ilişkileri bitiriyor hatta bizzat şahit olmuşluğum bile var. ama eğer sosyal medyayı gerçek amacı dahilinde kullanıyorsanız sıkıntı olmaz. Haa ama sen instagramı hayatında biri olmasına rağmen önüne geleni de ekleyip (sadece kendi fotoğrafları olduğu bir galeri düşünün) ve paylaştığı fotoğrafları beğeniyor ve yorum yapıyorsa, swarmda checkin yapmak yerine yine listenin büyük bir çoğunluğunu tanımadığın insanlar oluşturuyor ve onlarla iletişim kuruyorsan, facebookta tanımadığın insanlarla mesajlaşıp ufak kaçamaklar yapmaya çalışıyorsan bu sosyal medyanın amacı dışında kullanılması değil de nedir sizce?



Yalnız var ya, sosyal medya da olmasa bazı insanlar sevgililerini eşlerini suçüstü yapamayacak, kör kütük ilişkiye evliliğe gözü kapalı devam edecek :) Artık herkes sosyal medya sayesinde birer Sherlock Holmes :) Millet siz siz olun sosyal medyanın gücünü hafife almayın. Ve kullanacaksınız ya amacı dahilinde kullanın ya da si…n gidin kişinin hayatından yazık etmeyin sizi seven yüreklere bu kadar net!

30 Ağustos 2016 Salı

AYRILIK SONRASI SÜREÇ

02:30 0 Comments

Kimse “nasıl olsa bitecek” diye başlamıyordur bir ilişkiye. Yani en azından ben öyle tahmin ediyorum. Herkes mutlu son ister, mutlu son gelmeyecek olsa bile onunla hayatının mutlu devam etmesini diler. Bunun için çalışır çabalar. Ama ne yazık ki ayrılıklar da bazen kaçınılmaz olup çıkıverir insanoğlunun karşısına. Bitiş… Ayrılık acısını dindirecek bir ilaç hala mı yok? Eee bu bilim adamları niye çalışıyor? Sen diş macunu tüpü üzerindeki renklerin ne anlama geldiğini açıkla bul, ama ayrılık acısını dindirecek bir panzehir üreteme. Yazıklar olsun senin okuduğun üniversitelere, yazıklar olsun seni okutan profesörlere. Yazıklar olsun yani. Haa gerçi bir tedavi yöntemi var, o da zaman. Ama işte sorun da orada başlamıyor mu? Geçmek nedir bilmiyor ki böyle anlarda zaman. Akrep takılı kalıyor herhangi bir rakamın üzerinde kankası yelkovan yalnız bırakmıyor onu rakamla baş başa. Gitmiyor yani ilerlemiyor ki inan olsun. Tamam zaman belki her şeyin ilacı ama zamanı geçirmenin ilacı var mı peki?

Arkadaşlar girişten de anlayacağınız üzere bugünkü konumuz ayrılık sonrası yaşanılanlar yani kısacası ayrılık sonrası dönem. Ben ilk önce şunu belirtmek isterim ki, ayrılık sonrasında çiftlerin birbirlerinin arkasında başıboş konuşmaları hiç hoşuma gitmiyor. Yani tamam ilişkinin bitiş durumuna göre tabii ki acını hafifletmek, yüreğinin şişini dindirmek için arkadaşlarınla gıybet yapacaksın, çekiştireceksin belki ama ben yine de çok kötü konuşma taraftarı değilim yaa. Şimdi şöyle ki, ha tamam ilişki içinde güzel günler yaşanırken canım cicim lay lay lom, ilişki biter hadi bakalım iki düşman taraf. İşte bu hoşuma gitmiyor. Tamam kötü bitmiş olabilir ilişki, karşı taraf ziyadesiyle canını yakmış olabilir, ağlatmış olabilir acımasızca. Kızın, sövün, Allah’a havale edin ama yine de yaşanılan güzel şeylerin hatrına kötü konuşmayın kötü anmayın derim. Yani nasihat değil de aslında benim pek hoşuma gitmiyor böyle olması. Haa güzel günler yaşarken abarta abarta anlat sağda solda sevdiceğini, nasıl süper vakit geçirdiğinizden bahset, sevginin yüceliğini anlat ama ilişki bitti, “vay menduburun oğlu/kızı” işte tam olarak da buna karşıyım ben. Herkesin canı yanıyor, herkes üzülüyor gidenin arkasından yani herkes değil ama gerçekten aşık olmuş olanlar üzülüyor peki tabii ki. Ama yaşanılan günlerin hatrına ağzınızı bozmayın, kötülemeyin, bitse de ilişki gitse sevilen saygı durun derim.


Haaa ama gelin görün ki şöyle de durumlar mevcut. Hiç hatan olmamasına rağmen gereksiz yere infaz ediliyorsun. Taşlanıyorsun. Ağır hakaretlere maruz kalıyorsun zamanında aşık olduğun kişi tarafından. İşte bu var ya yaşanılan en büyük travma ne yazık ki. İlişki bittikten sonra saygı da mı bitip gidiyor acaba? Neden düşmana bağlıyor çiftler. Tamam arkadaş kanka olun demiyorum hatta mümkünse tamamen çıkarın hayatınızdan ama böyle düşmanca tavırlar sergilemenin anlamı yok zannımca. Haa sanmayın ki hiç kötü biten bir ilişkim olmadı tabii ki oldu canım nihayetinde ben de insanım ben de kadınım beeee. Benim de içim param param parçalandı, benim gözlerimden seller boşaldı, benim de pare pare yandı yüreğim ama beddua etmedim hiç kimseye. Yaşanılan günler hatrına, birlikte geçirilmiş zamanların hatrına kötü konuşmadım kimsenin arkasından. Haa isyanlar ettim, haa arkadaşlarıma dert yandım, haa onları acıma ortak dedim dedikodu yaptık ama yine de ne olursa olsun zamanında sevdiğiniz hatta aşık olduğunuz kişi arkasından kötü konuşmayın yaa bu bana çok yapmacık geliyor çünkü.

Şimdi birçoğunuz içten içe kızıyor hatta katılmıyordur düşüncelerime. Ay saygı duyuyorum tabii ki de size dostlar. Bazınızın ilişkisi o kadar lanet bitti ki, bırakın kötü anmayı adını duymaya tahammülü kalmamış oluyor kişinin. İlişkinin bitiş tarzı zannımca önem arz ediyor ama işte ama :) Bazıları aldatılmış ve ilişki bitmiş. Haklı olarak iyi hatırlayamaz ki kişiyi. Nasıl hatırlasın aldatmış yaa ihanet etmiş kadın erkek fark etmez arkadaşlar. Aldatmak kadar aşağılık, haysiyetsiz, terbiyesiz, hissiz başka bir his başka bir duygu olamaz. Ya peki aldatılan üzerinde oluşana ne demeli? Tabii ki böyle bir kişiyi iyi hatırlayamazsınız ama ben zaten kişiden de ziyade yaşanılan iyi günlerin hatrına bedduadır, kötü konuşmadır bundan yana değilim. Yine bağırın çağırın kendi içinizde deyin ne diyeceksiniz ama çok yakın arkadaşınız dahi olsa o kadar kötülemeyin eski sevgiliyi derim. Nihayetinde sizden de önce sizin arkadaşlarınız siz üzgün olduğunuz için yeteri kadar kötülüyordur sizin adınıza zaten :)


Bir de uzmanlar diyor ki biten bir ilişkiden sonra şunları yapmayın, yok böyle davranmayın falan filan. Diyorum ya, bu uzmanlar her şeyin açıklamasını yapıp çözüm getiriyor da ayrılık acını çekmeden bitirecek bir ilaçtır iğnedir üretmiyorlar ilginç değil mi sizce de :) Şimdi arkadaşlar tamam hepimiz üzüldük, hepimiz ağladık zırladık ama gün geldi ki hepimiz atlattık bu kötü günleri. Unutulmayacak kimse yok nihayetinde ama hep savunduğum gibi, tek bir kişi kalır işte yürekte. Ömür billah geçmez yara yapar orada. Kanamaz ama kapanmaz da. Çünkü insan hayatı boyunca bir kere böyle sever. Böyle içten, böyle yürekten, böyle tüm benliğiyle tek bir kere aşık olur. Bu kadar net. Uzmanlar da diyor ki, madem ayrıldınız geri dönüşü de yok, acınızı hafifletmek için diyor kalbinizi kıracak hareket ve davranışlardan kaçının. Onu size hatırlatacak konuşmalardan, davranışlardan, hatta filmlerden bile kaçının diyor. Kaçının ki süreç hızlansın, buhran tez zamanda atlatılsın. Bir de diyor inkara başvurmayın. “böyle bir şey olamaz”, “biz nasıl ayrılmış olabiliriz”, “bana bunu yapmış olamaz” gibi travma yaratacak inkarlardan kaçının. İlişki bitti ve bunu kabul edin. Kabul edin ki hem kendinizi iyileştirin hem de buhrandan arının diyor uzmanlar işte. Duygular peki? Tanıyın diyor uzmanlar duygularınızı, bilin ne hissettiğinizi diyor. Tamam ilişki bitti ama bakalım aşk mı, özlem mi, sevgi mi hissediyorsunuz tam olarak bunun ayrımını yapın diyor. Belki hissettiğiniz sandığınız duygular tam anlamıyla bir yanılgıysa? Belki de içinizde aşk yerine nefret besliyorsunuzdur. Ama unutmayın ki diyor uzmanlar bunlar da histir ve duygudur. Ne olumlu ne olumsuz bütün duygulardan arındırın kendinizi diyor eski sevgiliniz ya da eşinize dair. Ay sanki çok kolaymış gibi anasını satayım haa. Belki de işin en zor kısmı budur. Alışkanlıklardan da kurtulun diyor uzmanlar, kurtulun ki o alışkanlıklar tuz basmasın yaraya. Onunlayken yapmaya alışkın olduğunuz davranışlardan kaçının diyor. Kaçının ki hatırlatmasın size onu.


Ve daha birçok uyarı, öneri, nasihat. Evet inanmayacaksınız ama bu sefer bazı konularda katıldım valla uzmanlara ama yine de şunu bilir şunu söylerim; zaman zaman zaman. Maalesef ki bir şeyi unutmanın en iyi ve etkili yolu zamana bırakmaktır işte. Yahu ölümler unutuluyor, neler gelip geçiyor elin oğlu ya da kızımı unutulmayacak diyeceğim ama böyle konuşmak da işe yaramıyor bilirim. Ama arkadaşlar siz siz olun, hele de kötü bittiyse bile ilişkiniz kendi kalitenizden ödün verip de kötülemeyin sağda solda eski sevgilinizi. Valla bakın nihayetinde güzel günler de yaşadınız birlikte. Güldünüz, eğlendiniz, gezdiniz. Bunların hatrına, boşver deyin geçin. Kendi kendinize beddua da küfür de edin kötüleyin de ama başkaları bunu bilmesin. Hem unutmayın, iyi günlerinizi de anlattığınız aynı kişilere kötüleme yapıyorsunuz. Bilmem anlatabildim mi :)


29 Ağustos 2016 Pazartesi

PAZAR GÜNLERİ HAFTA İÇİNDEN DAHA ÇOK YORULAN KADINLARA SELAM OLSUN!

14:02 0 Comments

Sevgili, temiz, titiz, düzenli, tertipli kadınlar bu yazacaklarımdan eminim kendinize paylar çıkaracak ve her bir cümlede kendinizi bulacaksınız. Çünkü neden? Kendimden yola çıktım ve sizler için de durumu genelleme yaptım :) Yani ama bir Pazar günü dinlenmek varken neden daha çok yorulur biz kadınlar arkadaş, kadere bak yaa yeminle hayat dalga geçiyor bazen bizimle.

Şimdi derdim şu millet, nihayetinde birçoğumuz çalışan, kendi ayakları üstünde durmaya çalışan, parasını kazanarak kimselere muhtaç olmadan yaşam kaidesi içinde kendine yer edinmiş Zeynalarız. Birçoğumuz çılgınlar gibi yoğun çalışıyor, bazılarımız daha sakin ve tekdüze işini yapıyor, bazısı günün belirli saatleri çalışıyor ama çalışıyor. Demem o ki, çalışan kadınlar Pazar günleri neden daha çok yoruluyor bu nedir arkadaşım yaa. İnan olsun siz bu satırları okurken, ben iş yerimde koltuğun tepesinde ağrılardan sızım sızım inleyerek oturmak suretiyle işimi yapmaya çalışacağım. Ay öleyim ben :) Neden böyle ha neden? Nedenini hemen anlatayım isyan ede ede.

Çalışan kadınlar olarak, Pazar günlerini sevdiğimiz kadar bir o kadar nefret ediyoruz. Özellikle evli bayanlar için belki daha zordur ancak bütün kadınlara ışık tutmaya çalışacağım naçizane. Şimdi, birçoğumuzun cumartesi izni de yok. Bazısı cumartesi keyif çatarken bazılarımız (mesela ben de) cumartesi günleri de ekmek parası derdine düşüyoruz. E geri kalıyor Pazar. E anam babam, Pazar gününde de, dinlenecek misin? Temizlik mi yapacaksın? Çamaşır mı yıkayacaksın? Kurumuş çamaşırları ütüleyecek misin? Yemek mi yapacaksın? Kendi kişisel bakımını mı yapacaksın? Kitap mı okuyacaksın? Film mi izleyeceksin? Yoksa kendini dışarıya atıp sosyal olmanın tadını mı çıkaracaksın? Hangisi olsun ha siz söyleyin millet hangisi olsun? Hepsini yapmaya kalksan gün bitiyor, birinden birini seçsen aklın geride bıraktığında oluyor. Ay yeminle kadının olmanın en zor tarafı Pazar günleri valla bakın inan olsun Pazar günleri kadın olmanın en zor günü. Özel günmüş yok doğummuş yok lohusalıkmış yok hastalıkmış yok anam yok en zoru Pazar günleri.


Ben Pazar günleri genelde temizlik ve kişisel bakım yapmayı seçtiğimden dolayı sosyal hayatı o gün itibariyle unutuyor oluyorum. Kaldı ki benim için en önemli şeydir sosyallik, arkadaşlarım, kahvem. Ancak gelin görün ki bir Başak kadını olarak evimi toz toprak içinde bırakıp arkadaşlara zaman ayıramıyorum. Her Pazar yaa böyle bir rutin olabilir mi millet ben anlamadım hayır yani bir fikri olan varsa nolur bana da anlatsın şu an ağrımayan bir yerim yok yaa :) Yahu hafta içi zaten sabahın kör saatinde kalkıp işe gidip çalışmaya çalışıyoruz. Bundan mütevellit zaten yorgun argın olduğumuz için hafta içi arkadaşlara ayrılan süre ne yazık ki daha kısa sürebiliyor. E geri kalıyor tabii ki de Pazar (cumartesi günü çalışmıyor olanlar inanın fevkalade şanslısınız. Tadını çıkarın birinizin isyan ettiğinizi duyarsam yeminle bak sizin için de yazı yazar rezil rüsva ederim ona göre :)) Yukarıda da saydığım gibi, Pazar gününe birçok şeyi sığdırmaya çalışıyoruz. Haa bazı kadınlar Allah’ım bir pis bir dağınık bir mendebur onun umurunda olmaz anlıyor musunuz atar kendini tabii ki dışarlara. Kucaklaşır dostlarıyla, Bebek’te üç beş tur da atar. Amaaaa gelin görün ki, titiz hanımlar Pazar günlerini ev temizliğine ayırdığından dolayı “bir Pazar nasıl heba olur” konulu araştırma üzerine dayalı makaleler kaleme alabilirler. Ha diyeceksiniz ki neden bir temizlikçi tutmuyorsun? Peki soruyorum size, o da kadın değil mi? Onun da canı yok mu? Onun da Pazarı yok mu? Ha belki asıl hafta sonları daha çok kazanıyorlardır emin bile değilim buna bende şöyle de bir durum var, kimsenin yaptığı temizliğe güvenmiyorum. Gözlerimle görmeliyim, hatta yönlendirmeliyim şunu da yap şurada toz kalmış onu da alıverin diye. Ve yapılan temizliğin üzerinden toz beziyle geçtiğimi biliyorum. Diyorum ya inan olsun tam bir Başağım ben yaa :)

Hayır bu Pazar temizlik yapmayacağım desen bir dahaki haftaya kadar iyice tozlanıyor malum kapı pencere açık. E temizlik yapsan ertesi günü iş yerinde, koldur bacaktır boyundur ağırıp duruyor. Yeminle ben hafta içi bu kadar yorulmuyorum. Kadınların yeminle en büyük derdi bu ya. Hafta içi çalış çabala, hafta sonu dinlenmek iste ama yapama. Yerde gördüğün saç teli seni harekete geçirmeye yetiyor artıyor bile. Hadi bakalııımmm buyurun cenaze namazına. Önce süpür, sonra sil, sonra yıka, sonra as, sonra kişisel bakımlarını yap, sonra kuaföre git, sonra gel bir de yemek yap günden hiçbir şey anlamadan zaten bitmiş oluyor hele de kışın. Şunu biliyorum ki, yoğun da bile olsanız, işiniz çok ağır bile olsa ev hanımlığı kadar zor bir meslek yok arkadaşım dünyada valla yok billa yok. Ay hele bir de çocuk varsa ohhh tam oluyor işte. Erkeklere kolay geliyor ya, onun için mi eşiniz elektirik süpürgesi çalıştıracağı zaman bir Pazar günüm var deyip kadını işinden alıkoyuyorsunuz? Bir kadın olarak buna kanaat getirdim ben valla. İyi kötü 7 yıldır iş hayatı içindeyim ama haftanın hiçbir günü Pazar günleri yorulduğum kadar yorulmadım belki de.


Velhasıl biz bana bakmayın canııımm kadın yoldaşlarım. Siz çağırın yardımcı arkadaşları Pazar günü temizlikte yardımcı olsunlar sizlere ve geri kalan saat dilimlerinde kendinize ödül verin. Gezin, kitap okuyun, film izleyin ya da canınız ne yapmak isterse. Ama üç günlük dünya iki günlük ömürler için bir Pazar gününüzden feragat etmeyin. Ben yaptım siz yapmayın. Ben deliyim siz olmayın. Hayır bir de canımı dişime takıyorum resmen. Yahu sebep? Kızıyorum çoğu zaman kendime hatta şu an bile. Ama engel olamıyorum içimde tozlara karşı açılan savaşa?

Çalışan olun ev hanımı olun fark etmez, kendinize zaman ayırmayı bilin arkadaşlar. Ne yapmaktan zevk alıyorsunuz hunharca onun peşinden gidin. Hele de Pazar günlerini tamamen kendi istekleriniz doğrultusunda siz şekillendirin. Siz olun yahu demem o ki. Bırakın temizliktir ütüdür çamaşırdır yemektir. Bir hafta olmayıversin, ya da dip köşe girmek yerine eve üstünkörü yapın çıkın valla dışarı. Yormadan kendinizi, günün geri kalan kısmını kazanmaya çalışın. Sonra geri dönüp baktığınızda “ulan ben ne deliymişim” demeyin de benden söylemesi :) Hayır yani bugünden itibaren ben de pes ettim ondan dolayı böyle yazabiliyorum kesin ve net :)

Canımızı sokakta bulmadık, biraz kıymetini bilelim. Gelip geçici hayatsa bu içinde bulunduğumuz elips şeklindeki oluşum, mümkün mertebe tadını çıkarmaya çalışalım ki pişman olmayalım. Hem unutmayın, insanlar yaptıklarından ziyade yapmadıkları için daha çok pişman olurmuş.

Herkese mutlu musmutlu haftalar olsun milleeetttt :)

28 Ağustos 2016 Pazar

ÇOK EŞLİLİK (POLİGAMİ) NEDİR?

01:59 0 Comments

Arkadaşlar çok eşlilik; tam anlamıyla doyumsuzluktur. Diğer bir anlamıyla ise, azla yetinmeyi bilmemektir. Hatta bir diğer anlamı ise, aç gözlülüktür. Hatta ve hatta en aklıma yatan anlamı ise, kadınlara verilen değerin en aza indirgendiği, kadınlık gururunu ve onurunu hiçe sayan bir anlayış biçimidir. Haa şöyle de bir durum var, çok eşlilik bazı ülkelerde kadınlar için de geçerlidir. Kadınlar birden fazla erkekle evlenebilme özgürlüğüne sahiptir ancak belirtmeden geçemeyeceğim, olmaz olsun böyle özgürlük. Bu kadar da net!

Tanımlamasını ciddi anlamda yapmak gerekirse çok eşlilik diğer bir adıyla Poligami: bir kimsenin aynı anda birden fazla kimseyle evli olma durumudur. Çok karılılıkçok kocalılıktır. Bazı dinlerde ziyadesiyle yaygın olmasıyla birlikte, pek çok ülkede ise kanunen suç olarak kabul edilmektedir. Hatta Birleşmiş Milletler, insan haysiyetine eşitliğine aykırı olarak buluyor bu durumu e tabi normal olarak, ve engellenmesi için de çağrıda bulunuyor. Ama kime ya da neye fayda. Dinimizce 4 evliliğe kadar erkeklere caiz görülmüş bu durum. Bundan dolayı devamlı bunu başa kakanlar var. “dinimiz bile kabul et beee sana ne?” diye. Pardon da o zaman rica ediyorum ayeti düzgünce okuyup anlayınız. Öyle dinin arkasına sığınıp, dinimizce hak görüyor demeyin. Ayette diyor ki; “eğer yetim kızların haklarını tam gözetemeyeceğinizden korkarsanız, sizin için helal olan kadınlardan ikişer, üçer, dörder nikah edin. Eğer yine adaleti gözetemeyeceğinizden korkarsanız, bir tane ile ya da sahip olduğunuz cariye ile yetinin. Bu sizin adaletten ayrılmamanız için daha uygundur.” Anlayabildiniz mi şimdi? Yani din bunu hoş görüyor deyip de, hunharca evlilik yapamazsın dini bütün adam. Tekrarlıyorum, ayeti iyi oku anla ondan sonra savun görüşünü. Ayette “yetim kız” diyor, “adalet” diyor, “hak” diyor, “hukuk” diyor. Anla sadece, boş okuma. İşini geleni kendine pay çıkarma. Ben dini alet etmeden olaya, kendimce içimden geçenleri ve düşüncelerimi yazacağım. Nihayetinde “din” din olduğu için kabul edilmeli ve uyulmalı ona göre hareket edilmeli. Ancak din çıkarlar uğruna her türlü olaya ve konuya alet edilirse o zaman vay insanlığın haline.


Şimdi merak ediyorum esasında, evliyken çok eşlilik ne oluyor sevgiliyken ne? İkisi içinde mi geçerli bu durum? İnsanlar neden çok eşliliğe ihtiyaç duyar? Arkadaşlar aslında en doğru soru şu olacaktır benim nazarımda, neden çok eşlilik? Bence asıl soru bu. Bu konuyla ilgili taaa çocukluğa kadar mı inilmeli yoksa günümüzün getirisi olarak mı görmek lazım. Başka nedenler sunmak gerekirse, nedir bazı insanlar için poligamiyi cazip kılan? Elbet bir nedeni vardır. Ama ne olursa olsun, ister kadın ister erkek asla kabul etmeyeceğim bir konudur.

Kendimce bazı nedenler buldum ben. Şöyle ki, bence bazıları için çocukluk döneminde yaşadığı bazı olaylar, kimisine göre arayış doğru aşkı ve kişiyi bulana kadar deneyeceği, bazılarına göre tatmin olma şekli, bazısına göre de rüştünü ispatlama çabası. Nedenler elbette çoğaltılabilir. Çok eşliliği haklı bulan taraflar kendilerinden de yola çıkarak daha farklı açıklamalar ve nedenler getirebilirler konuya. Ama benim aklıma gelenler ve üzerinde durduğum işte yukarıda saydığım nedenler.
Çok eşliliği seçen erkeklerin eşlerinden birinin illaki psikolojik bir rahatsızlığı vardır görüşündeyim. Ha bu demek değildir ki akıl sağlığı yerinde değil ya da daha farklı rahatsızlıklar söz konusu olsun. Çünkü soruyorum size, hangi kadın ister bir erkeği daha doğrusu eşini kendinden başka üç kadınla daha paylaşmayı? Ya da hangi erkek ister kendinden başka üç erkek hayatında? Hangi şartların bu kişileri böyle bir evliliğe ittiği de araştırılmalı tabi. Ama sanmıyorum ki hepsi aşk evliliği olsun. Sanmıyorum ki aynı anda hepsine aynı duygular beslensin. Sanmıyorum ki hepsine aynı saygı gösterilsin. Bilemiyorum ki biri daha mı ağır basar eşin gözünde? Birini daha mı çok ister yamacında? Hayır yani eğer öyleyse neden diğerlerine ihtiyaç duyuyor? Haa en son evlenilen olmasın daha çok sevilen? Haliyle üçünden boşanmak demek külfet mi demek olur? Valla millet ben çıkamadım işin işinden var gerisini siz düşünün :)

Nihayetinde psikolog değilim sosyolog hiç değilim. Ama az çok aklım, fikrim, düşünme yetim varsa çok eşliliği tam anlamıyla doyumsuzluk olarak görmekteyim. Her meyvenin tadı ayrıdır gibi bir durum söz konusu bence bu tarz bir yaklaşımda. Biriyle yemek yemeyi seversin, biriyle cinsel birlikteliği, biriyle sohbeti severken diğerinin parasından yararlanırsın. Bu mudur yani? E madem öyle belirli bir sayıyla sınırlı kalmasın bu durum anasını satayım. 5, 10, 15 eş alsın dursun kişi hayatına. Ee nihayetinde bu kadar farklı karakter varken insanlıkta, bir iki az gelir doymalara bazı huylara. Daha bunun güzel yemek yapanı vaarrr, güzel bakanı vaarrr, güzel seveni vaaarrr, erkek çocuk doğuranı vaarrr, vücudu daha güzel olanı vaarrr, kasları daha gelişmiş olanı varrr, cüzdanı daha da kabarık olanı vaarr. Var oğlu var. Bu mu yahu mantık yeminle sıyıracağım şimdi :)


Bir de şöyle bir sıkıntı var yalnız, diyelim ki kişi evli ve eşini aldattı. Hatta aldatıyor. Ee bu oluyor ikinci kişi hayatında. Sonra eşini onunla aldatırken onu da bir başkasıyla aldatıyor hoppaa bu da oluyor diğerini aldatma. Devir daim şeklinde sürüp gidiyor. Demek oluyor ki, sadece birden çok kişiyle evlenmek değil ki mevzu bahis ilişkiler için de gayet de yaşanılan bir sorun olsa gerek. Aldatmak işte, aldatmalar neden var doyumsuzluktan değil mi? Eşinde bulamadığını başkasında arama dürtüsü değil mi? Ya da gözü dışardalık değil mi? Millet inan olsun kendi kendime soru sormaktan tam olarak konuyu işleyemedim. Ancak baktığım zaman da sorular bile yersiz kalıyor bu düşünceyi savunan insanlar karşısında. Tamam herkesin düşüncesine belki saygı duymak gerekir ama duymuyorum arkadaş yaa duymuyorum hadi bakalım hodri meydan :)

Arkadaşlar nihayetinde her şeyin başı sevgi ve saygı. Birden fazla eşi savunuyorsan sen, hayatına aldıklarının hiç birine saygı duymuyorsun demektir. Hayır bunu kabul edip de evlenenlere ne demeli peki? Baktın ki adam/kadın senden başka biriyle daha evlenmek istiyor e arkadaşım boşan madem o da mı olmuyor? Tamam bazı dinlerce kadının boşanması yasak. Ama işte buyurun size bir eşitsizlik buyurun işte kadınını meta olarak görme anlayışı. Nepal’de kadınlar birden çok erkekle evlenebiliyor. Peki erkek de kalkıp buna itiraz edemiyor mu acaba? Orada da durum aynı mı? Erkek mi meta olarak görülüyor? Haa bazısı da çıkıp tüm yüreklilikle “ben çok eşliliğe karşıyım” der, sonra bir bakarsın çılgınlar gibi aldatır eşini. Eee hani karşıydın gözünün yağını yidiğim :)

Ay bir de bir yerde okudum çok güzel bir başlık bu: “çok eşlilik erkeğin skoru kadının ayıbı” :) sizce de güzel bir yazı değil mi? Erkek yaparsa elinin kiri kadın yaparsa var gerisini siz düşünün işte. Her şeyi de benden beklemeyin ya bi zahmet :) Amerika’da mesela yapılan bir araştırmada, erkeklerin %70’inin kadınların ise %30’unun evlilik dışı ilişki yaşadığını ortaya çıkarmış. Buradan da anlayacağımız üzere, aslında insanlar tek eşliliği savunup çok eşliliğe göz kırpıyor gibi geldi bana. Kaçamaklar insanların pek hoşuna gidiyor, yeni heyecanlar farklı bedenler.


Yalnız ülkemizde aile kurumuna fazlasıyla önem veriliyor. Ancak buna rağmen yine ülkemizde, erkekler birden fazla kadınla evlenebildiği gibi aldatmalar da erkeklerin nazarında kötü karşılanmıyor. İşte yukarıda da dedim ya erkeklerin skoru olarak lanse ediliyor bu. Ha ortada aşk, sevgi yoksa evliliğe de karşıyım ben. Bu ister kadın olsun ister erkek, seveceksin arkadaş seveceksin. Mantığı ön planda tutup bitmeye mahkum mutsuz evlilikler ya da ilişkiler yaşamayacaksın. Mantığı silip at demiyorum, yüreğin baskın gelmeli bir tık, atmalı kalbin görünce karşında sevdiceğinin güzelim gözlerini. Valla arkadaşlar, ziyadesiyle nefret ettiğim bir konu olmakla birlikte çok eşlilik, bazı ülkelerce yaygın olması tam anlamıyla facia.


Kadın erkek ayrımı yapmadan belirtmek isterim ki, günümüz toplumlarında aldatmayı bile kabul etmezken kişiler geçip de “tek bir kişiye bağlı kalınır mı yaaa bir sürü nefes dolanırken etrafta” nidalarıyla matah bir şeymiş gibi anlatan güruh, ya insan olun lafınızın arkasında durun ya da söz olun uçup gidin. Umarım ki anlatabilmişimdir :)

26 Ağustos 2016 Cuma

BAŞ AĞRISINA İYİ GELEN YİYECEKLER

09:33 0 Comments

Bir yerimiz ay özellikle de en sık karşılaştığımız ağrıyan bölge başımız ağrıdığında hemen ağrı kesicilere başvururuz. Feldir feldir ilaç ararız evde, baktır bulamıyoruz hemen çıkıp alırız. E haliyle kimse ağrıyla yaşamak istemez. Ağrıyla baş etmeyi öğrenin, ilaç kullanmayın demiyorum ama neden hemen ilaçlara sarılırız ki? Tıbba çok düşkün olduğumuz için mi? Bilimin kanıtladığı doğrular daha iyi gelir diye mi? Tabii ki de bu gerçekler yadsınamaz ancak arkadaşlar hemen ilaca başvurmak yerine sineye çekin acıyı derim ben :) Ay tamam şaka bir tarafa biraz da doğal yöntemlerle ağrılarınıza çözüm bulun derim, hele de baş ağrıları için (migren harici) bazı yiyeceklerden yararlanabilirsiniz.

Valla benim başım ağrıdığında ilaç kullanmıyorum hemen. Biraz sabretmeye çalışıyorum, çünkü oldum olası nefret etmişimdir ilaçlardan e tabi bayılarak da yutan yoktur o mini mini şekilleri ama biraz sineye çekiyorum. Ha geçti ha geçecek diyerekten. Biraz da bünyeyi ilaca alıştırmak istemememin de etkisi var böyle tercihler yapmam da. Ancak araştırmalarım gösterdi ki meğersem baş ağrısına iyi gelen yiyecekler varmış hele de aralarında kahve varmış. Yeminle gurur duydum kahveyle, her derde deva her ne kadar zararları olsa da. Kahve var ya can can. Amaaaa sanmayın ki sadece kahve iyi gelir ağrıyan başa. Ay hele de iş yerinde eğer ki yoğun bir gün geçirmişsek akşam olunca zulüm olmaya başlar, alından başlayıp tüm kafatasını etkisi altına alan acımasız ağrı. Bundan mütevellit derledim topladım sizler için ve tabi kendim için baş ağrısına iyi gelen yiyecekleri buldum. Ben buldum beeeennn :) Amaç ağrısız yaşamaksa, yapılan her araştırma mubahtır dostlar.
Şimciiikk başınız hunharca ağrıyor mu? Yakınlarda ilaç yok mu? E eczaneler de kapalı? Ne yapacaksınız? Tabii ki deeee aşağıda madde madde sıralayacağım yiyeceklerin en azından birini tüketmeye gayret edeceksiniz. 



Mesela;

KARPUZ: nihayetinde bu baş durduğu yerde ağrımıyor. Bir nedeni var elbet. En önemli nedeni de, gün içinde vücudun su kaybetmiş olması. İşte böyle bir durumda karpuz imdada koşuyor. Haa sanmayın ki sadece karpuzdur iyi gelen baş ağrısına. Kışın da ağrıyan başa karpuz bulacak halimiz yok. Böyle bir durumda da sulu meyvelere yönelmekte ziyadesiyle fayda var.

KAHVE: Arkadaşlar özellikle fazla alkol tükettiyseniz o gün ertesi gün vay halinize. Fazla alkolden dolayı damarlarınız genişlediği için şiddetli bir baş ağrısıyla uyanırsınız. Hah işte böyle bir durumda derde deva kafein bulunmaz nimet oluyor. Çünkü kafeninin genişlemiş damarları daraltma gibi bir özelliği vardır ona göre.

FIRINDA PATATES: Şaştınız mı? Valla ben yazarken şaştım bu maddeye. Evet evet yanlış okumadınız gayet de fırında patates yazdım :) Yine geceden kalmaysanız sevgili alkol sevenler fırında patates baş ağrınıza iyi gelecektir. Ay bir de sevilerek yenir ya fırında olsun kızartması olsun patatesin, hem ilaç hem yemek niyetine yiyin durun ağrıyan başa çare için.

TAM TAHILLI EKMEK: Baş ağrısının bir diğer önemli nedeni de vücutta eksilmeye yüz tutmuş karbonhidrat. Tam tahıllı ekmek de aynen karpuzun gösterdiği etkiyle aynı olarak, vücutta azalmaya yüz tutmuş suyu dengeler ve baş ağrısının önüne geçer.

BADEM: Ben deniz Adem bu da ünlü badem :) Ay böyle bir söz vardır ve ne zaman bademi duysam aklıma geliverir taaa çocukluğumdan gelen bir gelenek olarak :) Bademin içinde acımasızca magnezyum bulunur millet. Bu da damarları gevşetir ve baş ağrısına iyi gelir.

YOĞURT: Tam bir kalsiyum deposu olan yoğurdun iyi gelmediği neredeyse yok denilecek kadar az. Buyurun işte baş ağrısı esnasında tüketilecek olan bir kase yoğurt baş ağrınızı kontrol altına alacaktır.
 
BAHARATLI YEMEKLER: esasında baharatın fazla tüketimi mide için iyi değildir. Ay baş ağrınız dinsin diye çok tüketin demeyeceğim yine :) Ancak özellikle kırmızı biber diğer baharat çeşitlerine nazaran baş ağrısını azaltan önemli bir baharat. Özellikle sinüzitten kaynaklı bir baş ağrısı yaşıyorsanız, baharat solunum yollarını açtığından mütevellit kısa zaman içinde kendi kendinizi tedavi etmiş olacaksınız.

SUSAM: bu madde özellikle kadınları ilgilendiriyor. Çünkü özel günlerinde sıkça karşılaşılan ağrısına içerdiği A vitamini bakımından susam pek iyi gelir.

ISPANAK: Ispanak tansiyonu düşürdüğü gibi baş ağrısına da içerdiği kalsiyum ve demir açısından iyi geldiği ispatlandı kanıtlandı. Ancak uzmanlar salata şeklinde tüketiminin daha yararlı olacağı görüşünde. Bunu da göz ardı etmeyiniz derim :)

YUMURTA: Arkadaşlar bu maddeye dikkat. Eğer ki başınız ağrıdığında sıkı bir bezle sarmak suretiyle rahatladığınızı hissediyorsanız demek ki başınız stres kaynaklı bir ağrıya tutulmuş. Böyle bir durumda yumurta tüketimine ağırlık vermenizde yarar var.


Evet sevgili millet, gördüğünüz gibi baş ağrısında hemen ilaçlara tutunmak yerine ulaşımını kolayca sağlayacağımız besinlere ağırlık vermek hem daha sağlıklı ve yararlı hem de daha yararlı olacaktır. Eminim kimse sevdalı değildir ilaç yemeye. İşte ben de sizi düşündüm kendimden yola çıkarak ve bazı besinlerin baş ağrısına iyi geldiğini bilerek size az biraz yardımcı olmak istedim.

Bir dahaki sağlık köşesinde buluşmak ümidiyle, esen kalın emi :)

24 Ağustos 2016 Çarşamba

KADINLAR KİM İÇİN SÜSLENİR?

09:20 0 Comments

Hayatta bir çözüme kavuşamayacak, kavuşsa da yine bazı kesimlerce karşı görüşü savunulacak konulardan biriyle yine birlikteyiz değerli okurlar :) Kadınlar kimin için süslenir? Yani var ya bu kadınlığın başına daha neler gelecek, ne tarz sorularla karşı karşıya kalacağız, nelerle savunacağız inan olsun belli değil. Her kesimden bin bir çeşit görüş öne sürülüyor konuyla alakalı, ne yani ben sessiz mi kalaydım? Hiç de başarabildiğim bir konu değildir sus pus olmak, onun için buyurun bakalım kadınlar kimin için süsleniyormuş, bence :)

Arkadaşlar kadın olmak başlı başına hem çok güzel hem de biraz zor bir meziyet. Bakımlı olacaksın, ana olacaksın, eş olacaksın, çalışan bir ana olacaksın, kendi ayakları üstünde durmaya çalışan olacaksın, evin dişi kuşu olacaksın, sorumluluk sahibi olacaksın, başarılı olacaksın, ölen olacaksın, öldürülen olacaksın, şiddete maruz kalan olacaksın, çocuk doğuran olacaksın, topluma uymayan davranış sergilendiğinde taşlanan ve yuhlanan olacaksın. Yani daha ne diyeyim. İnan olsun bazen kadın olmak çok zor olabiliyor. Yani kadınlığa yüklenen anlamlara gün geçmesin ki yeni bir tanesi eklenmesin. E bir kadın olarak da nereye kadar kayıtsız kalayım ben de kendi çapımda.
Kadınların kimin için süslendiğine bilim adamlarından da bir cevap gelmeyince iş başa düştü yine :) Sevgili millet, bir kadına zorla bir şey yaptıramazsın. Yani aslında erkek kadın fark etmez aslında. Daha doğrusu bir insana kolay kolay bir şey yaptıramazsın. İşin içine “zor” kelimesi girdiği zaman işler tersine dönebiliyor ve inada biniyor konu. İnan olsun tecrübeyle sabit :) Haa ricalarda tabii ki de bulunulabilir, bazı istekler dile getirilebilir ancak “şunu yapacaksın” gibi emir cümlesi işin içine girdiyse, vay o cümleyi kuranın haline. Sen kim köpek bana emir veriyorsun uleeyynn diye sorarlar adama :) Kaldı ki kadınlar çiçektir, ne bileyim narindir, sevgiyle ilgiyle beslemek lazım bizleri ki solmayalım değil mi ama: ) Ay şey tabi ki ajitasyon yapacak halim yok da esasında durum böyledir ama. Yaradılış gereği bizler naif varlıklarız işte. Kadınların ne isteği belli değil diyen zihniyet ve düşünce şekilleri var ya, hey yarabbim ya bir sinir ediyorlar beni, bir kendilerini haklı çıkarma çabaları. Yemin olsun biz kadınlar onca şeyle uğraşırken bir de böyle kendimizi anlatamıyor oluyoruz ya, ay ben hiçbir şey demiyorum valla. Ama şunu biliniz ki, kadınlar önce tamamen ama tamamen kendileri için süslenir. Bu konu da burada biter :)


Arkadaşlar kadınlar inan olsun, aynada kendine baktığında kendini iyi hissetmek için, sosyal hayat içinde aktif olarak rol aldığımızdan mütevellit de dış görünüşümüze haliyle dikkat etmek zorundayız. Hem unutmayın ki kadınların da iş hayatı içinde üstlendikleri sorumluluklar gün be gün artıyor. Haliyle dediğim gibi hem aynaya baktığımızda güzel ve bakımlı bir kadınla karşılaşmak isteriz hem de işimizde çevremizde saygı duyulan beğenilen tabii ki de olmak isteriz. Ama bir kadın kolay kolay bir erkek için süslenmez bu da böyle biline. Yani şöyle yine yanlış anlaşılmasın tabii ki de erkeklere de hoş görünmek isteriz o ayrı ama dışarı çıkarken özellikle bir erkek için giyim kuşam ve makyajımıza dikkat etmeyiz. Tamamen kendimiz için alışveriş yapar tamamen kendimiz beğendiğimiz için saçımızı boyatıp makyaj yaparız. Yahu bunda acaba anlaşılamayacak ne olabilir ki? Bizler severiz bakımlı olmayı, güzel görünmeyi bundan dolayı kendimizi en iyi hissettiğimiz şekilde yansıtmak ve görmek isteriz. Yani bilmiyorum siz hiç şahit oldunuz mu şahsen ben olmadım, bir kadının ayakkabı alırken, “aaa şu ayakkabı pek şık, erkekler bayılır kesinlikle almalıyım” dediğini duydunuz mu? “Ay pembe ruj erkekler hastası olur kesinlikle kullanmalıyım” dediğini? Yani dediğim gibi ben karşılaşmadım ve öyle olacağını da düşünmüyorum.

Bakın şöyle de bir gerçek, bir kadın bir erkekten hoşlanmaya görsün. O zaman işte işler bir tık daha değişiklik gösterebiliyor. Nasıl mı? Şöyle ki, tamam kadınlar öncelikle kesinlikle ama kesinlikle kendileri için hazırlanır, süslenir, makyaj yapar vs. Bütün erkekler için geçerli değil ama işin içine hoşlandıkları etkilendikleri bir adam girdiği zaman daha da fazla dikkat etmeye, kendimizi o hoşlandığımız erkeğe beğendirmeye çalışırız. Valla kimse bunu inkar etmesin, bir kadın olarak tecrübelerime dayanarak bunu söyleyebiliyorum :) Ha özellikle dışarı çıktığımızda tüm gözler üzerimizde olsun diye bir gayemiz yok. Parantez açmak istiyorum izninizle ( bazı kadınlar özellikle erkekler için süslenir maalesef ki böyle bir gerçek var. işte biz kadınlar bu tarz kadınlara da neyse bir şey demiyoruz :) ) var böyle de bir gerçek. Ancak bunlar istisnai kişilikler. Birinden hoşlandık ve hemen hemen her gün karşılaşacağımız bir ortamdaysa o kişi iş yeri gibi, daha da özen gösteririz giyim, kuşam, saç, makyaj gibi. Daha güzel görünmek isteriz. E nihayetinde adamdan hoşlanıyoruz arkadaşım ne yapalım yani. Paspal paspal dolaşalım da kendimizi adama beğendirmek varken, uzaklaştıralım mı yani? Ne yani biz yuva yapan insanlar olmayalım mı? Ne yani biz sevdiğimiz adam için uğraşmayalım mı? Ne yani biz hoşlandığımız adama güzel görünmeyelim mi? Biz ezik mi olalım? Biz sevmeyelim mi? Biz sevilmeyelim mi? Ne yapalım ha :)


Velhasıl arkadaşlar, biz kadınların illa başkaları tarafından güzel görünmekten ziyade kendimize güzel görünmek gibi bir gayesi vardır. Kimse kimseyi kandırmasın, öncelik kendimiz sonrası ise hoşlaştığımız adam kişisi :) Yani aslında var ya, azıcık empati kurulabilse böyle bir soru artık akıllarda kendine yer bulamayacak ancak erkekler nedense kadınlar ne yapıyorsa bizler için yapıyor düşüncesine bir hayli sahip oldukları için, yaptığımız her şeyde kendileri için anlam çıkarmaları takdire şayan. Ne yani, sen bizim için mi marka ayakkabı giyiyorsun adam kişisi? Bizim için mi saçlarını jöleliyorsun? Bizim için mi parfüm kullanıyorsun? Tabii ki de hayır. Ee öyleyse :)  

23 Ağustos 2016 Salı

TATLININ ÖNEMİ

09:27 0 Comments

Yani var ya arkadaşlar bunu yazmazsam çatlardım yeminle. Çünkü neden? Ayyy ben kendime kıyamaaammm karşınızda tatlı canavarı var da ondan. Yeminle hayatımda nerdeyse başka yemek yemeyeceğim, hayattaki var oluş nedenimi buldum ben; tatlı yemek. İnan olsun abartmıyorum. Pastanelerin önünden geçerken zor zapt ediyorum kendimi. Şeyy şimdi yalan olmasın, bazen amaannn deyip çevirmiyorum kafamı. Nihayetinde o pastalar, tatlılar, rengarenk vitrinlerde bizler için sergilenmiyor mu? Biz yiyelim de mutlu olalım, tatlı yiyelim tatlı konuşalım diye değil mi tüm hazırlıklar ve çalışmalar? Ee öyleyse kasmanın anlamı nedir ki? Hayır yani üç günlük dünya, yarının garantisi var mı, hayır yok. Neden aklımızda kalsın madem soruyorum size, hayır yani bir de sen alma ben almayayım o almasın. Eee bu tatlıcılar nasıl para kazanıp da evine çoluğuna çocuğuna ekmek götürecek hiç düşündünüz mü? Yok düşünmeyin sakın, anca yok kilo alırım, yok zararlı. Tatlıcının da evinde çocukları açlıktan ölsün mü sen kilo alacaksın diye yani :)

Allah’tan ülkemizin mutfağı pek geniş, pek güzel tatlar var millet. Ama mutfak kısmının zenginliğinden ziyade benim tek ilgilendiğim konu tatlılarımız hatta milli tatlılarımız, uluslararası tatlılar, günübirlik tatlılarımız yani daha ne varsa işte aklınıza gelen. Kısacası ilgi alanım tamamen tatlılar. Haa sorun ki yapmayı biliyor musun diye, kem küm eder kıvrılırım işin içinden ama söz konusu o tatlıları büyük bir keyifle yemekse hah işte orada biterim işte. Kimse engel olamaz bana. Bir de zengin bir tatlı çeşitliliği zaten türk kültüründe mevcut, ay üzerine bir de yok balkanlardan kopup gelen lezzet diye lanse edilenler mi ararsınız yok İtalya’nın yakışıklılarının hazırlamış olduğu kahveyle daha bir aşk kattıkları tatlılar mı. Velhasıl, bu kadar çeşitlilik içinde tatlı yememek gibi bir lüksümüz bana göre olamaz. Olmamalı da. Taaa Osmanlı kültüründen günümüze ulaşan nice tatlılardan tutun da günümüz tatlılarına kadar geniş bir yelpazeye sahip bu lezzet. Mesela padişahlar, yemekten sonra mutlaka tatlı yemek isterlermiş ve sofralarında her akşam farklı bir tatlı bulunurmuş. Hiç olmazsa hoşaf bile olabilirmiş.


Osmanlılardan tutun cumhuriyet döneminde dahi en önemli tatlımız baklava olmuştur. Nihayetinde Türk kültürüne has, bizden değil mi :) Gel zaman git zaman da derken, baş tacımız olmuş çıkmış baklava. Ama sadece tabii ki de baklavayla sınırlı değil bu aşk. Kadayıf mı ararsınız kazandibi mi sütlaç mı damaklarda saray kuran lezzetler değil mi yahu bunlar. Çikolata mesela Osmanlılarda sadece içecek olarak kullanılırmış, yurt dışlarından getirtilerek. Atatürk ise Türk toplumunun çikolatayla tanıştırmış. Atam yaa nasıl da ileri görüşlü işte buyurun bu da diğer bir örnek :)
Tahmin etmiş bizlerin de çok seveceğini vaz geçemeyeceğini çikolatadan. Yabancı konuklar geldiğinde, soframızda kendi kültürlerini de yansıtan tatlar bulsunlar diye Atamız ne zaman yabancı konuğu olsa yurt dışından çikolata getirtmiş ülkeye. E baktı ki bunun sonu yok, çikolata fabrikaları kurulmasına teşvik etmiş. Veeee işte günümüz. Bin bir çeşit çikolata ile karşılaşmamız mümkün. İşte arkadaşlar, düşünün yani tarihsel baktığımızda dahi tatlı bu kadar önemliyken insanlık için nasıl olmasın yahu. Hem unutmayın, tatlı mutluluk hormonu salgılıyor. Rahatlatıyor. Gevşetiyor. Pozitif yapıyor. Depresyona iyi geliyor. Misafirlere yemek üzerine ikram ediliyor. Tatlısız sofralar kurulmuyor. Yani ben daha ne diyeyim :)

Yani bakın ne var biliyor musunuz, baktığımız zaman onu yeme kanserojen madde içeriyor. Yok bunu yeme kilo aldırıyor. Yok şundan uzak dur şöyle yapıyor. Bakın yaş ilerledikçe zaten ister istemez elimizi eteğimizi birçok yiyecekten mecburen çekeceğiz. Sağlık sorunları baş gösterecek, tansiyondur kolesteroldür. Ee öyleyse vaktimiz varken neden güzelim tatlardan mahrum edelim ruhumuzu da bedenimizi de midemizi de? Ha ben bu kadar seviyorum diye tabii ke de yemek zorunda değilsiniz ancak bazı insanların girdiği o triplere pek kızıyorum inan olsun. ayyy çok güzel görünüyor ama yemeyeyim formumu korumam lazım. Koru tabi Victoria Secret meleğisin neticesinde. Kaldı ki onlar bile abartmadan her şeyden yiyor arkadaşım sen hala mıy mıy naz yap. Tamam yiyin yiyin de sabah akşam sağlıksız yiyeceklerle ve özellikle tatlılarla gününüzü gün edin tabii ki demiyorum. Ayy diyetisyenlerimiz yeminle taşlar beni şuracıkta. Dozunda her şeyden yedikten sonra sanmıyorum ki sıkıntı olsun yahu. Tamam bilir kişi değilim belki ama, inan olsun tatlıdan asla elini çekmeyen bir insan olarak bunun garantisini kendi adıma verebilirim size. Hayır yani anlamıyorum ki bir insan pastanelerin önünden geçerken nasıl tutabiliyor kendini. Yani bir akşam hiç unutmuyorum evime gelirken ve ramazan ayıydı, tutamadım kendimi ve tam üç çeşit tatlı aldım pastaneden. Güllaç başta olmak üzere kazandibi ve tavukgöğsü de eklemiştim pakete. Ertesi sabaha sadece kazandibiden birkaç kaşık kalmıştı. Yani inan olsun abartmıyorum. Tabii ki de ben de genç bir kız olaraktan şey yani hala genç kız sayılırım tamam mı :) Ha ne diyordum ha evet genç kız olaraktan kiloma ben de dikkat etmek isterim ve ederim de ama dengelemek lazım işte millet. Ve onları yedikten sonra mutlu oldum mu oldum. Ya var ya o mutluluğu yaşadıktan sonra gerisi inan olsun teferruat.



Demem o ki, Türk mutfağında da kültüründe de tatlı ciddi bir öneme sahip millet. Tamam bundan dolayı gidin tatlı sevdalısı olun demiyorum ancak özellikle genç arkadaşlar sizler için söylüyorum, yaşınız ilerlemeden bazı lezzetlerden mahrum bırakmayın kendinizi derim naçizane. Üç günlük dünya işte, ama nedense bütün güzel yiyeceklerde hep sağlığa zararlıymış be anam. Sağlığı bozmadan, dikkatli olduktan sonra tatlı yemeden alıkoymayın kendinizi derim.  

22 Ağustos 2016 Pazartesi

ALDATILMAK AFFEDİLİR Mİ?

10:34 0 Comments

İlişki doktoru, uzmanı, bilir kişisi, bilim kadını, araştırmacısı gibi klas misyonlarım yok ama ilişkiler üzerine bir şeyler yazıp çizmeyi pek seviyorum. Nihayetinde ağaç kovuğunda yetişmedim a dostlar. Yaşanmışlıklar, görüp tecrübe ettiklerim, yaşadıklarım derken ne yani benim de iki kelamım olmasın mı yani :) Önemli olan yaşanmışlıklardan ders almak tamam mı? Haa durun yaa bunun sanki pek de alakası yokmuş gibi konumuzla. Olsun kulağımıza her daim küpe olsun diyerekten söylemekte yarar var; ne yaşarsanız yaşayın arkadaşlar. Bu bazen içinden çıkılamayacak bir girdap gibi gözükse de gözünüze ya da tam tersi cenneti aratmayacak şartlarda ve mutlulukta yaşıyor da olsanız, ne yapın edin de yaşadığınız her şeyden dersler almayı bilin. İnan olsun ben yaptım oldu :)

Arkadaşlar bazı kaynaklarda, yazılarda, araştırmalarda aldatılan kişinin bunu rahatça söyleyemediği, gururuna yediremediği için ve daha da önemlisi utandığı için bu durumu başkalarına anlatamadığı söylenmektedir. Genelleme yapmadan söylemem gerekirse, büyük bir çoğunluk aldatılmıştır diye düşünmekteyim ben. Özellikle kadınlar. Çünkü yapılan araştırmaları da geçtim benim de gözlemlerim ve düşüncelerim de bu yönde, kadınların aldatma oranı erkeklere nazaran daha düşük. Tabii ki bunda pek çok etken var. Toplum görüş ve düşünceleri başta olmak üzere kadınlar duygusal anlamda daha fazla bağlandıkları için haliyle aldatma olayı daha az görülmektedir. İlk madde olarak toplum görüş ve düşüncelerinde ise, hepimiz biliyoruz ki erkek aldatınca elinin kiri kadın aldatınca da neyse gerisini tamamlayın :) peki insanlar birbirlerini neden aldatır yahu neden? İnanın aklım almıyor ve acayip sinirleniyorum bu duruma. Kadın erkek fark etmez, o aldatan kişinin aldatılan üzerinde oluşturduğu eziklik ve travma var ya inan olsun başka bir şeye benzemiyor. En kötüsü de o kadar güvensiz oluyorsunuz ki hem karşı tarafa hem de karşı cinse. Ee olan yeminle aldatılana oluyor. Ve nedense bir çok erkek aldatılmayı sadece fiziksel boyut olarak düşünüyor. Kimse kusura bakmasın ama aldatmak sadece üçüncü kişiyle aynı yatağı paylaşmak değildir. Gözle dahi aldatılır kişi. Sanal ortamda bile. Bir başkasını bakıp onu arzulamak bile aldatmaktır. Sosyal medyada başkalarının açık saçık ya da seksi fotoğraflarını beğenmek ve bunları takip etmek de aldatmadır. Bu kadar basit değil yani, bilmem anlatabiliyor muyum?

Peki aldatılmak affedilir mi? Nasıl bir handikap öyle değil mi? Affetsen bir dert affetmesen bin. Ama galiba bu durumu kadınların affetme oranı bir tık daha yüksek. Erkekler asla. Geri dönüp bakmadan çekip gidebilir. Çünkü erkeklik gururu onuru denen bir durum var ya hah işte o zarar görmüştür, bunun asla affı olmazdır. Ama kendileri yaptıkları zaman da şeytana uydumlar, alkollüydümler, ego durumları savunma olarak cirit atıyor laf salatası arasında. Kadın daha mı affedicidir yoksa kaybetmekten korkuyor olmak mı bu durumun kabulleniş nedeni? Esasında emin değilim ve eminim kimse de emin olamayacak. Yüzyıllardır süregelen bir sıkıntı ve hala neden aldatılır konusu tam olarak açıklığa kavuşmuş bir olay da değildir. Bu durumun araştırmaları da sonuç vermiyor. E nasıl versin? Milyarlarca insan ve dolayısıyla milyarlarca farklı karakter söz konusu. Peki yineliyorum sorumu; aldatılmak affedilir mi?



Arkadaşlar bu konu hakkında herkesin düşüncesi farklı. Ben derim affedilir siz karşı çıkar asla diye duvar örersiniz. Ben şuna inanan bir insanım, bir olay bir kere yapılırsa hata ikinci kez aynı olay tekrarlanıyorsa ne yazık ki bu tam anlamıyla tercihtir. Herkes ikinci bir şansı hak eder diye düşünmekteyim ben. Haa ama sonuçlara katlanmak suretiyle. Aldatılmak aldatılan kişi üzerinde ciddi bir travma ve güvensizlik oluşturur. Tamam affettin affetmesine ama ondan sonra karşı tarafın devamlı telefonunu kurcalama, sosyal medyada takibi artırma (sosyal medyanın bu anlamdaki gücünü asla hafife almayın), dediklerinin altında başka bir şey arama, acaba sorusunun asla beyinden atılamaması gibi durumlara hazırlıklı olun. İleriyi göremiyoruz ki anasını satayım kesin karar alıp da ya herro ya merro diyelim :) Ancak şöyle bir durum var, bazı aldatılma olaylarından sonra ilişki ya da evlilikler daha sağlıklı devam etmeye başlıyor. Aldatan kişi affedildiği için eşine/sevgilisine büyük saygı duymaya başlıyor ve en nihayetinde hatasını anlamış oluyor. Amaaa sanılmasın ki sonuç hep böyle güzel oluyor, değil tabii ki. Bazı vakalarda da aldatan kişi, amaann nasıl olsa affediyor e benden vazgeçemiyor, belli ki beni kaybetmekten de korkuyor o halde ver elini yeni üçüncü şahıslar diye haltlar karıştırmaya devam ediyor. Bu durumda nasıl bir öneride bulunulmalı, nasıl yol gösterilmeli ya da nasıl kararlar alınmalı işte bunu kimse bilmiyor ve bilemez de. Bu tamamen çiftler arasındaki fiziksel ve duygusal bağ ile ilgili. Bazı insanlar nettir, bırakın aldatılmayı yalanı ilgisizliği bile affetmez. Basar gider. Bazıları da daha ılımlıdır, şans vermeyi yeğler. Tekrar denemek ister. Ama asla üçüncü bir şans söz konusu dahi olamaz.


Zaten ne dedik, bir olay bir kez yapılırsa hata ikinci kez yapılırsa tercihtir ee üçüncü şıkka zaten seçenek kalmıyor ki :) Aldatılan kadının affetmesi daha kolay oluyor ancak erkeklerde af diye bir kelime alıp başını gidiyor aldatılma olaylarında. Erkekler gururuna da onuruna da erkekliğine de yediremiyor ve hazmedemiyor bu durumu. Kadın yaptı ya, kadın nasıl bunu yapar diye basıyor yaygarayı. Aslında bunun kadını erkeği yok arkadaşlar. Kim yapıyorsa yapsın aldatma kesinlikle karakter zayıflığından kaynaklanıyor bence. Kaldı ki can alıcı soru şu; seven insan altadır mı? Aldatma iki taraf üzerinde de çeşitli etkilere neden oluyor millet. Aldatan kişi kendini suçlu hissedermiş mesela ( kişiden kişiye değişir bence bu durum ), kendine yediremiyormuş, eşine ya da sevgilisine karşı suçluluk duygusu taşıyormuş içinde falan filan. Bunlar bir şey mi yaa asıl aldatılan kişinin yaşadığı duygulara göz atalım isterim ben. Şöyle ki aldatılan kişi; kendine güven sorunu yaşamaya başlar (ben çirkin miyim, ben aciz miyim gibi), kendini suçlar (ben mi sürükledim onu bu yola diye), intikam olmak ister (o da karşısındaki aldatmak ister), güvensizlik en belirgin karakter özelliği olmaya başlar (kişinin telefonlarını hunharca karıştırmaya başlar), kendince ön yargılar yaratmaya başlar (bütün erkekler/kadınlar aynı), depresyona girer üzüntüden ve sinirden dolayı, boşluk ve yalnızlık hissi yaşamaya başlar, yaşanılan acıyı en aza indirebilmek adına hoşlanmadığı insanlarla duygusal bağlar kurmaya çalışır. Ee şimdi siz söyleyin arkadaşlar, hangi tarafın hissiyatları daha yaralayıcı?

Bunca şey yazdım evet ama tutup da, “olsun arkadaşlar ikinci şansı verin. Hemen ilişkinizi/evliliğinizi bitirmeyin. Herkes hata yapar, boşver ilişkinizi çöpe atmayın” asla demeyeceğim. Nihayetinde bu iki kişi arasında ya hallolacak ya da sonsuza dek bitecek. Bu konuda yön vermek asla haddime değil ve kimsenin de olmamalı bence. Olumlu olumsuz kişi kendi yaşamak ister. Hem çok da güzel bir söz vardır ya, bir müsibet bin nasihate bedeldir diye. Bizler ne dersek diyelim, affedecek olan da yol verecek olan da yine sizsiniz. Bu durumda beynin söyledikleri mi baz alınmalı yoksa kalbeme sorulmalı burası da handikap. Ama siz siz olun, konu ne olursa olsun beynin söylediklerini göz ardı etmeyin. Duygular bazen yanıltıcı olabiliyor aşkın etkisiyle, beyin ise her zaman daha akılcı yaklaştığından dolayı bir tık daha dikkate alınmalı diye düşünüyorum.


Ancak şunu da bilin ki, kim ne suretle aldatıyorsa aldatsın geride bıraktığına yaşattığı o travma ve karakterinde oluşacak değişiklikler ne olursa olsun affedilemez. Kişiyi belki affedersiniz ama sizi bu hale soktuğundan dolayı da, karşı taraftan ya anlayış bekleyin ya da göz alın olur mu :)

21 Ağustos 2016 Pazar

TATİL, HUZUR VE TARİH; FOÇA

01:16 0 Comments

Güzelim yaz mevsiminin güzelim enerjisi bitmeden tatil rotamıza bir yenisini ekleyeyim dedim. Sunduğu görsel şölenle, mis gibi ege esintisiyle, rengarenk sokaklarıyla adresimiz Foçaaaaa :) Her tatil önerisi yazımda belirttiğim üzere ben hep böyle minnak ve şirin balıkçı kasabaları, daha sakin ve huzurlu bölgeleri tercih ederim. Bu tarz yerlerde gezmeyi, tatil yapmayı, fotoğraf çekmeyi, o küçüklüğün inanılmaz sıcaklığını hissetmek isterim. Bundan mütevellit de Foça’yı yazmadan geçemezdim. Hadi bakalım millet o zaman Eski Foça’ya :)

Arkadaşlar Foça, canııımmm İzmir’in güzide bölgelerinden biri. Ay bunu söylemeden geçemeyeceğim bölge Foça adını, bölgede yaşayan foklardan almış. Şaştınız mı? Ben şaştım valla, İzmir ve foklar. Sizce de kulağa pek şeker gelmiyor mu? :) Foça zamanında, İyonya’nın yerleşim yeriymiş. Yalnız var ya ülkemizin bu tarihsel dokusuna bayılıyorum. Bütün ama bütün il ve ilçelerimizin haklı olarak bir tarihsel geçmişi var ancak, savaşlar, barışlar, yerleşimler, kalıntılar inanın büyülüyor beni. İşte Foça’da bu tarihsel kalıntılara sahip, büyüleyici yerlerden sadece bir tanesi. Aynı zamanda Foça sadece İyonya için değil daha pek çok uygarlığa ev sahipliği yapmış. Bundan dolayı da arkeolojik merkezler listesinin başında geliyor. Ne kadar etkileyici yaa, şey tabi bence. Tarih sevenler için bulunmaz nimet yeminle. Foça eski ve yeni olmak üzere iki bölüme ayrılıyor millet şaşırmayın sakın. Bu arada 2004 yılından bugüne kadar da Uluslararası Foça Festivali düzenleniyor bilginize arz ederim :)


Foça, yaa kıyamam ben onlara ama sayıları gün be gün azalan Akdeniz Foklarının huzur içinde yaşam alanı. Rivayetler ve hikayeler kayalığı olarak da tanımladığım Siren Kayalıkları özellikle fokların evleri. Bundan mütevellit bu yavrucaklar evlerinde huzursuz rahatsız olmasın diye, Siren Kayalıklarına yakın yerlerde denize girmek yasak arkadaşlar. Ancak düzenlenen tekne turlarıyla bu kayalıkları ve canııımm fokları görmeniz pek tabii ki de mümkün. Yani hayvanlara tanınan bu saygı ve ilgi beni benden alıyor. Ne iyi yapılmış da yasaklanmış tabi. Zaten fokcukların nesli tükenmeye yüz tutmuşken aman girmeyin verin yakınlarında denize ne var. kocaaa Foça yani, büyük deniz nemize yetmez ki :) Arkadaşlar Foça’nın denizi var ya, mis miisss. İnanılmaz berrak, tertemiz. Ancak şöyle bir sıkıntısı var, eğer çakıl taşlı deniz ve plaj sevmiyorsanız işiniz biraz zor bilesiniz. Çünkü Foça plajlarında kum bulmak biraz güç. Geneli irili ufaklı çakıl taşlarından oluşuyor. Ama olsun ne olacak ki, sırf deniz değildir ya tatil anlayışımız ya da sapsarı sıcacık kumlar değildir zannımca. Ha yok ben sarı kumlu plajlar denizler isterim derseniz de, üzülerek belirtmeliyim ki korkarım Foça bu anlamda sizi tatmin edemeyecek. Bu arada yine belirtmek isterim ki, şey suyu da az biraz soğuk :) Yani girince vücut alışıyor soğuğu benimsiyor ancak minnak çocuklar biraz üşüyebilir benden söylemesi.


Arkadaşlar Foça’yı Foça yapan zannımca taş evler merkezi olması. Yani sokaklar rengarenk süslü püslü şirin ama evler hep taş :) Bankalar, marketler hep bu tarihsel taş evlere kurulmuş durumda. Yani kendi düşüncemi belirtmeden geçemeyeceğim, şey Eski Foça benim daha çok hoşuma gidiyor. Kaldı ki yenisi neden oluştu onu da bilemiyorum. Foça’nın eski olanı daha şirin, tam bir balıkçı kasabası. Gün batımının ışıltını aksini yansıtan güzelim ve minnak balıkçı tekneleri huzur içinde nasıl da güzel uyuyorlar burada. Nazlı dalgacıkların çıkardığı o huzur verici sesi ninni misali, akşam olunca uyutuyor tüm kasabayı. Huzur mu istiyorsunuz, buyurun işte ötesi inan olsun olamaz. Hep dediğim gibi, tatiller aslında dinlenmek, gezmek, yeni yerler keşfetmek için yapılmaz mı? Herkesin düşüncesi ve tercihine saygım sonsuz ancak, kalabalık, gürültülü yerlerde tatil daha yorucu olmuyor mu sizce de? Yani dediğim gibi tabii ki de tercih bu, bazısı da sakin huzurlu yerlerde tatilini geçirmek istemez. Eski Foça turistik bir bölge tabii ki, ancak huzur tatili diye adlandırdığım o bitmesini asla istemediğim tatil cinsinden işte burada yapılan tatiller. Kafa dinlemek, bolcana kitap okumak, güzelim ve dar sokakların keyfini çıkarmak için bulunmaz nimet. Haa bu arada belirtmeden geçemeyeceğim, balıkçı kasabası diyorsak var tabii ki nedeni :) Buraya gitmişken, anasonun mis gibi yosun kokusuna karıştığı sahilde, rakı balık keyfi yapmadan asla dönmeyin, bu bir emirdir :)
Ülkemizde her geçen gün doğal güzelliklere zarar geliyor. Yok ormanlar yanıyor, yok tarihi dokusu değiştirilip daha modernize edilmiş şehir ve ilçeler alıp başını gidiyor, bina bina üstüne kuruluyor. Ancak Foça, tarihsel dokusunu inatla koruyan nadir yerlerden bir tanesi. Bunu da yukarıda da bahsettiğim üzere, taş evlerinden anlamak mümkün. Turistik bir bölge olduğundan dolayı Foça, haliyle kışın nüfus birazcık azalıyor. Zaten dingin ve huzurlu olan bölge kışın daha da sessiz sedasız uyuyan bir yer haline geliyor.

Velhasıl, yazın bitmesine sayılı günler kala tatile yeni çıkacak olanlardansanız Foça’yı es geçmeyin derim. Haa bölgeden ziyadesiyle Poyraz hakim olduğundan dolayı da, yel değirmenlerini varlığı yadsınamaz oluyor. Gitmişken gün batımı zamanında bu yel değirmenlerini görmenizi de şiddetle öneririm :)



İyi tatilleeeerrrr şehir hayatından sıkılmış, kafa dinlemek için yanıp tutuşan yorgun arkadaşlarım :)