30 Temmuz 2016 Cumartesi

BALIKESİR'İN CENNETİ; CUNDA

00:51 0 Comments

Yine pek sevdiğim çok sevdiğim bir yer hakkında azıcık duygu düşüncelerimi aktarayım dedim siz tatil yapmak için can atan, hatta yetmeyip şafak sayar gibi izin gününü sayan yılın yorgunluğunu atmak isteyen nice canlar için J Sonra düşündüm düşündüm tabii ki de güzelim Cunda’da karar kıldım. Ay ama nasıl anlatmayayım Cunda’yı, nasıl önermeyeyim size? Evet arkadaşlar sıkı tutunun, bugün sizi hayallerinizde Cunda’ya götürüyoruuummmmmmJ

Arkadaşlar Cunda; Balıkesir’in Ayvalık ilçesine bağlı şirin mi şirin, güzel mi güzel, canlı mı canlı bir ada. Yalnız Ayvalık’ın da hakkını yememek lazım hani. Yalnız şöyle bir düşündüm de, Balıkesir’in birçok ilçesi de güzel hani, tam tatillik hatta tam yaşamalık. Ama bugünlük Cunda. Bir de Cunda’nın şöyle bir özelliği var ki, Ege Denizi’nde bulunan en büyük dördüncü ada hani. Bu ek bilgiyi de verdikten sonra gönül rahatlığıyla detaylara girebilirim J Cunda Adası’nın diğer bir adı hatta en eski adı Alibey’dir millet. Bu ismi almasının sebebi ise, zamanında hani Yunanlarla çatışmalar kavgalar oldu ya hani hah işte o dönem “Yunanlara teslim olun” emrine uymayan ve ilk silahlı çatışmaya başlayan Yarbay Ali Çetinkaya’dır. Yani Cunda’nın Türkiye’ye ait olmasının nerden baksanız en büyük nedeni Ali Yarbaymış. Padişaha uysaymış teslim olsaymış ve o çatışma başlamasaymış demek ki güzelim ada gidecekti elden. Vay anasını yaa işte zamanında ahan da böyle böyle kazanılmış bu ülkenin toprakları. Tüyler diken diken oldu yalnız birden J

Canıııımmmm Cunda’nın nüfusu 3000’dir arkadaşlar ancak hak verirsiniz ki bu sayı yaz mevsiminde katlanarak artmakta. Ama yani nasıl artmasın. Denizi deseniz mis, sokaklar deseniz canlı ve rengarenk, insanları deseniz ay nasıl güler yüzlü nasıl tontonlar. Şöyle de ekstra bir şirinlik var adada, yaşlı insanların birçoğu Rumca ve Yunanca biliyor millet. Ay bir de tatlış konuşuyorlar sormayın gitsin. Yalnız var ya Cunda’ya sırf o insanlarla sohbet etmek için bile gidilebilir inan olsun. Ne anılar ne yaşanmışlıklar hey yavrum heyy. Bir çok insan da emeklilik dönemini geçirmek için yerleşmiş Cunda’ya. E yani onca yılın yorgunluğu, stresi, sıkıntısı başka türlü nasıl çıkar. Herkes birbiriyle samimi herkes pek candan, valla ben de koydum kafaya kesinlikle emeklilik dönemimde yaşayacağım yerdir Cunda, ahan da buraya yazdım şahitsiniz J

Cunda Adası, taaa 1976 yılında doğal güzellikleri ve tarihi yapılarında mütevellit koruma altına alınmış güzide bir yer. Neden koruma altına alındığını inan olsun gidip gördüğünüzde daha iyi anlayacaksınız arkadaşlar. Her sokağı korunmalık, her tarihi yapı restorasyonluk valla. Adada, birçok manastır ve kilise mevcut millet yine taaa mübadele döneminden kalma. Tüm haşmetleriyle adada boy gösteriyorlar. Birçoğu yıkılmaya yüz tutmuş bildiğiniz restorasyonu bekliyor. Adada bir de Aşıklar Tepesi diye bir yer var ki, Allah’ııımmmm nasıl güzel, nasıl buram buram huzur kokuyor nasıl da şahane bir manzaraya sahip anlatamam size. Bir de eski bir değirmen bulunuyor bu adada. Onun restorasyonu tamamlanmış millet. Bu tepeye gittiğinizde değirmen başımıza yıkılır mı diye tedirgin olmanızı gerektirecek bir durum yok yani. Sevdiceğinizle rahat vakit geçirebilir, manzaranın ve huzurun tadını çıkarabilirsiniz.

Cunda’nın belki de en güzel tarafı ne biliyor musunuz? Sokakları. Ya da ben sokak çok sevdiğim için mi bana öyle geliyor diyeceğim ama yok yok inan olsun çookk güzel. Böyle dar, çiçekli, rengarenk, sıcacık sokaklar. Fotoğraf çekmeyi sevenler için Cunda’da yine bu anlamda bolca malzeme sunuyor sizlere arkadaşlar. Sahilinde ıssızca salınan her renkten size göz kırpan kayıkları, gün batımının Arnavut kaldırımlarını kızıla boyadığı ve saniyede bir çok adım sayacağınız hareketli sokakları, sıkıntıdan stresten arındırılmış insanları… Cunda dünyadan olamazmış hissi uyandıran sessiz kalabalığı. Yapacak hiç bir şey bulamadınız mı? Sahilde cirit atan balık lokantalarında denize ve manzaraya nazır içkinizin tadını çıkarabilir ya da nefis kavuniçi dondurma yiyebilirsiniz. Yalnız dondurma sevenler yaşadınız benden söylemesi. Cunda’da bir dondurma yapıyorlar anaaaammmm o nasıl bir lezzet, o nasıl ismini hatırlayamadığım birbirinden güzel dondurmalar. Ama tabii ki de benim favorim tamamen gerçek kavun içinde servis edilen dondurmalar. Böyle bir lezzet inan olsun yok. Tam yazlık tatlı, keşke bu konuya girmeseydim şu an hiç iyi hissetmiyorum kendimi yaa canım çok fena kavuniçi dondurma çekti J

Arkadaşlar adada büyüklü küçüklü pek çok kilise ve manastır var dedik ya, ha işte bunlardan bir kaçı şöyle ki;

-         -  Çamlı manastırı,
-          - Koruyan Meryem Manastırı,
-          - Ay Işığı Manastırı,
-          - AyosApostolos Manastırı,
-          - Tavuk Adası Manastırı,
-          - Güvercin Adası Manastırı,
-          - İlyas Peygamber Manastırı,
-          - Kızlar Manastırı,

Cunda’ya gittiğinizde mutlaka kültürel gezi de yapın ve bu manastırları da görmeyi ihmal etmeyin arkadaşlar. Mimari zenginlik, kültürel çeşitlilik her şeyi bulabilirsiniz adada ama özellikle kadınlar bu kısım tam da sizi ilgilendiriyor J Cunda hediyelik eşya açısından da cennet niteliği taşıyor diyebiliriz. Allah’ım minnak hediyelik eşya dükkanları, birbirinden şık biblolar, tablolar ve daha neler neler. Ay valla gittiğinizde mutlaka ama mutlaka eliniz boş dönmeyin demeyeceğim zaten öyle bir şansınız olmayacak ve inanın gittikten sonra ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız JHaaa hediyelik eşyaların yanında Cunda’da bir de tamamen doğal sabunlar var kızlar bu kısım da yine daha ziyade sizleri ilgilendiriyor J Anam kefir sabunu mu ararsınız, lavanta sabunu mu? Her biri doğal ve her biri cilde faydalı. Haa o dükkanları gördükten sonra eliniz boş zaten dönemeyeceksiniz dedim ya bir de zeytinyağı almadan dönmeyin derim ben. Nasıl doğal nasıl taze ve mis kokulu zeytinyağları. Hatta benden söylemesi bence birkaç kilo alıp da dönün. Çünkü sadece ekmek banıp da tüketebileceğiniz bir lezzette bu zeytinyağları e tabi yine Ayvalık zeytinleri J

Yalnız var ya konuyu yine yiyecek şeylere getirdim ya ben daha ne diyeyim kendime J Ayvalık’a çok yakın Cunda, gün içinde Ayvalık’a da geçer orada da gezer akşam yine teknelerle Cunda’ya dönebilirsiniz tabii ki de. Ve emin olun koşa koşa dönmek isteyeceksiniz zaten J Yani genelde hafta sonları gezi notları yazıp ulaştırmak istiyorum sizlere ama yeminle bu haftaki beni benden aldı. Pek özlediysem demek güzelim Cunda’yı J

Valla arkadaşlar benden bu kadar. Eminim hayallerinizde az biraz canlandırabilmişimdir güzide adayı. Anlatmak ya da fotoğraflara bakmak yetmez inanın. Gidin güzelim o havayı soluyun, sahilinde çakır keyif olun, hatta yine sahilde bulunan eski güneş saatinde günün hangi saatinde olduğunuzu öğrenin e ben daha ne diyeyim J

Cennet’in Cunda’da vuku bulmuş haline şahit olmak istiyorsanız yaz bitmeden mutlaka gidin, gezin, gelin derim J İyi tatilleeeeeerrrrrrrJ


28 Temmuz 2016 Perşembe

KADININ MESAJLARINA CEVAP VERİLMEMESİ VE KADININ HİSSETTİKLERİ

00:53 0 Comments

Arkadaşlar bugünkü konumuz peki derin ve tabii ki pek sinir bozucu. Sevgiliye mesaj at sonra o mesaj görülmüş olsun ama cevap gelmesin. Ya var ya bak açıklama yapacaktım ama öyle bir sinir geldi ki ağız dolusu küfür etmek istedim inan olsun. Senin ben ………………………J

Atılan mesaja cevap gelmeyince sinir olmayan bir kadın görmedim ben henüz. Yani sizi bilmem ama o mesaj atılan kişi sevgiliyse ve cevap vermiyorsa tartışma nedeni bu. Ancak nedense bir çok erkek bu durumu anlamıyor ve zannımca anlamayacaklardır da. Çünkü neden e düz mantık var ortada. Ne var yani cevap vermediysem? Yahu ne var yani olur mu? Kadının aklına gelmişsin, üşenmemiş ertelememiş sana mesaj atmış. Belki önemli belki değil. İçeriğiyle ilgilenmiyorum şu an. Ama eğer ortada bir ilişki varsa ve yine ortada atılan bir mesaj varsa aslında ayrım yapmak istemem ama kadın olsun erkek olsun cevap vermeli arkadaşım. Bu önemdir, bu karşı tarafa verilen değerdir, ya her şeyi geçtim saygıdır bu be saygı. Mesaja icabet etmek gerek nihayetinde. Diyorum ya ister önemli ister önemsiz, eğer o mesaj sevgili kisvesine bürünmüş varlıktan geliyorsa e be insan evladı yalandan olsun bari gülücük at da mesaja dönüş yapılmış olsun.

Valla biz kadınlar çoğu kişiye kendimizi anlatmaktan bıktık, yıldık, usandık, sıkıldık. Haa bazı erkekler var tamam haklarını yemeyeyim o nasıl bir inceliktir o nasıl bir ruh halinden anlamaktır. Sevdiceği mesaj attığında sevinmekle birlikte elindeki işi bırakıp kadına methiyeler düzer. Çünkü neden kadının gün içinde aklına gelmiştir ya da gece fark eder mi? Asla. Ama maalesef ki bu babayiğitlerin nesli gün be gün tükenmekte. Bir çok sevgili ise, haa benimki mesaj atmış, müsait olunca cevap veririm ya da ararım diye o kadının mesajına yanıt vermiyor ya, yani inan olsun sinir bozucu. Ha müsait değil misin, yazamıyor musun yahu sadece gülücük at ona bile razı şu biçare kadın yürekleri ama nafile. Biz kadınlar kendimizi ifade etmeye çalışmaktan yorulduk ettik ama ben yine de söyleyeceğim, duruma açıklık getireceğim naçizane. Arkadaşlar bakınız (erkeklere sesleniş), kadınlar yaradılış gereği hak verirsiniz ki erkeklerden farklı varlıklar. Bizler daha duygusal, daha kırılgan, daha detaycıyız. Yani bu bizim suçumuz mu yaradan böyle yaratmış biz ne yapalım. Ha istisnalar var. nice kadın da tanıdım o da düz mantık. İlgisiz, alakasız, tasasız, dertsiz. Mesaj da atmaz attığında da neden cevap gelmedi diye kızmaz. Ama bu tarz kadınların da ne yazık ki nesli tükenmekte. Yani erkekler de bırakın fark olsun aramızda. Nihayetinde biz doğurganlık özelliği kazanmış nadide canlılarız tamam mı. Ay durun bu gereksiz oldu sanki. Ama olsun nihayetinde kadın olmak kolay mı canım J

Teknoloji devrindeyiz millet. Hepimizin cebinde kocaman bir dünya var. ilişkiler de nerdeyse telefonla başlayıp telefonla bitme noktasına doğru ilerliyor inan olsun. Bu kadar sosyal ağ, bu kadar uygulama kısacası bu kadar teknoloji varken, artık “mesajını görmedim aşkım” yalanını da söyleyemiyor insanlar. Haa doğru bir şey mi bu tabii ki de değil. Valla bir şey itiraf edeyim mi, inanın bu durumdan asla memnun değilim. Sevgilimizin sosyal ağlardan kimlerle arkadaş olduğuna, kimleri takip ettiğine bu kadar dikkat edip bakarken anlayın işte ne kadar önem veriyoruz sizlere. Kıskanıyoruz çünkü önemsiyoruz, ayy gözümüzden sakınıyoruz be nankörler. Ne var yani mesaj attığımızda cevap verseniz? Hayır biz kadınlar da gün içinde yoğun olmuyor muyuz sanıyorsunuz? Boş boş sadece sizinle ilgilenmiyoruz beyler biz de çalışıyoruz biz de sosyal hayat içinde var oluyoruz ama sizi asla ihmal etmiyoruz. Biz iş yoğunluğu arasında dahi size mesaj atıp şirinlik yapacak, sevdiğimizi söyleyecek kadar vakit bulabiliyoruz. Ama siz atılan mesaja cevap verecek kadar vakit bulamıyorsunuz öyle mi? Valla kusura bakmayın ama ben buna önemsememek derim bu kadar açık ve net!!!!!!!!

Haa işin ilginç tarafı var ki o da şudur, erkek mesaj atsa kız görse ve cevap vermese ay daha büyük olay çıkar aslında. Neden cevap vermedin diye sorar da sorar. Hakkıdır sorsun tabii ki nihayetinde kendine yapılmasını istemediğin şeyi başkasına yapmayın bi zahmet. Ama kendi mesaj atmadığında her zaman bir savunması var. “görmedim aşkım. Yoğundum bitanem. Nasıl olsa ararım dedim sevgilim” ve daha niceleri. Ya tamam zaten arayacaksın onu biz de biliyoruz ama bari gülücük at be ona da razıyız onu yap bari. He bak mesaj attın ama ben de seni önemsiyorum ki karşılık veriyorum anlamı çıksın ortaya. Sonra bizim aklımıza bir sürü şey geliyor otomatikman. Yok beni önemsemiyor mu? Yok başkası mı var? yok gözünde hiç mi değerim yok? Ve daha neler neler. Siz neden bizim psikolojimizle oynuyorsunuz yahu duygularımızı ayaklar altına almak suretiyle bizi kendinizden uzaklaştırıyorsunuz bu kadar pervasız davranarak? Ondan sonra kız trip atınca, vay efendim trip atıyorsun yine vay efendim surat asıyorsun yine olur. Yahu iğneyi kendinize batırın önce artık rica ediyorum valla kanser ettiniz yeminle J yalnız ne dolmuşum ben de belli değil valla J

Bir de işin daha çok sinir bozucu tarafı var ki o da şudur: diyelim ki mesaj attık ama görüldü olmadı o mesaj tamam mı. Bakıyorsun adam senin mesajını görüldü yapmadı ama sosyal kanalların birinde gayet de aktif. Ya da yine sosyal kanalların birinde fotoğraf beğeniyor. Ya da bilmem hangi programda checkin yaptı. Ya arkadaşım sorarlar adama işte, sen beni önemsemiyorsun da nedir bu ha nedir? Bilerek görüldü yapmıyorsun o lanet mesajı ama almışsın cebine dünyanın parasını verip akıllı telefon onu da kullanmayı bilmiyorsun. Sana kalsa güya mesajı görmedim yalanını atacaksın ortaya öyle mi? Yahu kadın var senin karşında bee kadın. Kolay yer mi ya da inanır mı her lafına. Hey yavrum heyy kaçın kurasıyız hala mı anlamadınız J İlk başta biz de gayet masum diyoruz ki, ayy mesajımı görmedi henüz telefonu eline aldığında görür ve yazar. Anam o da ne sonra bir bakıyoruz ki adam çılgınlar gibi aktif facebookta. Yine acımasızca ablaları beğeniyor instagramda. Yeminle ayrılık nedeni inan olsun ayrılık nedeni. Çünkü neden? E adam önem vermiyor arkadaşlar bu kadar net! Ha düz mantık belki kendi kendilerine diyorlardır ki; şu an müsait değilim daha uygun bi zamanda arar uzun uzun konuşurum ama biz kadınlar saniye bile olsa sevdiğimiz adamın sesini duymak isteriz arkadaş. Müsait olduğunda yine ara canım sana arama diyen yok. Ama mesaj attık ya, hani aklımdasın imajı var ya ortada daha ne kadar açık olabilirim bilemedim ama aklımdasın ve bunu bil istedim demek istiyoruz aslında ama işte kime? Ya diyorum ya bu konuda pek de genelleme yapmak istemem. Bazı ince ruhlu düşünceli abiler sizleri tenzih ediyorum valla. Siz var ya üzülmemelisiniz bir kadın tarafından işte o kadar J

Velhasıl arkadaşlar, kız olsun erkek olsun (ama kızlar daha fazla takıntı haline getirebiliyor ilişkilerde bazı şeyleri) atılan bir mesaj varsa ortada, hele hele o mesajda karşı tarafı ne kadar sevdiğinde bahsediyorsa kişi, ona methiyeler döşemişse, sevgisinin şiddetinden bahsedip şairliği ele alacak boyutta duygusal tatmin yaşıyorsa o kişinin mesajlarını yanıtsız bırakmayın Allah aşkınıza yapmayın bunu. Siz o mesajı görüp cevap vermediğinizde biz kadınlar nasıl bir ruh haline girip ne derece hayal kırıklığı yaşadığımızı tahmin edemezsiniz. Yapamazsınız çünkü bizim açımızdan bakmıyorsunuz olaya çünkü bizim kadar dikkat edip önem vermiyorsunuz böyle şeylere. Kadının şevkini kırmayın arkadaşlar bu kadar söylüyorum. Çünkü unutmayın ki, şevki kırılmış bir kadın zamanla duygularından da olacaktır. Bu da böyle biline. Mesaj önemsiz dahi olsa o mesaja dönüş yapmak verilen değeri, önemi, saygıyı, sevgiyi gösterir ya. Neden bunu anlamıyor çoğu insan? Bu kadar mı zor? Belki çoğu kişiye saçma geliyor olabilir ama bunun tam da meali bu, önem önemönem.

Yani var ya rica ediyorum çoğu arkadaştan, sevgiliniz mesaj atmışsa size o mesaja dönüş yapın ya hiçbir şey bulamadınız gülücük bile atsanız inan olsun kafi gelecektir çoğu durumda. Böylece kadının şevkini kırmamış olacaksınız. Böylece kadın o mesajı attığına pişman olmamış olacaktır. Unutmayın aşkı bulmak çok zor kaybetmek ise çocuk oyuncağı. Elinizdeki aşkın, sevginin kıymetini bilin ve lütfen buna göre davranın. Benden söylemesi J

27 Temmuz 2016 Çarşamba

BAKIM VE KADIN

00:29 0 Comments

Kadın olmak bir uğraş inan olsun uğraş. Saça ayrı, makyaja ayrı, ellere ayrı, vücuda ayrı maskeler kürler kremler kullanırız. Az biraz da bakımlı olup, dış görünüşümüze önem veriyorsak var ya yapılan kozmetik masrafıyla lüks bir semtte ev alabiliriz o derece inan olsun. Bazıları o kadar masraf yapmaz ama yine de bakımlı ve güzel görünür. İşte hani bu biraz da tercihe göre değişiyor hani. Peki bakımlı olmak nedir ve neden kadınlar için önemlidir?

Arkadaşlar kadınlar yaradılış gereği, narin, naif, alımlı, dikkat çeken, şık, güzel, göz alıcı, karizmatik olmak durumundadır J Ay tamam şaka yapıyorum ama şu bir gerçek ki dış görünüşümüze önem veriyoruz tabii ki de. Her şey bizim için yararlanmayalım mı dünya nimetlerinden. Mağazalar, markalar, kozmetik çoğu ticari kurum ve kuruluşlar bizim için hizmet etmiyor mu daha ziyade? E ediyor valla. Biz bir şey yapmayalım desek bile yine yaradılış gereği gözü aç ve doymak bilmeyen varlıklarız. Biz sabahları işe giderken tara çık yapamayız, ya da rimel sürmeden parlatıcıyla kendimizi iyi hissetmeden evden adım atmayız. Ay hele ayakkabı ve kıyafetlerimize ne demeli? Bakın bunlar dayatma da olabilir ha emin değilim. Nihayetinde bakıyoruz hakikaten her şey bizler için. Ya var ya felsefi bir cümle kurmak istiyorum da çok mu ileri gitmiş olacağım diye de düşünmeden edemiyorum ama karaktere bakım değil midir en önemlisi sizce de?

Şimdi millet, bakımlı olmanın en önemli şartı bence temiz olmaktır yahu. Tamam makyaj yapıyoruz, saçımıza başımıza föndür boyadır yaptırıyoruz ama ne olursa olsun en hakiki bakım temizliktir kim ne derse desin. Tamam oje sürüyorsun tamam pudralıyorsun yüzünü ama iyi temizlenmedikten sonra neye fayda neye fayda diye sorarlar adama? Şimdi görüyorum çoğu zaman, hanım ablanın saçları fönlü ve boyalı ama vıcık vıcık yağ damlıyor. Ee ne anladım ben bu saç bakımından? Hele eller. Bakıyorsun french yaptırmış ama tırnak araları kara kara meydan okuyor güzelim frenhe. İşte olmaz anam babam olmaz öyle. Sen ilk önce tertemiz ak pak ol asıl bakım bu olacaktır senin için de bak yap dene sen de daha rahat ve hoş hissedeceksin kendini. Yani iğrenç olmak istemem şimdiden arkadaşlar af diliyorum sizden ancak gördüklerimden yola çıkarak yazıyorum inanın ve eminim benim şahit olduklarıma sizler de günlük hayat içinde rastlamışsınızdır. Bir kız görüyorsun, ama afeti devran dersin hani. saçlar o biçim, makyaj desen kusursuz kat kat boyanmış kendi cildi görünmeyecek şekilde, kıyafet desen profesyonel ellerden çıkmış gibi şık gösterişli. Ama yanına gidiyorsun kız kıl dolu. Evet evet kıl dolu. Kollarından tutun, bacaklarına kadar kıllar çarpıyor gözünüze. Hani bunun bakımı diye sorarım ben şimdi en doğal hakkımı kullanarak? Yahu diyorum ki bazen, acaba ben mi bazı şeyleri yanlış anlıyorum? Acaba ben mi abartıyorum çoğu şeyi diye ama, en ufak bir firen senin bütün güzelliğini aldı götürdü be ablacım. Hayır tarz mı olmaya çalışıyorsun kaldı ki böyle bir tarz var mı bilmiyorum ama olmuyor valla da olmuyor billa da olmuyor. İşte onun için diyorum ya önce şöyle güzeeelll bir temizlik yapın tepeden tırnağa sonra bakım temizliğe bağlı olarak gelir zaten sen pek bir şey yapmasan da. Mis gibi kokun, saçlar güneşin altında parlamasın yağdan, kıllardan kurtulun, tırnak kirlerini de temizlediğinizde alın size mis gibi bakım, mis gibi hoşluk güzellik. Haa tabii ki tek başına yeter mi yetmez.

Yukarıda da dedim ya her şey bizim için zaten kozmetik başta olmak üzere. Sonra yap makyajını, boyat saçını, sürdür ojeni ohh valla mis. Haa kıyafetlerdeki ter kokusu ve kir lekeleri söylemiyorum bile. Bir de böyle bir sorunsal var işte. Ya işte sormazlar mı adama, bu ne perhiz bu ne lahana turşusu diye? Bakım bakım diye geziniyorsun ortalıkta, en pahalı kozmetiklerine göz bebeği gibi bakıyorsun ama o da neeee kıyafetin toz içinde leke bulamacında. Bakımlı olmak, sadece makyaj yapmak değildir arkadaşlar. Bakımlı olmak sadece kuaför salonlarına gidip saatlerce süslenmek değildir. Yine diyorum ve hep diyeceğim; bakımlı olmak temizliktir. Saçından başından ayakkabına kadar temizliktir.

Sahi karakter bakımına ne demeli? Valla söylemeyeyim söyleyeyim dedim ama dayanamıyorum napiyim huyum kurusun bir başlayınca karşı koyamıyorum parmaklarım hunharca yazma isteğine Jkaraktere de bakım yapmak gerekir arkadaşlar. Keşke birçoğumuz dış görünüşümüze verdiğimiz önemi huyumuza suyumuza da versek, az biraz iyileştirme yapsak karakterimizde. Çok güzel bir laf vardır pek severim; “beşikte giren huy teneşirde çıkar” derler. 7’de neysek kuvvetle muhtemel 70’de de o olacağız ama minnak rötuşlar yapmakta yarar yok mu sizce de? Bakıyorsun saçı sezonun moda rengiyle afili bir şeklide boyanmış, bakıyorsun dudağında en pahalı ve gözde markanın rujuyla ben buradayım diyor, kıyafet desen zevk ürünü belli buram buram kalite kokuyor. İşte keşke bu önemi, bu kaliteyi kişiliğine yansıtsan be ablacım. Fena olmaz bence ha ne dersin? Ya bakıyorsun dıştan taş bebek içten ise ay kelime bile bulamadım doğru tabiri yakalamak için iyi mi J içten pazarlık onda, iki yüzlülük onda, yalan onda, gıybet onda, birinin kuyusunu kazmak onda, şımarıklık onda, naz onda ama dışardan bakınca J.Lo olsa utanır kendinden kız o kadar bakımlı ve güzel. Neye yarıyor acaba ben bilemedim bilen varsa beri gelsin lütfen zira ben bu handikap içinde daha fazla yaşayamayacağım J

Onun için arkadaşlar, evet kadın olmak illa bakımlı olmayı belki gerektirmez ama olsak da fena olmaz hani. ama rica ediyorum ki umarım söylediklerimi yerini buluyordur böyle havada dans etsin istemem, özel ricamdır ki temizlik başta olmak üzere kendimize çeki düzen verelim. Haa göz boyamak o kadar kolay bir iş ki, kadın olsun erkek olsun fark etmez giyim kuşam bakımınla en şahanesinden göz boyayabilirsiniz cici kızlar. Ama karşınızdaki sizi tanıdıktan sonra pişman olmasın bari. Gerçi benlik bir şey yok ne yaparsanız kendinize yaparsınız ancak madem bakımlı olmak ve kadın ikilemini aldık ele, unutmayın ki bakımlı olmak sadece kozmetikle olmuyor. Karakterle, temizlik, titizlikle de gayet de güzel bakımlı olabilirsiniz ve lütfen bunu da unutmayınız J

26 Temmuz 2016 Salı

KİNDARLIK!

00:26 0 Comments

Kindarların intikamından sakının dostlar, bunu bilir bunu söylerim J Tamam bu kadarmış meğersem söyleyeceklerim yazında fark ettim J Arkadaşlar bu konuyu yazmayı çok istedim çok da istiyordum zira karşınızda kinden zamanla içi katranlaşma özelliğine sahip bir kızcağız var. Gurur mu duyuyorum bu özelliğimle, asla! Ama bazen düşünüyorum da, tamam affetmek belki büyüklük küçüklük tartışılır ama yapılan bir şeyi çok da çabuk unutmak yeminle dalga geçer gibi karşındakinle gibi geliyor bana. Sanki seni üzen, kızdıran, hayal kırıklığına uğratan kişi, sizi enayi yerine koyuyormuş gibi gelir bana çoğu zaman. Evet kin duymak övünülecek, güzel bir özellikmiş gibi anlatılacak bir his değil belki ama hiçbir şey olmamış gibi yapılanlara da göz yummak çok da inandırıcı gelmiyor bana. Hem de hiç!

Kindar” kelimesinin anlamı; kin duyan, öç alacağı günü bekleyen kişi olarak geçer. Kin duyma kısmına katılmakla birlikte tüm kindarların öç alacağı kısmı genelleme olduğundan mütevellit katılmamakla birlikte itiraz ediyorum J Evet yukarıda da dediğim gibi kindarımdır ama şimdiye kadar kimseden öç almadım almam da. Hayır yani seviyesine inmek istemediğimden J Esasında ben şöyle düşünüyorum, kindar insanlardan korkulması gerekir diye bir yargı var ya ortada öyle bir şey yok. Çünkü aslında kindar insanlar içlerinde deli gibi insan sevgisi taşıyan insanlardır. Sevdiklerine yürekten bağlanırlar bu her kim olursa olsun. Eş, dost, kardeş, akraba, sevgili, arkadaş kimse. Sevdiklerini hatalarını görmezlikten gelmek suretiyle severler. Hatalarını görseler dahi susarlar, kırmak istemezler ve en önemlisi kaybetmek istemezler hayatlarındaki değer verdikleri kişileri. Amaaaa işte o ama kısmı var ya hey yavrum heyyyJ Kindar insanlar sabırlı insanlardır bana göre. Birçoğunu tabii ki de kendimden yola çıkarak yazıyorum ancak gördüklerime ve tecrübe ettiklerimi de bakarsam birçok kindar yeminle böyle. İnan olsun sabırlı insanlardır. Tölerans düzeyleri gelişmiş amaaaa zamanın birikimi içlerinde artık kapanmaz yara oluşturabiliyor. Kolay kolay kırılmaz belki, kolay kolay kızıp döküp sövmez. Ancak bardakları taştığı zaman da gerçekten öfkesi maalesef ki şiddetli olabiliyor. Birçoğu öfkesini içine gömerken (mesela ben) birçoğu da intikam alacağı günü bekle. İntikamın sıcak soğuk şekli yoktur millet. İster sıcağı sıcağına yak sende karşı tarafın canını, ister doğru zamanı kolla, aylar yıllar geçse de acele etme o zaman nasıl olsa bulacaktır o kişileri. Etme bulma dünyası misali J

Alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste ;) Hey yavrum heeyyy kolay mı kindar insanların içindeki nefretten kaçmak? Kolay mı canım her şeyi yapıp söyleyeceksin, kindar kişinin sınırlarını zorlayacaksın sonra hiç bir şey yokmuş gibi yüzüne bakmaya devam edeceksin. Yeminle ümüğünü sıkmak suretiyle hayatından çıkarılacaklar listesinde birinciliği oynayan tiplerdir onlar. Yanlış hatırlamıyorsam İsa Peygamber’in sözüdür: “sana tokat atana diğer yanağını uzat” öğüt niteliği taşıyan bu sözler kindar insanların bir kulağından girip diğerinden çıkar millet. “affet ama asla unutma” sözü daha bir anlamlı geliyor mesela bana. Haa bunu söylerken de yemeyin içmeyin gidin hunharca intikam alın demiyorum kaldı ki demem de kaldı ki yapmayın da aramızda kindar arkadaşlar varsa yapmayın valla girmeyin intikam topuna. Onun gibi olmak suretiyle kendinize yazık edersiniz. Aslında söylemek istediğim şu, iyi insan olmak zor zanaat. Kimseyi kırmadan, gönül yaralamadan yaşamak her babayiğidin harcı değildir vesselam. Zorlamayla da olacak iş değildir bu, yaradılışla alakalıdır iyi insan olmak, sonradan kazanılan bir özellik değil. Ayy düşünsenize dünya bu tarz insanlarla dolup taşıyor olsa ne savaş olur ne de barış. Barış olmaz çünkü savaşmamışsındır kimseyle e savaş olmaz zaten insan gibi insandırsın ki savaşa gerek kalmadan anlaşmaya varır bu kalpler.

Yani savunma, öneri olarak algılanmasın ama merak ediyorum kindar insanlar neden kötü olarak lanse edilir ki? Hayır kindar insanların kötü olduğuna dair sağlam bir kanıt göreyim tamam tüm söylediklerimi yutacağım ama bence kindar insanlar kötü değil de hafızası güçlü insanlardır ha tabi iyi insanlardır da çoğu insan gibi. Yani öyle bir anlatılıyor ki, yok işte yemez içmez öç alacağı günü bekler, yok işte içi kapkaradır, yok işte şöyle laf sokar böyle ezer geçer. Yani pardon ama böyle düşünen arkadaşlar sorarım size, sizler size yapılan yanlış karşısında gülüp geçiyor musunuz sadece? Hiç bir şey olmamış gibi, sanki sizi karşınızdaki kırmamış gibi, ağlatmamış gibi, uykusuz bırakmamış gibi unutup yine eski dostluğunuza ya da ilişkinize devam edebiliyor musunuz? Valla yapabiliyorsunuz helal olsun zor iş olsa gerek. Ama bence kindarlıkla alakası yok yapılan kötülüklerin unutulmaması! Bakın dediğim gibi yanlış anlaşılmasın, gidin siz de aynı şeyi yapın siz de karşı tarafı üzün içinizin şişi insin demiyorum ama bana pek inandırıcı gelmiyor bir şey olmamış gibi yola devam etmek o kişiyle.

Kindar olmayanlar özellikle sizin için anlatmak istiyorum. Kin öyle bir duygudur ki, bazen kızdırır sizi içten içe aklına geldiğinde size yapılan kötülükler ya da yanlışlar. Bazen yattığınız yerde düşünür düşünür sinir olursunuz. Bazen kendi kendinize dersiniz ki, “tamam bee aynısın ben de ona yapacağım ne demekmiş görsün” diye. Ama bir çok kindarım diyen insan inan olsun intikam almaz. Alamaz. Çünkü ona yapıldığında o kötülük canı o kadar yanmış o kadar üzülmüş ve sinirlenmiştir ki, aynı şeyleri karşısındaki yaşatmak istemez çünkü o duygunun ne demek olduğunu çok iyi bilir. Haa hepsi böyle demiyorum. Ne yazık ki gözünü intikam hırsı bürümüş kindarlar da yok değil. Ama inan olsun çözüm değil en fazla içinizi rahatlatıyorsunuz o da rahatlama sayılırsa. Hiçbir vicdanlı insan öç alma kafasına  girmez giremez. Haa sanmayın ki kindarlar vicdansızdır, yürekleri ya da duyguları yoktur. Tamam intikam belki alınır ama sonrasında onun getirdiği vicdan azabına ne demeli? Ben şunu savunanlardanım, eğer illa intikam alınacaksa yani illaki içiniz rahat etmek suretiyle rahatlamak istiyorsanız lafınızla vurun J Ay şimdi bu iyi bir şey mi kötü mü bilemedim ama çok kırıcı olmamak suretiyle lafınızı söyleyebilirsiniz. Ama bazı intikam şekilleri var ki offff yani fena. Allah öyle kindarlardan korusun ülkemizi de bizi de çevremizdekileri de JDiyorum ya ben de kindarım ama şimdiye kadar kimseden intikam almadım. En fazla arkadaşlığımı ilişkimi bitirdim. Haa yeri geldiğinde lafımı söylemedim değil kaldı ki laf söylemek konusunda Allah kimseyi elime düşürmesin. Yalnız durdum kendime kötülüyorum sanki ama tanıyın beni iyice diye şey ediyorum J
Kindarlığın tanımında haliyle genelleme olacak, öç almak hırsıyla yaşayan denecek ama inan olsun itimat etmeyin arkadaşlar. Dediğim gibi kindarların da bir kalbi vicdanı var. tamam belki kişiden kişiye değişiyor ama kindarların en büyük özelliği lafı gediğine sokmaktır bunu unutmayın. Haa anlayana tabii. Lafı gediğine sokacaksın da karşıdaki aptal olmak suretiyle ne demek istediğinizi anlamıyorsa olan yine sizin lafınıza olur o da ayrı bir handikapJ

Kindar insanların sabrı da çoktur öfkesi de bu da böyle biline. Ama kindar insanlardan da korkmayı gerektirecek bir şey yok. Kötü insanlardan korkun arkadaşlar kindarlardan önce. Kendi ego tatmini için insan kayıranlardan korkun kindarlardan önce. Başkasının üstüne basarak sizi ezip kendine yer edinen insanlardan korkun kindarlardan önce. Kendi mutluluğu için başkasının gözünün yaşına bakmayan insanlardan korkun kindarlardan önce. Ve en önemlisi, karşısındaki insanın duygularını (aşk, arkadaşlık, dostluk vs) hiçe sayarak kendi aklından ya da içinden ne geçiyorsa kırıcı olmak suretiyle yüzünüze haykırandan korkun kindarlardan önce…


Çok sevdiğim bir sözle bitirmek istiyorum yazıyı; “bu kadar çabuk affetme kimseyi. Nasıl olsa insanların nasıl olsa var’ı oluyorsun.”


25 Temmuz 2016 Pazartesi

AŞKIN GÖZÜ KÖR MÜDÜR?

00:31 0 Comments

Aşkın gözü kör mü acaba? Uyan artık bitti bu rüya” diye nostaljik bir şarkı vardır ve konuya girişte inan olsun direkt aklıma gelen güzelim sözler bunlar oldu. Tamam dağılabilirsiniz millet J Çoğu insan aşkın gözü der ya hani valla bir sinir oluyorum anlatamam size. Ne demek aşkın gözü kör efenim ne demek? Yani şey tamam kör olduğu noktalar yok değil var elbet meretin ama bu konu hakkında genelleme yapılmasına kızıyorum. Çünkü bu konu hakkında bence görüşler ikiye ayrılır. Pek tabii ki kör olduğunu savunanlar olmakla birlikte, aşkın kilometrelerce uzağı dahi hissedeceğine göreceğine dair inançlar da yok değil hani. peki millet sizce aşkın gözü kör mü dersiniz?

Şimdi ilk önce “aşkın gözü kör mü” sorusunun neden ortaya atıldığına dair minnak bir akıl yürütme yapalım derim. Kör olduğunu düşünenler bence birçok hatayı görmezden gelip, sevgisine aşkına sahip çıkanların ortaya atmış olduğu bir inanış. E durum böyle olunca tabii ki de aşkın gözü kördür diyecekler. Düşünsenize aldatılıyorsunuz, yalan konuşuluyorsunuz, sevginiz ayaklar altına alınıyor yine de karşınızdakini affedip yola devam ediyorsunuz. E sorarım sizlere, hakikaten bu durumda aşkın gözü kör değil de nedir? Körlük bu resmen aşk körlüğü, mantığın devre dışı bırakılıp yüreğin tüm benliğinizi ele geçirme harekatı. Her şeye tamam diyorsunuz bu harekatta. Alttan almalar cirit atıyor ilişki içinde. Niye? Niyesi hem kaybetme korkusu güdüyor bu aşkan hunharca yanan kalpler hem de gözünü bağlamış ya aşkı doğru ve yanlışı ayırt edemiyor. Ay valla “olur mu canım öyle şey. Gamze saçmalıyorsun” dediğinizi duyar gibiyim ama inan olsun böyle aşıklar var arkadaşlar. Şahit olmuşluğum var ondan dolayıdır böyle emin konuşabiliyorum. Kişi ilişki içinde belki göremiyor bazı şeyleri, her şeye tamah ediyor. Birçok şeyi görmezden geliyor. Mutsuzluğa razı geliyor ama hayatındakini bırakmıyor. Eşi dostu bir iki söz söyleyecek olsa kulaklarını tıkıyor, duymazdan geliyor. Evet dış etkilerin ilişkiye müdahale etmesine ziyadesiyle karşıyım ben de ancak bazı durumlarda bizim göremediklerimizi dış kapının mandalları inanın daha iyi görüp analiz edebiliyor. He tabi bu güvendiğimiz kişilerse söz hakkı verilmeli tabi. Uyulur uyulmaz, o kişinin sözü dinlenir dinlenmez neyse ama yine de kulak verilmeli bazı durumlarda.


Şimdi gelelim aşkın gözünün kör olmadığını savunan düşünce anlayışına. Aşkın gözü kör değildir hatta aşkın gözü yoktur saçmalamayın gibi ifadelerle olayın soyutluğunu tamamen ortadan kaldıran mantıksal kişilerin yapmış olduğu açıklamalardır bunlar J Arkadaşlar bazı kişiler duygularının esiri olmadı olmaz. Tamamen mantığıyla hareket edip, en ufak yanlış ya da hatada ilişkisine son verecek kadar da gözü kara cesur yüreklerdir bu kişiler. Tamam bu kişiler duygusuzdur demiyorum kaldı ki kimsenin duygusuz olduğuna inanmıyorum. En duygusuz görünümle, taş kalpli diye nitelendirdiğimiz insanların bile içten içe duygusala bağladığı anlar olduğunu biliyorum. Ama nedense gard olarak mı görüyorlar acaba duygusuz görünmeyi bilemiyorum ama kalbi olan herkesin kenarlarda köşelerde dahi kalmış olsa duygusu vardır. Ay kıyamam yaa bir de bazı bazı açığa çıkartırlar pas tutmuş duygularını pek de şeker pek de cici pek de sevilesi olurlar valla. Ha diyordum ki evet evet mantıksal çıkarımlar sonucu ilişki yaşamamaya çalışan insanlar, dediğim gibi aşkın gözünün kör olmadığını iddia ederler. Çünkü neden? Tamam seviyorlardır aşıktırlar ama mantıklarına uymayan en ufak bir davranışı, hareketi, sözü sittin sene unutmaz unutmadıkları gibi de ilişkilerini bu şekilde yürütmezler. Tabii ki istisnalar yok değil, elbette var. Ancak unutmamak gerekir ki sevgili istisnalar ne yazık ki kaideyi bozmuyor JBu kişiler ne aldatılmayı, ne yalanı, ne riyakarlığı, ne aşkına tam anlamıyla karşılık bulamamayı ya da ilişki içinde yaşanan tatsız can sıkıcı şeyleri kabul edemezler. “Başlarım ulen ilişkisine” deyip başladıkları gibi de bitirmeyi bilir bu cengaver yürekli ablalar abiler. Valla bir şey itiraf edeyim mi? Hep saygı duymuşumdur ha bu tarz insanlara. Yani tamam ben de çok fazla duygu manyağı değilim mantığımla eş değer gitsin isterim ama pat diye de ilişki bitiremiyorum ha J Karartamıyorum gözlerimi nedense. Ama işte mantığı 354 adım önde giden insanlar heyt bee yavrularım onlar var ya onlar çat diye keserler tüm bağlantıyı. Ha tabii ki de yürekleri yanar belki belli bir süre. Ancak duygusal insanlara nazaran pek kolay atlatırlar yaşanılan kötü ilişki deneyimlerini. Ve bu insanlarda da şöyle bir özellik var, seviyor olsa da karşı tarafı eğer mantığına uymuyorsa başlamıyor bile ilişkiye. Bu da ayrıca konuşulacak bir konu valla.


Tüm bu çıkarımlardan yola çıkarsak sevgili millet, aşkın gözünün kör olduğunu iddia edenler unutmayın ki karşınızda mantığı duygularının önüne geçmiş nice insanlar var. valla aşkın ister gözü kör olsun ister yüreği zengin fark etmez. Aşk güzel bir duygu, değişik şeyler hissettiren aynı anda farklı kimliklere bürünebildiğin yegane nasip. Aşkı bulmak zor, kaybetmek ise saniyeler sürebilir. Onun için millet bulduğunuzda aşkı ve doğru aşk olduğuna da az buçuk inanıyorsanız ne olursa olsun savaşın uğruna. Dedik ya kolay bulunmuyor diye. Üç günlük dünya anasını satayım, tadını çıkarın yahu her anın. Kavga edecekseniz de edin sonrasında sevişip barışırsınız zaten J


Herkese aşkından gözü belki kör olmayacak ama her şeye gücü yetecek nice mutluluklar dileriiimmmJ

23 Temmuz 2016 Cumartesi

BİR PAZAR SABAHI…

22:49 1 Comments

İnsanlar neden en sevdiği gün pazardır? Pazar sabahı kahvaltıları, Pazar günü gezmeleri, Pazar günü aktiviteleri ve daha niceleri. Pazar günü relax günümüzdür evet doğru. Pazar günleri birçok kişinin tatil günüdür evet doğru. Pazar günleri evimizde uzatıp bacaklarımızı dilediğimizce dinlenip, film izleyip, kitap okuduğumuz gündür doğru. Ama birçoğunuza Pazar günleri sıkıcı gelmiyor mu benim gibi? Minnak bir çocuktum nefret ederdim pazarlardan koca kız bir şey değişmedi nefretimden. İnan olsun nefret ediyorum yahu. Ertesi gün pazartesi olduğu için değil zira şaka gibi gelecek ama pazartesi benim en çok sevdiğim gündür. Pazar gününün durgunluğunun aksine Pazartesi günleri daha canlı, her yer açık, daha hareketli bir gündür ve buna inanılmaz keyif verir. Zannımca pazartesi günlerini hunharca seven bir ben varımdır J

Bugün çok vaktim yok arkadaşlar uzun uzadıya yazamayacağım zira şurada bir Pazar günüm var onda da gezmeyeyim mi J Bu ne yaman çelişti eyy Tanrım J Yani tamam Pazar günlerinden pek haz etmesem de benim de pek tabii ki çoğu pazarım dolu dolu geçmekten geri kalmıyor sizler gibi.

Genel olarak yaklaşarak olaya iyi pazarlar dileyip kaçacağım millet. Pazar gününün yüklediği anlam vardır esasında hayata. Yukarıda da bahsettiğim gibi, Pazar gününe dair pek çok yapılacaklar listesi vardır. Bir çok aktivite Pazar gününe saklanır. Aslında yeni güne hazırlık gibi gelir bana Pazar günleri. Hani pazartesi günleri diyete başlanılacak günlerdir, işin ilk günüdür, haftanın ilk günüdür ya sanki bugünlere Pazar hazırlamış gibi gelir bana. Pazardan tüm hazırlıklar tamamlanır, evet ertesi güne hazırızdır. Güzeldir aslında Pazar sabahı kahvaltıları doğru. Hatta pazara dair belki de en sevdiğim şey budur. Ama şöyle de bir durum var ki, yaz mevsiminin pazarları sanki daha mı bir güzel oluyor dersiniz? Evde durmazsınız çünkü. Hava mis evde durup ne yapacaksınız. İllaki bir plan program yapılır Pazar günü için hem de taaa hafta içinden itibaren. Havuz, deniz, gezi, eğlence, arkadaşlarla buluşma. Dolu dolu geçer, bundan dolayı çoğu insan sever pazarları. Gazetelerin Pazar ekleri bile daha eğlenceli daha canlıdır hatta J

Ama en önemlisi ne biliyor musunuz? Uykuya doymak. Evet evet Pazar gününün en güzel tarafı çalacak bir alarm korkusu olmadan deliler gibi uyumaktır. Hatta belki de siz de benim gibi Pazar sabahları alarm korkusundan da ziyade çalacak telefondan dahi korkuyorsanız sesini bile kısarsınız yatmadan. Kısarsınız ki sabah sizi hiçbir güç uyandıramasın. Güzeldir Pazar günün uyku, ama yine de tutamaz hafta içi bal gibi gelen sabah uyku saflığının yerini. Ay o ne uykuya açlıktır, hele de pazartesi sabahları gel de kalk o yataktan anasını satayım hele de mevsimlerden kışsa oyy yavrum oyyy J

Siz bu Pazar ne yapıyorsunuz? Yalnız ne mutlu ki birçoğunuz İstanbul’da bile değilsiniz. Bodrumdur, Antalyadır, Marmaristir geziyorsunuz. Tatildeyken pazarların anlamı kalmıyor yalnız. Her gün ile aynı gelmez mi size de. Pazar kahvaltısı var mı ya tatillerde. Yooo, yani ben görmedim. Hanginiz havuza gidiyor, hanginiz günü birlik kaçamaklar yapıyor gezi kafasına girmiş, ya da hanginiz başlarım ulan gezisine evimde durup kafa dinleyeceğim diyor? Ne yaparsanız yapın aşkla yapın arkadaşlar J

Yalnız acaba diyorum Pazar günlerini sevmeme nedenim şu olabilir mi? Ay durun valla da itiraf geliyor sıkı durun J Şimdi şöyle, pazartesi günleri haliyle okul oluyor ya Pazar gününden annem bi güzel yıkar paklardı beni. Önlüğümü yıkar ütüler, derslerimin üzerinden geçtirir Pazartesiye hazırlardı beni. Söylemesi ayıptır ben de ilkokulda okula gitmeyi sevmezdim valla. İnan olsun sevmezdim. İşte pazarları ertesi günü okul var diye nefret eder olmuştum. Ulan Allah kahretsin yarın okul var diye sızlanırdım hatta. Çünkü nedense her pazartesi matematik dersleri olurdu yaa. Bu ne biçim iş. Matematik dersinden hem nefret eder hem de anlamadığım için korkardım dersten. Valla korkardım arkadaşlar. Öğretmen beni tahtaya kaldıracak, problem soracak diye ölüp ölüp dirilirdim. Çok anlamaya çalıştım ama asla matematik konusunda başarılı bir öğrenci olamadım. Ezikliğini hissediyor muyum diye sorsanız, asla derim. Ne var canım benim de sözel derslerim iyiydi ama. Hayret bir şey J velhasıl bilinçaltıma işlediyse demek Pazar gününün akabinde okul var diye, zavallı pazarın suçu günahı olmasa da hoşlanmadım işte. Şimdi eskisi gibi nefret etmiyorum ama yine de pazarları çok sevdiğimi söyleyemeyeceğim.

Peki soruyorum sizlere pek çok kadının suçu ne ha suçu ne acaba? Pazar günü tatilken çoğu kadın neden temizlik yapar hele de çalışan bir bayansa? Yemin ediyorum biz kadınlar çilekeşlikte sınır tanımıyoruz haa her şey bizim aleyhimize sanki. Bir de Pazar günlerinin böyle bir sinir edici tarafı var. kadınlar için temizlik günü off ki ne offff L

Velhasıl arkadaşlar bir Pazar sabahında yapılacak en güzel şey, eğer ki erken saatte bir planınız yoksa uyumaktır. Sonrasında kalkıp mükellef bir sofrada kahvaltı yapmaktır. Masa başı sohbetlerinden sonra güzelim kokusuyla evi saran mis gibi Türk Kahvesi içmektir. Sonra biraz dinlenip akşamüzeri de dışarıya çıkmaktır. Ya da tamamen o günü evde geçirmektir (zira benim en sevdiğim budur) dünya sinemasının nadide örneklerinden seçkilerle günü güzelleştirmektir. Yazın her ne kadar evde durmak zor oluyor olsa da genel olarak galiba pazarları fena değildir J


Bir Pazar sabahından sizlere merhaba deyip yüksek müsaadenizle gezmeye gidiyorum J Herkese gönlünce eğleneceği, dertten sıkıntıdan uzak, neşeli, huzurlu, keyifli pazarlar dileriiimmmm J

MUĞLA’NIN CENNETİ, AKYAKA

01:27 0 Comments

Haydi millet bugünden tezi yok Akyaka’ya gidiyoruz. Ben şimdi ön hazırlık yapıp sizi o moda az biraz sokayım siz de gönül rahatlığıyla gidin, ama hakikaten gidin hep gidin J Tatil defterleri bitmez arkadaşlar, dolup dolup taşar gidilecekler görülecekler listesi ama bu Muğla var ya sahi her köşesi cennet gibi değil mi? Bodrum başta olmak üzere zira geçen hafta işlemiştik, Datça, Fethiye, Marmaris. Yahu her biri hem tatil köşesi hem cennet tasviri. Ayy madem öyle eklemeden geçemeyeceğim, Muğla oksijen ve yeşillik alanında baya kendini geliştirmiş bir il olma özelliğini koruyor.

Arkadaşlar dedim ki, sıcağı sıcağına buharı üstünde tatil planları yapılmaya son sürat devam ediliyor. E son zamanlarda da hunharca yorulduk, daraldık çıkan haberlerden olaylardan. Biraz huzur soluyalım, biraz kafa dinleyelim. Ondan dolayı beachler, kalabalıklar, şunlar bunlardan ziyade daha dingin köşelere ağırlık vereyim dedim. Düşündüm düşündüm pek tabii ki de hem dinginlik hem tatil deyince de nadir yerlerden olan Akyaka geldi aklıma. Ormanlarımız yana yana artık yeşillik kalmayacak ondan da korkuyorum hani. Ben de siz orman, yeşillik, oksijen severlere elimden geldiğince yardımcı olayım dedim naçizane J Ayy yalnız bazı tatil rotaları yazarken tabii ki de keyif alıyorum nihayetinde gidip görüp gezdiğim yerler ama itiraf etmeliyim ki Akyaka’yı yazarken şu an daha bi hayıflandım hani. geçen yıl gittim ben ve tadı damağımda huzuru aklımda kaldı millet. Cenneti anlat deseler yeminle aklıma ilk Akyaka gelir. Ormansa orman, denizse deniz, ırmaksa ırmak. Ay daha ne olsun soruyorum size daha ne olsun? Birçoğumuz daha kalabalık, daha eğlenceli, daha göz önünde tatilleri tercih eder. Ama bazımız da çok göz önünde  ama bir değil ama bir o kadar da bilinen yerleri gitmeyi ve tatilde kafa dinlemeyi tercih eder. İşte bundan dolayı hiç düşünmeden önereceğim yerdir Akyaka.


Şimdi daha açık bir şekilde ele almak gerekirse öncelikle Akyaka; Muğla’nın Ula ilçesinde bir mahalle esasında. Ay valla böyle mahallelere can kurban. İstanbul’da yaşayanlar özellikle dikkati sizlere çekmek istiyorum ki ben de onlardan biriyim, Akyaka gibi bir mahalleniz olacak başka bir yere tatile gider misiniz yahu? Aslında İstanbul diye de sınırlandırmamak gerek hani çoğu il için böyle. Yeminle tatil kelimesini unuturum ben böyle bir mahallede yaşıyor olsam. Ay ne mutlu ya orada yaşayanlara. Cennet cennet, ziyadesiyle cennet. Ha durun konu yine benim engin hayal ve hayıflanma denizimde firar ediyordu ki kendime geldim, asayiş berkemal J Arkadaşlar Akyaka’nın turizm cenneti olacağı ilk 1970’lerde hissedilmiş. Ama o zamana kadar da bölgede yerleşim mevcutmuş yani antik çağlardan kalma. Bölge minnak bir balıkçı kasabasıymış aslında. Ay bazen üzülüyorum, kendi hallerinde balıkçı kasabaları daha bir doğal ve şirin olduğundan turizm nedeniyle o doğallığı kayboluyor diye. Ama işte ülkemizin her bir tarafı cennet anacım gel de yayma bunu insanlığa yani J Akyaka’nın en güzel özelliklerinden biri hatta belki de en önemlisi, yazın bile hiç eksilmeyen meltem esintisi. Ohh valla mis. Bunalmadan sıcaktan sıkılmadan, hem orman hem meltem derken siz uykudan değil uyku sizden korkuyor burada inan olsun.

Arkadaşlar Akyaka’nın nüfusu kışın 1500ken yazın bu sayı 3 ila 4 bine kadar çıkmaktadır. Çünkü Akyaka artık günümüzün önemli turistik beldelerinden sayılıyor. Ama bu oran tabii ki de Bodrum’a Göcek’e kıyasla daha az bunu da belirtmekte fayda var J Yani tamam huzur bulmak, oksijen depolamak, dinlenmek için ziyadesiyle Akyaka tercih ediliyor dedik de tatile gitmişken yüzmeden az biraz güneşlenmeden geri dönecek halimiz yok tabii ki de. Bundan mütevellittir bölgede plajlar yok değil, var. Hatta en bilineni ve en gözde olanı da Çınar plajıdır ve Ören yolu üzerinde bulunur. Yalnız plaj da plaj hani. tertemiz su mu ararsınız, mis gibi tuz kokusuna eşlik eden yeşillik doğallığı mı ararsınız. Yani tabi herkesin tatil anlayışı farklı arkadaşlar ama kulağa sizce de çok hoş gelmiyor mu; bir yandan deniz, kum, plaj bir yandan da orman, paraşüt, dağ… Tabi bu özelliğe sahip birçok nokta var ülkemizde ama Akyaka’nın sunduğu görsel şölen de takdire şayan hani. Bölge sadece bu kadarla da sınırlı değil millet, görülmesi gidilmesi gereken bir noktası daha var ki o da “Kadın Azmağı”. Burası su kaynağı olup yine burada su sporları yapmak mümkün arkadaşlar. Ay şimdi diyorsunuz ki ben su sporları değil de doğa sporlarına daha düşkünüm diye. Merak etmeyiniz ki sizler için de spor olanağı sağlıyor Akyaka. Çünkü burada aynı zamanda dağ bisikleti kullanmanız mümkün. Yani her derde deva deseler bölge için inanın valla inanın.

Kendi halinde ama bir o kadar da ünlü bir yer Akyaka. Baktığınız zaman birbirleriyle yarış halinde 67 yıldızlı otellerden ziyade daha kendi halinde apart ve butik otellerde konaklayacağınız pek cici seçenekler sunuyor size. İşte doğallığın en güzel yansıması da yeminle konaklama kısmında baş gösteriyor. Yani bana mı öyle geliyor Jben mi anlamıyorum yoksa ruhum mu çöktü yoksa tamamen doğallığımın yansıması mıdır zevklerim bilemedim ama butik otelde kalmayı inan olsun 463 yıldızlı otellere değişmem. Değişmem arkadaş. Doğal  olsun varsın 5 kuruş fazla olsun. Yani tabi bu benim görüşüm millet sizi bilemeyeceğim. Haa ay az kalsın unutuyordum. Peki Akyaka’nın otantik evlerinin ırmak üzerindeki yansıması ve dikkat çekici özelliklerine ne demeli? Nerdeyse Kastamonu’nun Akyaka yansıması gibi. Zaten bölge doğal bir cennet dedik, tarihi evleri ile de bir o kadar hafızalar kazınan görsel şölen. Yeminle Akyaka hem gönle hem göze hitapta sınır tanımıyor ha J Arkadaşlar Kadın Azmağı’ndan da azıcık bahsetmek gerekirse; Azmak nehrinin ta kendisi J Bu ismi almasının nedeniyse, zamanında su sıkıntısı çeken bölgede kadınlar bu nehir kenarına gelip çamaşır yıkarmış. Ay filmlerdeki gibi anlayacağınız. Derken ismi de Kadın Azmağı olarak kalmış. Azmak nehri 2 kilometre boyunca uzanmakla birlikte suyunun %60’ı sodalı. Aslında nehirde suya girmek mümkün ama tabi biraz soğuk olabiliyor hani. Ay bir de nehir içinde can bulan sazlıklar boyunca tekne turu yapmanız mümkün. Hem de çok cüzi bir fiyatla. Sazlıkların, ördeklerin, kefallerin ve daha birkaç balığın arasında tekneyle nazlı bir halde salınırken yakınlardan denizin size minik dalgacıklarıyla seslendiğini duyarsınız. Hemen tur bitiminde, kendi huzuruna çağırır sizi. Irmağın denizle buluşması, tasviri bile muhteşemken görüntüsü inanın büyüleyici oluyor.


Gitmişken Akyaka’ya Kadın Azmak’ından çıkan balıklardan yemeden dönmeyin derim millet. Nihayetinde kefal mi ararsınız levrek mi, balıkları bile doğal. Ee tertemiz ırmakta yaşayan balık ne kadar kötü olabilir var gerisini siz düşünün. Yani derler ya, bazı şeyler anlatılamaz aslında görülüp hissedilmedikten sonra diye. Alın işte Akyaka inanın öyle bir yer. Elimden geldiğince bilgi vermeye, anlatmaya, hayalinizde canlandırmaya yardımcı olmak istedim ama şiddetle hatta hunharca tavsiye ediyorum ki, tatile henüz çıkmadıysanız Akyaka kesinlikle listenin başında bulunmalı. Ama yeşilliği, doğallığı, oksijeni seviyorsanız tabi J


Anlatımı tasviri benden gezmesi görmesi sizden millet. Herkese mutlu tatilleeeerrrrrr J

22 Temmuz 2016 Cuma

POKEMON GO ÇILGINLIĞI!

00:37 0 Comments

Valla arkadaşlar ben Pokemon’u taaa yıllar öncesinde hatırlıyorum. Çizgi filmi vardı bilenler bilir hatta son zamanlarda emini çizgi filmi de izlemeyenler izlemeye başlamıştır internet üzerinden. Şey itiraf etmek gerekirse, o dönem liseye gidiyorum ve Pokemon izliyordum. Evet valla izliyordum billa izliyordum bir genç kız olarak. Liseye gidiyorsun kızım ne işin olur Pokemon ile diye de soruyordum kendime ama koşarak eve geliyordum Allah inandırsın sizi, niye? Ay niyesi mi var Pokemon’u izleyeceğim diye. Pikachu ve Ash’in maceralarını izlemekten büyük bir keyif alıyordum. Ayy hele o sarı yaratık yok Pika Pika diye bağıran. Onu al bağrına bas ne severdim ay ne severdim J Ve Pokemon maceram o dönemlerde kaldı. Sonra çizgi film bitti e bi zahmet ben de büyüdüm derken unuttum gitti. Ama sorulduğunda hala söylerim, en sevdiğim çizgi filmdir diye. Valla olsa şu an bile izlerim gelmişim bu yaşıma ama izlerim ne yalan konuşayım J

Ancaaakkk gelelim asıl konumuza, son zamanlarda hunharca aşina olduğumuz hatta aşina olmakla kalmayıp çılgınlar gibi ava çıktığımız “PokemonGo” oyunu. Yahu bu nasıl çılgınlıktır, bu nasıl bir savaştır ben anlamadım. Ya ben oyunlara düşkün olmadığım için hatta oyun oynamayı bile bilmediğim için bana biraz saçma geliyor ya da bu oyun gerçekten “oyun” arkadaşlar. Gerçek hayatta Pokemon avına çıkıyor olmak, oyunun ne kadar gerçekçi olduğunu gösteriyor. Yani var ya teknolojide varılan son nokta herhalde daha da ilerisi olmayacaktır. Ay yalnız benimki de laf. Olmaz olur mu? Teknoloji insanlık için bu kadar çalışır, gecesini gündüzüne katarken kim bilir şu ahir ömrümüzde daha ne oyunlar göreceğiz. Şimdi ben diyorum ki ilk önce PokemonGo nedir bunu öğrenelim, yani hakikaten öğrenelim, inanın şu an sizinle birlikte öğreneceğim ben de. Hatta siz biliyorsunuzdur ben az çok bilgi sahibiydim yazıyla birlikte ben de enine boyuna öğrenmiş olacağım bu akılları baştan alan oyunu.

PokemonGo; ios ve android tabanlı çalışan, artırılmış gerçeklik kapasitesi olan bir oyun olup, yakınlarda pokemon tespit edildiğinde Bluetooth bağlantısı ile kullanıcılara uyarı veren ve bulunduğunuz yeri GPS ile saptayıp, tamamen gerçek bir ortamda (sokak, ev, araba, park vs) oynanan pokemon yakalama oyunudur. Pokemon yakaladın tamam oyun amacına ulaşmış olmuyor tabii ki sizler de. Sadece bu kadar değil yani millet. Pokemon yakaladın tamam pokemonlar cepte, hah işte yakalamış olduğunuz bu pokemonları birbirleriyle savaştırabilir ve aynı zamanda bunları ticaretini bile yapabilirsiniz. Hem oyun hem ticaret olmuş yani işin özü. Hee demek ki şey gibi, aa benim Balbasaur’ım yoktu dur şu kişiye para verip satın alayım diyebiliyor oynayanlar. Takas da oluyordur kim bilir. Al Charizard’ı ver Pikachu’yuJpika pika JJJ oyun ülkemizde henüz resmi olarak oynanmaya başlanmadı ama kullanıcılar farklı çözüm yolları deneyerek hunharca oynamaya başladı. Bunlardan biri de benim bir arkadaşım J

Yalnız nasıl bir oyun ki uğrunda nice canlar verildi millet. Resmen dünyayı etkisi aldı bu oyun. Guetemala’da pokemon avlamak için sokağa çıkan 2 gençten biri yabancılar tarafından açılan kurşun yağmuru altında can vermiş. Yani nasıl bir oyunsa o kadar kaptırıyor ki demek ki kişi oyuna kendini, kurşunmuş çatışmaymış olaymış görmüyor ya da duymuyor ay ya da umursamıyor ya da her neyse. Valla Allah rahmet etsin acıklı bir olay olmuş zira çocuk henüz 17 yaşındaymış. Arkadaşlar Pokemon Go hakkında çıkan haberler bununla sınırlı değil. Olay harbi ciddi yalnız. Hakikaten dünyayı etkisi altına almış sanal gerçeklik desem aşırıya kaçmış olmam zannımca. Buyrun yine oyunun şaşırtan haberlerinden biri; Endonezya’da oyunun emniyet teşkilatında oynanması yasaklandı. Endonezya Ulusal Güvenlik Güçleri sözcüsü Orgeneral Boy Rafli Amar yaptığı açıklamada şunları ifade etti: “polisin görevi halkın güvenliğini sağlamaktır. PokemonGo oyununun devlet güvenliği açısından oldukça büyük risk teşkil ediyor. Bu oyunla gerçek harita, lokasyon ve kamera kullanılıyor. Devlet sırları ve güvenliğini ilgilendiren bilgiler kötü ellere geçerse bu ülke güvenliği açısından iyi olmaz” yani anlayacağız durum o kadar ciddi.

Ya ben mi anlamıyorum acaba nolur mazur görün. Çünkü inan olsun ne oyun kültürüm var ne de oynama yeteneğim. Minnakten atari oynadım o kadar haa bir de Süper Mario vardı. Bunlar dışında da oyun bilmem. Belki benim cehaletim belki benim tercihim ama hiç ilgimi çekmedi. Tamam ilgimi çekmiyor oynamıyor olabilirim ama bu da söz hakkım olmayacağı anlamına gelmiyor hak verirsiniz ki J yani dediğim gibi arkadaşlar özellikle bu oyunu merakla bekleyen ya da bir şekilde indirmiş ve oynuyor olan arkadaşlar mazur görün beni ama, bir oyun bu kadar akılları baştan almamalı diye düşünüyorum. Yahu oyun ya oyun adı üstünde oyun. Gerçek değil. Emniyet teşkilatında yasaklanıyor ne demek ya da genç bir çocuğun hayatını almasına ne demeli. Amerika’da da marinalarda demirli yatlarda görülmeye başlanmış pokemonlar nabeeerrrJBenim sizlerle paylaşmak istediğim haberler bu kadar ama sanmayın ki pokemon go hakkında çıkan haberler sadece bunlarla sınırlı ay daha neler neler ben okurken şaştım.

Şaştım çünkü bir oyunun böyle bir yankı uyandıracağını, kendinden bu kadar söz ettireceğini, büyük bir hayran kitlesi oluşturup hakkında bu kadar haber çıkacağını tahmin edemezdim. Yani aslında oyunlar da hakikaten alışkanlık yapıyor arkadaşlar bünyede. Alın işte yine ABD’de son zamanlarda Facebook’tan daha fazla girilen bir uygulama olmuş. Fena bir bağımlılık. Yani şey facebook’a girilemediği için değil de, bu kadar vakit harcandığı için oyuna. Oynayanlar saygım büyük sadece bu oyun için de konuşmuyorum genel olarak oyun tutkunları arkadaşlar saygı duyuyorum sizlere inanın. Ama bana biraz ilginç geliyor bir oyunun bu kadar etki altına alması. Yani nihayetinde sosyal hayat içinde çalıştığımız bir kurum var, arkadaşlarımız var, kitaplar var, sinema varken bir oyunun bu kadar etkisi altına alması ay ne bileyim üzücü geliyor bana biraz. Zaten telefonlar çıktığından beri hep diyoruz ya sohbetler bitti arkadaşlıklar sanala döndü diye. Buyrun işte böyle oyunlar yüzünden iyice yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalıyor nice dostluk ve sosyal hayat. Bu kadar bağımlı olunması beni tedirgin eden. Yoksa herkesin hobisine kimse karışamaz ona sözüm yok JNe kadar doğru bilmiyorum. Belki ben yanılıyorum ona da bir şey diyemeyeceğim. Ama yazık günahtır be arkadaşlar. Zaten yeteri kadar facebook, instagram, snapchat vs oyalıyor insanlığı. Etkiliyor arkadaşlıkları ya da sosyalliği. Bir de üzerine oyunlar etkilenince insanlık olmaktan çıkacağız ondan korkuyorum J Sanala bağımlı bir hal almıyor muyuz sizce de? Her şeye kafa tutan insanlık sanal gerçekliklere kafa tutamıyoruz gördünüz mü başımıza gelenleri J

Yalnız arkadaşlar yukarıda oyun hakkında çıkan haberleri sizinle paylaştım. Ancak bazı uzmanlara göre oyunun faydaları da yok değil hani. şöyle ki; oyun kişilerin hareket halinde olmalarını sağlıyormuş. Böylece fiziksel aktivitelerini geliştirmenin yanında hayal gücü ve yaratıcılıklarının da geliştirilecekmiş. Özellikle sosyalleşmekten ve kalabalığa karışmaktan çekinen insanlar için de iletişim yeteneğini geliştirecekmiş. E o halde iyi tarafından bakalım arkadaşlar olaya. Tamam belki bağımlı hale getiriyor, belki algıları sınırlıyor bu oyun ama bir yandan da sosyalleşmemize yardımcı oluyormuş. Her şeyin iyi tarafı mutlaka vardır bu da bize kapak olsun J

Velhasıl arkadaşlar, oynamayanlar lafım size, son zamanlarda elinde telefon bir etraflarında bir şeyler arayan insanlar görürseniz şaşırmayın. Sadece oyun oynuyorlar sizden habersiz ve ilgisiz J