Ayy yalnız nasıl bir manzaradır o nasıl bir güzellik.
İstanbul güzel çok güzel ama bazı köşelerden daha bir güzel sanki. Hatta daha
bir aşık olunası, daha bir hayran kalınası, hatta bazen o nefret ettiğimiz
İstanbul’u daha bir sevici J
Çok yer var böyle seyre dalıp çıkmak istemeyeceğiniz. Çok var her gittiğimizde
İstanbul’a tekrar tekrar aşık olacağımız. Bazen kızıyoruz bu şehre. Lanet
okuyoruz her Allah’ın günü içinden çıkamadığımız trafiğine ve kalabalığına. Ama
“gider misin buradan” diye sorulduğunda, hemen cevap veremez, şöyle durup bi
düşünürüz. Bilemeyiz ki nasıl bir cevap yakışır güzelim şehirden ayrılmak için
sebep sunmaya. Kızıyoruz, yoruluyoruz, isyan ediyoruz ama çıktıkça bi Otağtepe’ye
unutuyoruz kafadaki kötü İstanbul imajını. Şehre yeni yerleşmiş yabancı
mutluluğuyla gülümsüyoruz boğaza. Maslak gökdelenlerinin el salladığı yakada,
hisar da karşılar bizi bütün heybetiyle. Taaa uzaklardan da Galata nazlı nazlı
göz kırpar hani, “ben de buradayım” der gibi. Tüm bunları aynı kare içinde
görmek mümkün millet, tabii ki de Otağtepe’de…
Bilen bilir ama bilmeyenler için kısaca bahsetmek gerekirse
Otağtepe; İstanbul’un Anadolu Yakası’nda Beykoz ilçesi sınırları içinde kalan
güzelim bölge. Fatih Sultan Mehmet köprüsünün de hemencik üstü hani. Tepeden
elini uzatsan uzanacakmışsın gibi hissedersin köprünün sağlam ayaklarına. Ayy
şimdi, “ismini nerden alıyor acaba” diye merak edenleri duyar gibiyim ve hemen
söylüyorum. Hak verirsiniz ki İstanbul’daki birçok bölge adını taaaa Osmanlı
döneminden alıyor. Otağtepe de; Fatih Sultan Mehmet’in şehri fetih hazırlıkları
yaptığı ve ilk “otağı hümayun”u kurduğu tepedir. İşte bundan mütevillittir ki
adı Otağtepe olarak da kalır. Valla arkadaşlar gerçi ben bilgi olsun diye isim
hakkında yazdım ama bölgeye gittiğinizde o güzellikten adını bile unutacaksınız
tepenin J
Aaa bir de Otağtepe hakkında şöyle de bir bilgi vermek isterim; Sultan Mehmet
şehrin fetih planını burada yapıyordu dedim ya hah işte o esnada toprağa iki
tohum eker veee şu an ki selvi ağaçları ortaya çıkar. İşin garip tarafı şu,
uzaktan bakıldığında at üzerinde insan sureti sunar bu ağaçlar ziyaretçilerine.
Valla Allah’ın hikmeti mi dersiniz göz yanılsaması mı bilemem ama gidin görün
ve kendiniz karar verin derim J
Ay tamam yaz geldi herkes tatile gitti, birçoğu planlarını
yapıyor derken tatiline daha vakti bulunanlar evde oturacak değil ya. İşte hep
dediğim gibi hazır bu şehirde yaşıyorken güzelliklerini keşfetmeden gitmeyelim
buradan. Sadece Beşiktaş, Beyoğlu, Çamlıca değil arkadaşlar şehrin sokakları
bile büyülerken en tarih kokan haliyle ziyaretçileri, manzaraya nazır hülyalara
dalmak paha biçilemez olsa gerek değil mi? İşte diyorsunuz, “burası İstanbul”
gidemem bu şehirden deme nedenlerimizdir hengamesinin içinde bizlere sunmuş
olduğu cennet bahçeleri, görsel şölenleri.
Millet tepe zaten yemyeşil bir tabiat parkı. Cennet gibi işte
yeşil, huzur kokan bol oksijenli havası var. Ve tepe içinde 711 ağaç ve 89 çalı
türü yaşamaktadır. Az bir sayı değil ama tepenin toplam alan ölçüsü 30 bin
metrekare. Bunu da göz ardı etmeyelim
hani J
Korkuyorum ki buraya da binalar dikilmesin, avmler açılmasın. Avm belki uç bir
önrek oldu ama ülkecek bayılıyoruz ya böyle güzelim alanlara pahalı ve lüks
gökdelenler dikip kişilerin yaşam düzeyini artırmaya. Bundan dolayı insan
korkmadan edemiyor hani J
Yani şimdiye kadar gidip gördüğüm yerleri az biraz anlatmaya, sizlere tavsiyede
bulunmaya çalıştım ama Otağtepe için ne söylenebilir inanın bilemiyorum. Çünkü
bu güzelliğin anlatılmasından ziyade bizzat gidip görülmesinden yanayım. Ha
tabi gerçi ben de onun için yazıyorum bu satırları ama yazarken bile gözümde
canlandı güzelim tepenin her bir köşesi. Arkadaşlar parka ilk girdiğinizde, “ya
bu muydu” diyebilme ihtimaliniz kuvvetle muhtemel. Çünküüüüü manzaraya biraz
yürümeniz gerekecek. Ama sabırsız olmayın nihayetinde manzaradan önce, güzelim
ağaçlar hoş geldin seremonisi sunuyor sizlere. İçinize çeke çeke yeşilin bin
bir tonunun sunduğu oksijeni, yavaştan hayret ve hayranlık da ilk sinyallerini
vermeye başlar. Dındın dındın dındın… Veeeee “öldüm de cennetteyim galiba”
dedirtecek bir final. İstanbul ayaklarınızın altında J Uzatın elinizi, FSM köprüsü
hemen sağınızda uzanın tutabilirsiniz belki. Peki kocaman merdivenleri süsleyen
trabzanlardan başını uzatmış rengarenk görüntüye ne demeli? “manzara tek başına
bir şey ifade etmez, bizler bakışları süslemedikçe” der gibi salınır kırmızı
bordo çalılar, gölgeler vururken yapraklarını aşıp toprak zemine. Hayranlık
belki az kalır, büyülenmiş bir şekilde dalarsın önce koca topraklara yayılmış
İstanbul’a. Evet çoğu köşeden çok güzel, vapurla bile yakalar arası geçiş
yaparken bizleri etkileyen şehri, bir de yüksekten gördüğünüzü hayal edin.
Hayal etmeyin, gidin tecrübe edin derim.
Tepe aynı zamanda çok da kullanışlı hani manzarası dışında.
Yürüyüş ve koşu parkurları da temiz hava soluyarak spor yapmanıza olanak
sağlıyor ama zannetmiyorum ki güzelim yere sırf spor yapmak için gidilsin.
Arkadaşlar manzara dedik az çok fotoğraflarla da tahayyül etmenize yardımcı
olmaya çalıştım ama bir de burada günbatımı renginin buram buram güzellik ve
tarih kokan İstanbul’u sardığını düşünün. Tam da tepede otururken tam da seyre
dalmış hayal dünyamızdan çıkmamak için direnirken tam da huzur bulmuşken. Maalesef
ki ben gün batımı saatlerini çekemedim ama az çok canlandırın aklınızda, paha
biçilemez olmaz mı? Buraya gidin hiçbir şey yapmadan oturun. Valla bakın sadece
oturun manzaraya nazır. Büyülenin, dinlenin, vuku bulmuş ruhlarınızı
şenlendirin. Dönmek istemeyeceksiniz hengameye haliyle. Buradan bakılınca şehir
o kadar masum duruyor ki, sanki aynı zamanda onca stresi o yaşatmıyormuş gibi
süt dökmüş kedi misali uslu uslu süzülüyor karşınızda. Hiç olaysız, trafiksiz,
stressiz, huzursuz değilmiş gibi bambaşka bir dünya sunuyor size Otağtepe. Daha
keşfedilecek çoookk yeri var şehrin, yıllarca gezseniz bitmeyecekmiş gibi.
Bazen sırf o trafiği çekmemek için çıkmak istemiyor insan evinden. Yapmayın
millet, şehrin tadını çıkarın. Güzelliklerini keşfedin, huzurunu yakalayın,
sunduğu güzelliklerden sonuna kadar yararlanın. Ki biliyorsunuz ki, güzellik
sunmak açısından İstanbul pek cömert J
Oturmuş izlerken şehrin heybetli manzarasını, martı sesi
duyarsınız uzaklardan şehre selam eden. Simgelerindendir İstanbul için, olmazsa
olmazları. Selam dururken tarihe, boğaza, Galata’ya ve size bir kez daha
yüzünüzde oluşan küçük tebessümle, “Ahh İstanbul, dost musun düşman mısın
bilemedim ama, şükür olsun varlığına” dersiniz her gün isyan eden dilinize
inat, en sessizinden.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder